Özal federasyonu istemedi ama tartıştı eyaleti istedi ama sustu

Kenan Evren hakkında Muğla Cumhuriyet Savcılığı, “eyalet sistemine ilişkin görüşleri”yle ilgili inceleme başlattı.

Haberin Devamı

Türkiye’nin 90 yaşındaki 7. Cumhurbaşkanı hakkında 2007 Türkiye’sinde “eyalet sistemine ilişkin görüşleri”yle ilgili inceleme başlatılabiliyorsa 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kurtuldu demektir. Ölü olduğu için...

Yaşasa bugün 80 yaşında olacak olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da ölümünden iki sene öncesinden başlayarak Türkiye’de “eyalet sistemine geçilmesi” üzerine kafa yoruyordu ve bunun Kürt sorununun çözümüne de olumlu katkısı olacağı kanısındaydı. Onun bu konudaki görüşlerini birden fazla kez dinleme fırsatı buldum.

Kenan Evren, Türkiye’de eyalet sistemine geçilebileceğine ilişkin açıklamasında, buna kapıları açacak olan “bölge valilikleri” kurulmasına yönelik düzenlemeyi Turgut Özal’ın başbakanlığındaki hükümetin kabul etmediğini söylemişti. Evren, söz konusu açıklamasında, “En az 7-8 bölge valiliği olmasını düşündüklerini” bildirerek “Bunun için bölge valiliklerinin kurulmasına yönelik 'kanun hükmünde kararname' çıkardık. Erzurum’da, Diyarbakır’da, Adana’da, İzmir’de, İstanbul’da... Ama tam da bu sırada yeni seçimler nedeniyle Meclis dağıldı. Özal hükümeti gelince kararnameyi kabul etmedi” dedi.

Haberin Devamı

Sözünü ettiği yıl 1983. O tarihte başbakan sıfatını elde eden Turgut Özal, Evren’in ardından 8. Cumhurbaşkanı iken, 10 yıl sonra “eyalet sistemi”ni düşündü. 1993’te ölümünden hemen önce, bu uygulama aklındaydı.

Sadece, 7. ve 8. cumhurbaşkanları da değil, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Bu konu her dönemde olduğu gibi benim dönemimde de tartışıldı. Tartışmanın nedeni de ‘Türkiye artık çok büyüdü, tek merkezden idare zorlaştı; Türkiye’yi yönetemiyoruz’ üzerineydi. Eğitim, sağlık, imar, inşa hizmetlerinin tek merkezden yönetilmesi yerine, Almanya’da olduğu gibi, eyalet sistemine gidilmesi tartışıldı, ‘Eyalet sistemi daha iyi olur mu?’ diye konuşuldu. Ama Türkiye’nin bütünlüğü zedelenir mi diye düşünülüp vazgeçildi” açıklamasını yaptı.

Turgut Özal’ın kafasındaki “eyalet sistemi” de bir yönüyle olarak, Süleyman Demirel’in işaret ettiği, Kenan Evren’in altını çizdiği nedenlere dayanıyordu: “Türkiye artık çok büyüdü, tek merkezden idare zorlaştı.”

Haberin Devamı

Turgut Özal, “eyalet sistemi”ni düşünürken bu “idari ihtiyaç”tan öteye de fikirlere sahipti.

***         ***       ***

1992’nin yaz aylarındaydı. Türkiye-Irak sınırının sıfır noktasında, Çukurca yakınlarında bir jandarma karakoluna yapılan baskında çok sayıda şehit verilmişti. Turgut Özal, dayanışma göstermek amacıyla sınır karakoluna yola çıkmıştı. Van’da kalıyorduk. Helikopterlerle Van’dan Hakkâri’ye, oradan sınıra gidildi. Öğle yemeği, Hakkâri’de askerlerle Komando Tugayı’nın yemekhanesinde karavanayı birlikte yemek amacıyla masalara gelişigüzel dağılarak yenildi. O gün, birkaç gün süren Kuzey Irak’taki operasyondan henüz dönen yüzlerce askerle birlikte.

Haberin Devamı

Bir gece önce, Van’daki otel odasında, gece yarısı dolayında Turgut Özal'la sohbet ediyordum. Turgut Bey, tıpkı bir başka yakından tanıdığım uluslararası şahsiyet, rahmetli Yaser Arafat gibi, gece yarısı ile sabaha karşı 03.00 arasında zihni berraklaşan, en önemli siyasi sohbetleri ve tartışmaları o saatlere ayıran bir “gece kuşu”, yani vücut saati “noktürnal” çalışan bir kişilikti.

Konumuz, “federasyon”du. Yakın geçmişte, “Federasyonu tartışmalıyız” demişti. O gün bugündür, “federasyon yanlısı” olduğu, ismi üzerine bir etiket olarak yapışmıştır. Aslında Özal, federasyon yanlısı değildi. O konuşmamızda da neden federasyon yanlısı olmadığını anlatıyordu. Çok kişinin sanabileceği “Türkiye’nin bütünlüğü zedelenebilir” kaygısından değil. Federasyonun, en başta Kürtlere yaramayacağı kanısındaydı. Çünkü, Türkiye’deki Kürt nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasının batıda yaşadığına, o günlerin popüler deyimiyle “Fırat’ın batısı”nda yerleşik olmasına dikkat çekiyordu.

Haberin Devamı

“Geçenlerde” dedi, “Marmaris’teydim. Bir inşaatta Kürtçe türkü söylendiğini işittim. Oraya yönelip, türkü söyleyen işçilerle konuşmaya gittim. Güneydoğu’dan gelmişler. Onlarla federasyon fikrini tartıştım. 'Federasyon olursa, yerleşeceğiniz yere karar vermek zorunda kalacaksınız. Marmaris’i bırakıp, geldiğiniz yere döner misiniz' diye sordum. Hiçbiri yanaşmadı. Uyanıklar.” Bu anekdotu anlatırken gülüyordu.

Federasyonun, Türkiye’nin idari geleneği ve mevcut yapısına uyacak gerçekçi ve yararlı bir uygulama olamayacağı düşüncesindeydi.

Peki, niçin “Federasyonu tartışmaya açmalıyız” demiş ve ortalığı ayağa kaldırmış, hatta “federasyon yanlısı” etiketinin üzerine yapışmasını bile göze almıştı?

Haberin Devamı

“Tartışalım ki, niçin olmayacağını, olmaması gerektiğini anlatabilelim. Biz, bunu açıkta tartışmazsak, tartışılmıyor mu sanki? Her yerde tartışılıyor ve PKK, bu tartışmadan prim sağlıyor. Tartışmayı açıkta yapalım. Federasyonun Türkiye için geçersizliğini, bunu tartışarak yapabiliriz. Tartışmayı bastırarak değil...”

Turgut Özal’ın kafası böyle çalışırdı.

Turgut Özal, terörle mücadelede gayet kararlıydı. Ancak PKK’nın, Türkiye’deki Kürt nüfus ya da kamuoyu üzerindeki nüfuzunu da görmezden gelmiyordu. O yüzden, “federasyon” kavramının da açık açık tartışılmasından yanaydı.

Aynı konuşmamızda, Türkiye için “coğrafi federasyon” değilse de bir tür “eyalet sistemi”nin uygun olacağı düşüncesini açtı. Türkiye’nin vilayetlerden oluşan birkaç eyaletle yönetilmesinin doğru olacağı kanısındaydı. “Örneğin İç Anadolu eyaleti, Akdeniz eyaleti, Doğu Karadeniz eyaleti gibi isimler olabilir. Diyarbakır da çevresindeki illerden oluşan bir eyaletin merkezi olabilir.”

Kafasında, doğu ve güneydoğunun, nüfusları ağırlıklı olarak Kürt olan ama tümüyle Kürt olmayacak, bu nedenle “etnik temele dayanmayacak” bir eyalet yapısıyla yönetilebileceği vardı. Kürt sorununun çözümü doğrultusunda, münhasıran Güneydoğu’ya değil, tüm Türkiye’ye uygulanabilecek bu sistemin de katkı sağlayacağı görüşündeydi.
“Eyalet sistemi”, Turgut Özal’ın zihninde hem Kürt sorununun çözüm çabalarıyla irtibatlıydı hem de “adem-i merkeziyet” ilkesiyle ilgiliydi. Özal, 21. yüzyılın eşiğinde Türkiye’nin “merkeziyetçi devlet zihniyeti” ile “Ankara merkezli” yönetilemeyeceği bir yana, yönetilmemesi gerektiği düşüncesini taşıyordu.

Kamu önünde defalarca vurguladığı bir şiarı, o günkü gece yarısı sohbetimizde de dillendirdi: “21. yüzyıl, bireyin yüzyılı olacak. Merkeziyetçi devlet eksenli düşünceler ve uygulamalar ıskartaya çıkacak. 21. yüzyıla şimdiden hazırlanmamız lazım...”

“Eyalet sistemi”yle ilgili görüşlerini, 1993 yılının ilk aylarında, İstanbul’a geldiği vakit kaldığı, Harbiye Orduevi’ndeki baş başa sohbetlerimizde en az iki kez daha dinledim.

Tabii, Özal’ın “eyalet sistemi”ne ilişkin tasavvuru, büyük ölçüde, kafasındaki “başkanlık sistemi”ne geçişle irtibatlıydı. Turgut Özal, ABD’ye benzer bir “başkanlık sistemi”ne geçilmesi eğilimindeydi. “Başkanlık sistemi”yle yönetilecek bir Türkiye’nin idari yapı olarak “eyalet sistemi”ne sahip bulunması da anlaşılır olacaktı.

