Orkestra ve köylüler...

YOL boyu Falih Rıfkı Atay'dan, 1960'ta Ankara'da dinlediğim bir konser hikáyesinin ayrıntılarını anımsamaya çalıştım.

Çünkü İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın 92 sanatçısı, Mesudiye'nin Çavdar Köyü meydanında, tanınmış orkestra şefi Rengim Gökmen'in yönetiminde Mozart'ın Rondo'sunu, F. Suppe'nin Hafif Suvari Uvertürü'nü, Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe'sini çalarken kaç köylü gelip dinleyecek sorusuna yanıt arıyordum.

Falih Rıfkı Atay merhum, Cumhuriyet Ankara'sının ilk yıllarında gelen yabancı bir orkestranın konserine kimse gitmeyince, Atatürk'ün emriyle konserin ertesi güne ertelendiğini ve tüm milletvekillerinin smokin (veya frak) giyerek salonu doldurduklarını ama uyuklamaktan da patladıklarını anlatmıştı.

Öyle olmadı:

Rahmetli Necdet Evliyagil'in çok sevdiği Çin şair Lui Chie'nin Hayırlı Fırtına isimli şiirindeki gibi oldu. Orada şair ‘‘Damımın üstüne düşen/ Ve beni hiç uyutmayan yağmura/ Lanet ediyordum.../Bahçemi harap eden/ Ve yaprakları/ Dallarından ayıran rüzgára/ Lanet ediyordum.../ Fakat sen gelince/ Yağmura şükrettim.../ Çünkü ıslak elbiselerini/ Çıkarmaya mecbur oldun/ Rüzgára şükrettim/ Çünkü, lambamı söndürdü’’ der.

Gerçekten fırtına, yağmur... Derken Çavdar'daki konser iptal edildi. Ama Çin şair Lui Chie gibi bizler o yağmura, fırtınaya ve orkestra aracının çamura saplanmasına şükrettik. Çünkü Mozart'ı, Suppe'yi bilmeyerek ve hatta istemeyerek dinleyeceklerini ve ‘‘Bu müziğin neresi güzel?’’ diyeceklerini düşündüğümüz köylüler, tam tersini yaptılar:

Herkes, bu arada öğrenciler, Köy-Kent kapsamındaki Türk Köyü'nde yapılan modern ilköğretim okulunun salonunda toplandı. Canını Türk Köyü'ne atabilen üç-beş sanatçıyı hemen kemancı Cemil Günçer organize etti. Önce öğrencilere, enstrümanları tanıttı. ‘‘Bu keman, bu trompet, bu klarnet, bu viyola’’ dedi. Seslerini dinletti. Çocuklar çok ilgi ile dinlediler. Sonra bariton Tevfik Rodos'un okuduğu bozlak, herkesi olayın içine çekti. Rodos ardından, Aşık Veysel'in ‘‘Uzun ince bir yoldayım’’ını söyleyince bir de baktık ki, o küçücük yavrular da Rodos'a kendiliklerinden eşlik etmeye başlamışlar. Bir anda herkes bütünleşti. Tenor Cenk Bıyık'ı da dinleyince coşku doruğa ulaştı. Ve... Cemil Günçer'in ‘‘Peki aranızda güzel sesli kimse yok mu? Bir de onu dinleyelim’’ sorusu, 11-12 yaşlarında Hakan Koç isimli, yoksul fakat özgüvenli bir çocuğun harikulade bir sesle okuduğu uzun bir türküyü dinleme fırsatı verdi. (Bu çocuğa ve bu tür yeteneklere devlet neden sahip çıkmaz?)

Böylece bir özenti gibi görünen ‘‘Çavdar'da Senfoni Orkestrası’’ projesi, bu olayı yaşayan köylülerimize, ‘‘Bunlar da bizdenmiş. Yaptıkları da çok güzelmiş’’ dedirtti. Nitekim köylüler Rengim Gökmen'i sıkıştırdılar. ‘‘Bir daha gelmeye söz verin’’ dediler. Neticede araya biz girdik. Gökmen'den ‘‘gelecek yıl, Mesudiye Kurultayı öncesinde (4 Temmuz 2003 günü) gelip konser verme’’ sözü aldık da o sayede kurtuldu.

Türkiye'deki Devlet Senfoni Orkestraları'nın sayısını 4'ten (Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin) 9'a (Antalya, Samsun, Gaziantep, Van, Sıvas) çıkarma kararı alan ve kurulmuş olanları halkın ayağına gönderen Kültür Bakanı İstemihan Talay'ı kutlamazsak, haksızlık olur. Peki ama, her şeyi bitmiş olanların bile kurulmasını engelleyen Maliye Bakanlığı'na ne demeli?
Yazarın Tüm Yazıları