Özerk kurumlarımız

DEVLETİN örgüt yapısı içinde özerk kurumların oluşturulması tek bir çatı altında toplanan bazı yetki ve sorumlulukların iktidardaki siyasi görüşten ayrı bağımsızca kullanılması içindir.

Özerk kurumlar, kendilerine kuruluş yasaları ile verilmiş yetki ve sorumlulukları iktidardaki siyasi görüşe göre değil, konularındaki teknik bilgiler ışığında kullanırlar.

Bu kurumlar hükümetin değil, devletin politikasını yönetirler ve yönlendirirler. Çoğu kez de, hükümet politikalarıyla çatışırlar. Yasalarından gelen özerklik sayesinde işlerine hükümetler karışamazlar. Karışmaması için özerk kurumların idarecileri göreli olarak daha uzun bir süre için atanırlar. Görevden alınmaları söz konusu değildir.

ÇIKINTILIK

Batı'da, özerk kurumlar deneyimler sonucunda farkına varılan ihtiyaçtan doğmuşlardır. Bizde ise, Merkez Bankası hariç, özerk kurumlar uluslararası kuruluşların bastırmalarıyla kurulmuşlardır. Örneğin, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Üst Kurulu, Telekomünikasyon Üst Kurulu, Enerji Üst Kurulu gibi özerk kurumlar IMF'ye verilen niyet mektuplarının gereklerinin yerine getirilmesi için kurulmuşlardır. Dolayısıyla, devlet örgütü içinde birer ‘‘çıkıntı’’ gibi dururlar. Yetmiş bir yıl önce kurulmuş olan Merkez Bankası'nın özerkliği dahi daha içimize sindirebildiğimiz bir olgu değildir.

Devlet bu kurumlara nasıl muamele yapacağını bilemez. Bu kurumlarda çalışanların ücretleri devlette her zaman sıkıntı yaratmıştır. Bu kurumlara hükümet tarafından yapılan atamalar her zaman sancılı olmuştur. Hükümetler, yasayla özerk olan bu kurumları kendi istekleri doğrultusunda karar aldıkları sürece özerk görmüşlerdir. Hükümet ile çatıştıklarında, özerk kurumlar daima ‘‘devlet içinde devlet’’ olmakla suçlanmışlardır.

Türkiye'de, Bakanlar Kurulu kararıyla belli bir süre için atanıp görevden alınması mümkün olmayan bir Merkez Bankası Başkanı'nın Banka'nın Genel Kurulu'nda bilançosunun onaylanmayarak görevden alınmasına çalışılması kimseyi rahatsız etmez. Aynı şekilde, özel bir kanun çıkarılarak görevdeki Üst Kurul üyelerinin işine son vermek de olağan hadiselerdendir. Özerk de olsalar, hükümetin güdümünde olmaları arzu edilir.

Halbuki, özerkliğinin garanti altına alınması için, bu gibi kurumların gelir kaynakları yasayla saptanıp hükümete el açması önlenmiştir. Yani, işlevsel özerkliği için mali özerklik sağlanmıştır. Aynı şekilde, yöneticileri göreli olarak uzun bir süre için atanarak personel politikası açısından da özerklik sağlanmıştır. Çünkü, işlevsel açıdan çok önemli yetkiler ve sorumluluklar taşıyan bu kurumların mali ve personel konularında da özerk olmaları hiçbir zaman sorun olarak görülmemiştir.

ÇOK YOL VAR

Bizde bu kurumlar yapay olarak özerkliğe sahip olduğundan, bırakın işlevsel açıdan özerk olmalarını, mali ve personel konularında da özerk olmalarına tahammül edilmez. Doğal olarak, mali açıdan yetki ve sorumluluk vermekten kaçındığınız bu kurumlara işlevsel özerklik vermek lüks haline gelmektedir. Dolayısıyla, Karayolları ya da Devlet Su İşleri devletin çeşitli organları tarafından nasıl denetleniyorsa, özerk kurumların da aynı denetim mekanizması altında bulunması çok şaşırtıcı olmamalı.

Bu kurumların gerçekten özerk olabilmeleri için daha alacağımız çok yol var.
Yazarın Tüm Yazıları