Saddam'ın onuru, Ecevit'in durumu

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ecevit ‘Saddam’a onurunu kurtaracak fırsat verilmeli' diye kelam buyurmuş.

Aman efendim, ‘dış politika dahi’miz(!) tarafından dile getirilen bütün arzular emir addedilir ve başımızın üstünde yeri var, tabii ki verilmeli...

Her ne kadar Bağdatlı Harami İran-Irak savaşında katlettiği bir milyon masuma, Halepçe'de boğduğu beş bin Kürde, Dicle kıyısında kurşuna dizdiği sayısız muhalife bırakınız onuru, eh kelleyi kurtarmak şansını bile tanımamış olsa da ‘Kıbrıs Fatihimiz’ böylesine asil ve yüce bir dilek beyan etmiş, şimdi uluslararası camia Saddam'ın önünde derhal ve acilen el pençe divan durmalı.

Zehirli gazları ve mikrop bombalarını sineye çekerek haşarat ilacı ve bütan gazı tüpü niyetine yutmalı. Eşkiyanın göğsüne de altın madalya takmalı.

Sen sağ ben selamet, Tıkriti köyünün katili paçasını ve namusunu kurtarır.

Kadim dostu Bülent Ecevit'in arzusu da gerçekleşmiş olur.

* * *

ŞAKA bir yana, dünkü Hürriyet'te DSP liderinin Sedat Ergin'e vermiş olduğu demeci okuyunca şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Gözlerim faltaşına döndü.

Hangi birini düzeltmeli ki?

Bülent Ecevit Irak'taki kimyasal üretim tesislerini bombalaması durumunda Güneydoğu'ya kadar yayılacak zehirin ekolojik facia getireceğini öngörmüş...

Allah rızası için, askeri teçhizat kataloğuna ve bölge coğrafyası haritasına biraz vakıf bir insan nasıl böyle bir şey söyleyebilir?

Ecevit, bakteriolojik ve gazefik silahların atom bombası olmadığını ve ancak farklı alaşımların mekanizmayla işletilmesi durumunda etki yapabilen bu silahlardaki tahribat alanın sert rüzgarda bile sınırlı kaldığını duymadı mı?

Vurulması tasarlanan hedeflerin ise stokaj depolarını değil üretim merkezlerini içerdiğini anlamadı mı?

Üstelik, velev ki hiç bir somut veriye dayanmayan ‘gaz yayılması’ olayı gerçekleşecek dahi olsa, söz konusu hedeflerin 36. paralelin güneyindeki Irak denetim bölgesinde yer aldığını ve bu mıntıkalarla Türkiye sınırı arasında uzun mesafeler bulunduğunu haritada farketmedi mi?

Bülent Ecevit'in ‘ekolojik facia’ öngörüsü hayali bir fobinin hayali bir senaryosunu oluşturuyor.

Tıpkı ABD'nin ‘Kürt Devleti’ kuracağı yönündeki diğer hayali senaryo gibi.

* * *

TEKRARLIYORUM, en kukla Kürt devleti dahi Washington'un Ortadoğu çıkarları ve stratejisiyle bağdaşmaz. Bırakınız Türkiye'yi, böyle bir olgu, Habur'dan Aden'e, Hürmüz Boğazı'ndan Magreb Okyanusu'na kadar bütün Sami sathı yekpare bir toprak addeden Arap aleminin tümden seferber olmasını getirir ki, Beyaz Saray'da Clinton değil Sezar otursa Birleşik Amerika buna cesaret edemez.

ABD, denize çıkışı olmayan, etrafı hasım ülkelerle çevrili, hinterlanddan yoksun ve çok geri bir aşiret cumhuriyeti uğruna Suudi Arabistan'dan, Kuveyt'ten, Mısır'dan, Emirlikler'den vazgeçemez. Bu kadar ahmak değildir ve olamaz.

Yeni Dünya İmparatorluğu bütün devletler, özellikle de süperdevletler gibi statüko değişiminden hazetmez. Şeylerin allak bullak olmasını istemez.

Ama aynı ABD, başta Ankara, bölgede kendisine müttefik başkentler ister.

Çıkarlarını korumak için istikrarlı ortamlar ve dost coğrafyalar arzular.

Oysa, yepyeni bir çıbanbaşı oluşturacak hiç bir Kürt devleti bu istikrarlı ortamı ve bu dost coğrafyayı Washington'a sunamaz. Ağzıyla kuş tutsa sunamaz.

Dolayısıyla, Bülent Ecevit'in ‘Kürt Devleti’ paranoyası da tıpkı ‘ekolojik facia’ senaryosu gibi travmatik bir fobidir. Psikiyatri derslerinde öğretilir.

Ecevit'in kadim dostu Saddam'ın onurunu kurtarmadan önce ve ansiklopedide kimyasal silah maddesine, haritada da Ortadoğu coğrafyasına baktıktan sonra travma ve fobilere ilişkin ruhbilim kitaplarını okumasında büyük yarar vardır.













Yazarın Tüm Yazıları