Ortaçağ...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İslam toplumları için yaptığı ortaçağ nitelemesi son derece önemlidir.

Haberin Devamı

Gül’ün bu sözleri 2003’te Tahran’daki İslam Konferansı’nda ortaya koyduğu rasyonalist ve demokratik çizgiyle tutarlıdır.
Sayın Gül’ün New York’ta gazetecilere yaptığı açıklama şöyle:
“Avrupa’nın ortaçağda yaşadığını İslam dünyası şimdi yaşıyor. Sünni bir lider, diktatör olacak, ses çıkarmayacaksın. Hak-hukuk bilen Şii ile mezhebi yüzünden savaşacaksın. Ya da bir Şii her türlü gaddarlığı yapacak, sadece Şiilik adına onu tutacaksın. Bunlar ilkelliğin göstergesi”.
Sayın Cumhurbaşkanı bunları özellikle Suriye bağlamında söylüyor, fakat Pakistan’da, Yemen’de, Kenya’da, başka Müslüman ülkelerde meydana gelen vahşi katliamlara da ışık tutuyor: Din ve mezhep aidiyetinde kan dökecek kadar bağnazlaşmak.
Bu tablo, 21. yüzyılda ortaçağ tablosudur gerçekten.

NEDEN BU COĞRAFYADA?

Kiliselere, havralara, öbür mezhepten camilere saldırarak katliam yapıyorlar! Elbette çok büyük çoğunluk bunlardan uzaktır. Fakat küçük azınlıkların işi de olsa bu vahşi taassup hareketlerinin neden son yirmi-otuz yılda arttığını iyi sorgulamak gerekir.
Sebep İslam olabilir mi?! “İslamofobi”nin iddiası budur. Fakat Sayın Gül’ün belirttiği gibi Hıristiyan Avrupa ortaçağı da böyleydi...
20. yüzyıl faşizm, komünizm ve benzeri dünyevi ideolojiler yüzünden çok kanlı geçtiği gibi, şiddet bugün bütün Üçüncü Dünya’da yaygındır. Suriye’de Esad mı, El Nusra mı daha insani?!
Demek ki, herhangi bir “asabiyet”, yani tutkulu aidiyet duygusu politize olarak politik hırsla ateşlenince, ortaya kanlı çatışmalar çıkıyor. El Kaideler de Baaslar da, fanatik kitlelerin kanlı çatışmaları da bu bataklıkta yeşeriyor.
Sayın Gül’ün “radikalizm tehlikesi”nden bahsetmesi ve liderleri “kutuplaşmayı önlemeye” çağırması, böyle bir sosyolojide fevkalade isabetlidir.

ON YIL ÖNCE

Bundan on yıl önce, 28 Mayıs 2003’te Dışişleri Bakanı Gül, Tahran’da İslam Konferansı’nda yaptığı konuşmada İslam dünyasına “Öncelikle kendi evimize çeki düzen verelim” çağrısında bulunmuştu. Bütün sorunları emperyalizmin, Siyonizmin, dış güçlerin “komplosu” olarak algılayan bir zihniyet coğrafyasında bu çağrının önemi açıktır. Gül “kadın-erkek eşitliği, iktisadi rasyonalizm, demokrasi, insan hakları” kavramlarını vurgulayarak şunları söylemişti:
“İslam dünyasının artık çağdaş normları benimsemesinin zamanı geldi... Manevi değerlerimizden güç alırken, bizi yönlendiren akılcılık olmalı...” (Hürriyet, 29 Mayıs 2003)
Gül’ün iki gün önce söyledikleriyle, on yıl önce söyledikleri aynı vizyonun ifadesidir; kendi deyişiyle “kör söylemler içermeyen bir vizyon”.

DİN ADAMLARININ VEBALİ

Aydınların, kanaat önderlerinin, ruhunu “tutkulu aidiyet”lere kaptırmamış sağduyulu herkesin, hem Türkiye hem bütün Ortadoğu için bu kavramları, bu vizyonu desteklemesi lazımdır. Çatışmayı körükleyen söylemlerden sakınması lazımdır.
Bu noktada Müslüman din adamlarının, ulemanın, dini açıdan sözü geçen herkesin vebali büyüktür.
Madem bu kanlı çirkinlikler, bu kör taassuplar İslam’a yakışmıyor ve sosyo-politik bataklıktan kaynaklanıyor, öyleyse siz niye susuyorsunuz?! İnanç aidiyeti adına dehşet saçan kör fanatiklere söyleyeceğiniz bir şeyler yok mu?! Hutbeler, vaazlar ve dini neşriyatla, toplu açıklamalarla, hatta gösterilerle bu vahşetin kınanması ve faillerin “mücahit” değil, “katil” olduklarının açıklanması herkesten önce sizin göreviniz değil mi?!

Yazarın Tüm Yazıları