Pazuda, baldırda çifte dövmeler

Şimdiki moda tábiri kullanırsak, popüler tarihçi Reşat Ekrem Koçu aynı zamanda "gay"liğiyle de pek meşhurdu. Bunu saklamayacak kadar da cesur ve dürüsttü.

Ne yapar eder ve bir punduna getirip genç oğlanlara düşkünlüğünü kitabının, makalesinin, konuşmasının bir yerine sıkıştırıverirdi.

Nitekim, "Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü"nün "dövme" maddesinde de, yine her zamanki gibi yeniçeri bedenlerini ballandıra ballandıra anlattıktan sonra, aşağıdaki manzumeyi sayfaya eklemekten kendini alamaz:

"Áşifte kákülün hoş kesmiş berber / İşmar çakar didesinde gamzeler / Pazuda baldırda çifte dövmeler / İskelede piyade, aman yağlı piyade / Hopalımın vurgunu belki benden ziyade".

Doğrusu, felsefi ve ahláki bir özgürlükçü olarak benim bu konudaki yaklaşımım ezelden beri şudur ki, reşit taraflar arasındaki gönüllü eksene oturduğu müddetçe, cinsel tercihler konusunda her koyun kendi bacağından asılır.

Kimsenin özel hayatı beni ilgilendirmez. Milletin uçkuru üstüme vazife değildir.

Af buyurun, bana ancak bok yemek düşer.

Ve, buna dört çocuğumun dördünü de dahil ediyorum!

Evet onları da dahil ediyorum, çünkü babayım diye evlátlarıma "geleneksel cinsellikler" dayatmaya kalkışmak hak, saláhiyet ve yetkisini kendimde görmüyorum.

Aman aman, zaten ne kadar geç olursa o kadar iyi, damadıma el öptürteceğim; gelinlerime bulaşık yıkattıracağım; torunumun yaygarasını çekeceğim diye, çocuklarımın illá karşı cinsle ve illá "bahtiyar izdivaçlar" (!) yapmasını talep etmek benim ne haddime!

Tamam, "Allah göstermesin" demiyorum çünkü biliyorum ki bu takdirde "Bak gördün mü, bütün liberalliğine rağmen yine de paçayı ele verdin" diye üstüme gelirsiniz.

Fakat emin olun ki, günün birinde kızım başka bir hatun kişiyle; oğullarım da birer bıyıklı herifle karşıma çıksalar, eh n’apim, bana yine ancak bok yemek düşer.

Hiç kimseye, dolayısıyla da kendi çocuklarıma cinsellik empoze etmem ve edemem.

CİNSİYET MELEZLEŞMESİ

Hoş etmeye kalkışsam ne değişir ki? Ne yazar ki?

Öyle Freud’lerin "Ödip Kompleksi" veya Foucault’ların "Cinsellik Tarihi" bilgiçliklerini devirmiş olmaya gerek yok, az bir nebzecik pedagoji ve psikoloji karıştırmış herkes bilir ki, gizliliklerin yaratacağı travmatik korku her şeyi daha da berbat eder.

Kaldı ki, video klibi, rock şarkıcısı, "öncü sanatı" (!) falan derken şu mendebur "postmodern zamanlar" öylesine bir "cinsiyetler melezleşmesi" yarattı ki, kim kızdır, kim oğlandır ve kim erkektir, kim hatundur, anlayabilene aşkolsun!

"Androjini" denilen "orta cinsellik" çehresi ve edásı haniyse genel kurala dönüştü.

Efendim, eğer böyle bir girizgáh yapsak ihtiyacını hissettiysem, bunun nedenini, geçen hafta anlattığım gibi, babasıyla beraber ikámet eden ortanca oğlumun ániden "dövme yaptırmak" hevesine kapılması oluşturdu.

Ve yine anlattığım gibi, bunu duyan o babasının cinleri yine ániden öyle bir başına toplandı ki, ne özgürlükçülüğü, ne liberalliği, ne de müsamahakárlığı kaldı.

Ancak sanılmasın ki bu tepkim; tepkim ne kelime, bu hiddetim, bu şiddetim, bu celálim, Reşad Ekrem’den zikrettiğim dizeyi daha önce okumuş olmamdan kaynaklandı.

Hayır! Asla! Háşá!

Çünkü, tabii ki, káküllü yeniçeriye ilán-ı aşk eden manzumeden yola çıkarak, dövme yaptırtmak sevdasıyla oğlumun hayali bir "gay"liği arasında irtibat kurmak ve de bunu "ipucu" (!) saymak gibi bir gaflet, delálet ve cehálete düşmedim.

Devenin nalı! Kör değilim ve yine şu mendebur "postmodern zamanlar"da, kızı erkeği; yaşlısı genci; çirkini güzeliyle dövmenin artık bir "ahvali adiye"ye dönüştüğünü görecek ve bilecek kadar dış dünyanın ufkunu izliyorum.

Kaldı ki, keratayı salonun kanepesinde sınıf arkadaşı kızla "yiyişirken" (!) ilk kez, daha on dört yaşındayken yakalamıştım.

Doğrusu, "babasının oğlu" diye de pek bir koltuklarım kabarmıştı. Eh, o gün bugündür de hep aynı minval üzere gidiyor.

En başta bir içim su yeni sevgilisi, eh bizim familyada daha aşağısı kurtarmadığından ve, öhö, öhö, yine tıpkı babası gibi, ikide bir hep kalburüstü hanım kızları baştan çıkartıyor.

Dolayısıyla, bizimkinde ániden zuhur ediveren ve pederini çileden çıkartan o "dövme yaptırmak" cinnetiyle, ne "gay"liğin, ne de geyikliğin ilgisi var! Hoş yukarıda dediğim gibi, olsaydı da ne değişirdi ki? Ancaak, kısmen cinsellik de dahil, aynı lánetli "postmodern zamanlar"ın diğer bir dışavurumculuğunu ve teşhirciliğini oluşturan şu "dövme budalalığı"nın bütün bir kültürel dejeneransla ve bütün bir değerler erozyonuyla sonsuz yakın ilgisi var!

"Pazuda, baldırda çifte dövmeler" çağrışımı umurumda değil, zaten de ben bunun için oğlumun "heveskárlığı"na böylesine şiddetle karşı çıktım, çıkıyorum ve de çıkacağım.

Nedenlerini açıklamayı da gelecek pazara bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları