Paylaş
Ben sürekli uzun saçlı olmaya mahkum edilmiş bir çocuk olarak “Ama benimkiler uzuuun!” deyince de “O erkeklere mahsus, kadının uzun saçlısı akıllı olur!” diye terslerdi.
Alem kadındı anneannem. Her şeye verilecek bir cevabı vardı, sanırım bizim ailenin kadınlarının her şeye verecek bir cevaplarının olması huyu da, bize ondan geçti. Bir türlü susmayı bilemedik. Konu her neyse kıran kırana, sonuna kadar tartışırız.
Bak yine konu saptı. Hemen topluyorum. Nedendir bilinmez, annem benim hep uzun saçlı olmamı tercih etti. Uzun saç hastasıdır benim annem. Hani bıraksam da 1 km. olsalar, anca mutlu olur, öylesine uzun saçcı. Küçükken sarı saçlarımdan fenalık geçirip kökünden doğramamın travmasını atlatamadığı içindir belki de.
Gerçi annecağızımın benim yüzümden atlatamadığı öyle çok travma var ki, kızamıyorum. Zaten anneyim ya, anneme yaptıklarımın cezasını bir bir ödeyeceğimi anladığımdan beri, kafamı duvarlara vurasım var! Neyse, yine ucu kaçtı saç konusunun, geri dönüyorum.
Saçlarımı ucundan 1 milim aldırıp gelsem, fark etmemiş olsa, ama kalkıp “Anne bak uçlarından aldırdım” desem mesela, annem hemen “Ben zaten anladım, çok kötü olmuş!” der. Ölürüz biz de gülmekten.
Oysa ben nasıl seviyorum kısacık saçları. Bayılıyorum. Aslında uzunca bir süre kısacık saçlı da oldum. Depresyona girdiğimde en hoşuma giden şeydi, saçımı bir güzel kısacık kestirivermiştim. Nasıl olsa kafayı kazıtsam kimse bir şey diyemiyordu ya o zaman, süperdi. Şimdi depresyon bitti, herkesin saç konusunda bir fikri var.
Sex and The City’de Samantha meme kanseri olduğunda öyle üzülmüştüm ki, onunla bir saçlarımı dibinden kestirip gelmiştim. Eşim, ince kısık bir sesle “Güzelim sen naaptın yaaa!” demişti yutkunarak. “Samantha meme kanseri oldu, ondan” deyince, susakalmıştı, ne desin işte. Onun cefası da benle.
O kadar güzeldi ki ama kısacıkken saçlarım. Hani bi makine var ya, tıraş makinesi gibi, o zamanki kuaförüm (kulağı çınlasın) Bruneili Yani, işte o aletle frrr frrr kesi kesivermişti. Oh ne rahattı.
Kısa saç öyle kullanışlı ki; yıka çık. Kurutma derdi yok. Fön derdin yok. Bedava kafa. Ofiste fenalık geçirince lavaboda yıkayıp kağıt havlu ile kurulamıştım bir kere, nasıl da hoşuma gitmişti.
Kısa saç özgürlük demek valla. Uzun saç da kölelik! İnanılmaz bir vakit kaybı hem. Yaşıyorum biliyorum. Yıka Allah yıka, şampuan bocala, saçlar olur dolama, ha babam kremle de kolay açılsın da yoluk yoluk yolma.
Haydiii uzunlar ya, saç havlusuna sığmazlar, kocca havluyu sar kafana, hamam güzeli ol, foşur foşur kurula. O da yetmez, al eline fön makinesini bir öne bir arkaya, bir oraya bir buraya fnnn fnnn dakikalarca. Kafa derin yanar, saçın kurumaz hayret bir şey. Dipleri hep ıslak kalır. Bırakıp çıksan, anında gripsin; kurutayım daha desen, işe mişe asla zamanında yetişemezsin.
Süpürge püskülü gibi sürekli önüne geldiğinden, bu sefer devamlı toplarsın, saçın uzunmuş gibi salınarak gezinemezsin. Kafanda ya kalem olur devamlı, ya mektup açacağı. Sanki başka işin yok, ha bire kıyafete uygun toka bul.
Onu da zaten mutlaka kaybedersin ya da bir başka uzun saçlı alır yanlışlıkla. E madem sürekli toplayacaktım bu saçı, ne diye uzattın a be Yonca demezler mi ama?
Ayy bak şimdi alacağım makası vuracağım sıfıra, öyle doldum yine yazarken şuraya. Ama sabrediyorum. Ben çok sabırlı bir kadınım. 2012 Şubat-Mart, olmadı en geç ekim başı. Yıka-çık saçıma yeniden dönüp bu uzun muhabbete uzun bir mola vermeyi planlıyorum.
Zaten bu ara aklıma ne geldiyse unutuyorum... Saçlar çok uzadı, belki de aklım ondan kısaldı diye düşünüyorum.
Yonca “Rapuzunzel”
Kısa saç uzmanı
Kimdir bu alemin en zıpçıktı kısa saçını keseni? Kimdir o en uçuk, kaçık, eğlenceli, hareketli, farklı, yaratıcı kısa saçını keseni? Kimdir kimdir kimdir? Yazın lütfen, meraktan ölüyorum. Hani bileyim ki, aklıma 2012’den önce eserse, cırt diye kestirebileyim diyorum.
Yonca “kestirme”
Çıplak ayak
Biliyor musunuz, geçen hafta hayatımda ilk defa çıplak ayak koşmayı denedim ve koştum. 13km’nin 3.5km’sinde ayakkabılarımı çıkarıverdim. “Denemesi bedava, olmadı giyerim yine ayakkabıları nasıl olsa” diye diye.
Nasıl güzel, nasıl hafif bir histi anlatamam. Koşma dünyasında böyle bir olay da var. Çıplak ayak koşangiller yani. Yalnız, ayakkabıdan çıplak ayağa yumuşak geçiş yapmak lazımmış. Durun bakalım, okumaya başladım bu konuda. Bakarsınız bundan sonra dere tepe, asfalt kum demem, şlop şlop çıplak ayak koşan bir kadın olurum.
Hayırlar olsun inşallah! İyice kafayı bozdum galiba.
Yonca “paytak”
Paylaş