Refah seçime girmezse ne olur

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Refah Partisi kadroları, yapılacak bir erken seçime girmezse ne olur? RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, geçen hafta sonunda Kanal 7 televizyonunda yayınlanan bir programda, bu ihtimali ‘‘demokrasiye tehdit’’ olarak sunuyordu.

Ciddi ciddi, Refah Partisi yerine kurulacak bir partinin seçime girmesine izin verilmemesi halinde seçimi boykot edeceklerini söylüyordu.

Ardından da, ‘‘Bakalım bunun hesabını nasıl verirler’’ diyerek, tehdidini açık bir ifade haline getiriyordu.

ODAK PARTİ

Gelin bu ihtimali tartışalım.

Bir kere Refah Partisi diye bir parti kalmadı. Dolayısıyla seçime girmesi söz konusu değil.

Erbakan, bu partinin sadece isim değiştirerek seçime girmesine izin verilmesini kastediyor.

Oysa bu konuda kanunlar açık. Kapatılan bir parti, başka bir partide ‘‘odaklanırsa’’ onun da kapatılacağı hükme bağlanmış.

Bu kanunu seversiniz, sevmezsiniz.

Ama kanun hâlâ yürürlükte. Değiştirilmesi de Meclis'in işi.

Üstelik Anayasa değişikliği konusu görüşülürken bizzat Refah Partisi, parti kapatılması ile ilgili maddenin kalması lehine oy kullanmış.

Öyleyse yürürlükteki mevzuatı şikâyet hakkı yok.

Bu maddelerin değiştirilmesine gelince. Bu konuda eski ortağından bile destek alamıyor.

Bu durumda, Refah'ın tabela değiştirerek seçime girme arzusu, kanunları zorlamak, hatta ihlal anlamına geliyor.

Anayasa ve kanunlar, bir zümre veya gruba ‘‘Kardeşim ben sizin kanunlarınızı takmam. Bana izin vereceksiniz’’ deme hakkı veriyor mu?

KATILMA ORANI

Vermiyorsa, böyle bir gerekçeye dayanarak seçimi boykot etmek, demokrasinin üzerine zerre kadar toz kondurmaz.

Kimse de o seçimden çıkacak Meclis'i gayrimeşru ilan etme hakkına sahip olmaz.

Ya seçimde kullanılacak oy oranının düşük olmasını nasıl izah edeceksiniz diye sorulabilir. Türkiye'de 1983'ten beri oy kullanma oranları şöyle:

1983'te yüzde 92.3, 1987'de yüzde 93.3, 1991'de yüzde 83.9 ve 1995'te yüzde 85.2.

Gelecek seçime RP odaklı parti girmezse ne olur?

Refah Partisi yöneticileri, son seçimde kendilerine oy veren yüzde 20 küsurun tamamını ikna edip sandığa göndermese bile, geriye en azından yüzde 70-80'in üzerinde oy veren kalır.

Dünyanın birçok demokratik ülkesi, yüzde 50-60 oyla seçilmiş parlamentolar ve başkanlar tarafından yönetiliyor.

Birçok ülkede kralcı partiler, faşist veya komünist partiler seçime giremiyor.

Anlayacağınız Türkiye'de de bir şey olmaz. Kaldı ki, size oy veren yüzde 20 küsurun tamamını sandığa göndermemeyi başaracağınız da şüpheli.

Ama siz, ‘‘Ben Meclis'e girmem, sokağı başınıza yıkarım’’ diyorsanız, o da başka bir şey. Bu defa iş siyasi boyuttan çıkıp, kriminal bölgeye girer.

Bu sözler, Refah Partisi yöneticilerinin en azından bir bölümünün, son olaylardan zerre kadar ders çıkarmadıklarını gösteriyor.

Oysa partinin bazı genç kadroları ciddi bir yeniden değerlendirme çabası içinde. Bu kişiler ilerisi için, hem Türkiye açısından, hem de kendi siyasi kulvarları açısından umut verici bir zihniyet yenilenmesi çabası içindeler.

DİNİ ALAN

Yaşadığımız son iki yıl, siyasetin yeniden yapılanması için ‘‘dinin mutlaka ve mutlaka siyasi tartışma dışına çıkarılması’’ gerektiğini ortaya koydu.

Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede dini siyasi bir program olarak kullanmak, sonunda rejime zarar verir hale geldi.

Din konusu ille de tartışılacaksa, bunu siyasi zeminden sosyolojik zemine çekerek yapmak yararlı olur. RP'ye oy vermeyen kesimi mümin veya Müslüman saymayan bir siyasi anlayış, sonunda gerçek anlamda bölücü hale gelir.

O nedenle Refah yöneticileri eğer bu ülkeyi gerçekten seviyorlarsa, önce İslam dinini oy pusulası haline getirmeden, modern anlamda bir muhafazakâr parti olmanın yolunu aramalıdırlar.













Yazarın Tüm Yazıları