“Başkanlık sistemi”ni Türkiye’nin tartışma gündemine, 1993 Nisan'ındaki ölümünden kısa bir süre önce sokan Turgut Özal, “eyalet sistemi”ne ilişkin düşüncesini ise yüksek sesle dillendirmedi. Düşüncesi o yöndeydi ama kamuoyu önünde açıkça deklare etmiyordu. Hem, Türkiye’nin malum “güçler dengesi”nden ötürü ama daha da önemlisi, ömrünün son döneminde yürütme gücünü yitirmiş olduğu için. Hükümet, Süleyman Demirel başkanlığında DYP-SHP koalisyonuydu. Ana muhalefet, kendi partisi ANAP, Mesut Yılmaz’ın liderliğinde “anti-Özal” bir havaya girmişti. Turgut Özal’dan Türkiye’de radikal değişiklik yönünde hangi öneri gelse, hem hükümet ve hem de ana muhalefet karşı çıkıyordu. Kafasındaki, “eyalet sistemi”ni yüksek sesle dillendirmemesinin en büyük gerekçesi buydu.
Kafasındaki o anlayışın, şu günlerde Kenan Evren’in söylediklerinden özünden pek bir farkı olmadığını şimdi anlıyorum...

***          ***        ***

Evren’in anlattığının arka planı şu: Bölge valilikleri kararnamesi 4 Ekim 1983’te hazırlandı. Bülend Ulusu hükümetinin son günlerinde hazırlanan ve çıkarılan yetki yasasına dayandırılan kararname, 13 Aralık 1983’te göreve başlayan Turgut Özal hükümetine gönderildi ve Mayıs 1984’te TBMM’de ANAP’lıların oylarıyla reddedilerek, ret kararı Temmuz 1984’te Resmi Gazete’de yayımlandı.

Basında yer aldığına göre bölge valileri kararnamesine ilişkin tartışmaların içinde yer alan dönemin bakanları, başında Kenan Evren’in yer aldığı askeri yönetime yönelik kuşku duyduklarını ifade etmişler. Örneğin, dönemin Devlet Bakanı (daha sonra Milli Eğitim) Vehbi Dinçerler, “Bu konu hükümette de partide de konuşuldu. Bu iyi niyetle konmuş olsa da ‘Bunlar zaten ülkeyi bölmek için geldiler’ diye etiket yapıştırırlar diye kaldırdık” diyor. Turgut Özal hükümetinde, “askeri yönetim bunu uygulamayıp, niçin bize, sivil yönetime bıraktı” kuşkusu ve soru işareti egemen olmuş.
Aynı Turgut Özal’ın “Başkanlık sistemiyle birlikte, Türkiye’de il sayısını 100’e çıkarıp, bunları 'eyaletler' içinde birleştirerek 'eyalet sistemine geçilmesi' konusunda çalışmalar yaptırttığı”na, dönemin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu da basına verdiği bilgilerde değindi.

Zaten, yukarıda belirttiğim gibi, ben de birkaç kez, biri Van’da, diğerleri İstanbul (ve belki Çankaya’da da) kulağımla bu tasavvurundan haberdar oldum.

Neyse ki, bunu, yani “eyalet sistemi”ni yüksek sesle hiç savunmadı. Savunmadığı “federasyon” fikrinden ötürü üzerine bilinen etiket yapışmışken, bir de savunduğu “eyalet sistemi”ni ortaya atsaydı, başı beladan hiç kurtulmayacakmış meğerse.

Türkiye’nin “yönetici akıl”ı bu tür konularda öylesine cahil ki, 81 vilayeti “üniter yapı” sayıyor; 7-8 eyaletli bir yapıyı ise “bölücülük” gibi algılıyor. “Federasyon” ise “parçalanma” ile eşanlamlı kullanılıyor zaten.
Nereden mi biliyorum?

Haber geldi: 90’lık Kenan Evren, 12 Eylül askeri darbesinden ötürü bir kez bile savcı soruşturmasına tabi olmadı da 1983 yılında cumhurbaşkanı ile hazırlanan bir kararnamenin gerekçesini 2007’de açıkladı diye Muğla Cumhuriyet Savcılığı'nca incelemeye alındı.

Turgut Özal, “eyalet sistemi”ni sadece kapalı mekânlarda dillendirdiği için, şimdi mezarında müsterih uyuyor olmalı. Bu konuda ağzını açmış ve şayet bugün yaşıyor olsaydı, 80 yaşında bulunduğuna ve cumhurbaşkanlığı yapmış olmasına bakmaz, yakasına yapışırlardı.

Yazarın Tüm Yazıları