Öcalan, Türkiye’yi rehin aldı...

Beceriksiz, vizyonsuz, gölgesinden korkan insanlar tarafından yönetiliyoruz. Böyle durumda da, İmralı’daki tutuklu, oturduğu yerden bizlerle oynayabiliyor. Yazıklar olsun.

Mesut Yılmaz, anlaşıldığına göre herkesi korkutmuş. Çarşamba günkü basın toplantısında söyledikleri, bütün partileri harekete geçirdi.

Yılmaz’ın, Avrupa Birliği konusunu seçim meydanlarına taşıyacağını ve yan çizen diğer partileri şikayet edeceğini anlayanlar arasında bir telaştır gidiyor. Aslına bakacak olursanız, siyasi yönden, bugünkü durum ANAP’ın işine yarıyor. Tek başına AB bayrağını taşıması ve diğer partileri suçlaması oy getiriyor. Türkiye’nin önünü açan parti konumu ANAP’ı barajın üstüne taşıyacak bir unsur. Zaten diğer partilerin kaygısı da bu.

Başta DYP, YTP belirli oranda da DSP, hatta MHP, bazı uyum yasalarının Meclis’ten geçirilmesi için hareketlendiler. Yapılan hesaplar açık:

1. 12 maddelik paket ikiye bölünsün. Bütün partilerin kabul ettikleri 10 madde genel kurula getirilip oylansın…
2. Geri kalan, İdam ve Ana dil konuları ayrı bir paket halinde oylamaya çıkarılsın. İsteyen kabul etsin, istemeyen reddetsin.

Pazartesi günü TBMM’de durum netleşecek.

Acaba ihale ANAP’ın üstünde mi kalacak, yoksa diğer partiler birkaç AB yasası çıkarıp ANAP’ın elindeki bayrağı kapabilecekler mi?

ÖCALAN, BU DURUM İÇİN ACABA NE DER?

Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.

Sanki, Türkiye’nin geleceği İdam ve Kürtçe’ye kilitlenmiş gibi.

Sanki İmralı’da oturan Öcalan, terör ile başaramadığını, şimdi başarıyormuş gibi… Herhalde bu gelişmeleri, politikacılarımızın dediklerini izliyor hücresinde kıs kıs gülüyordur.

Böyle olmasının nedeni de, siyasetçilerimizin vizyonsuzlukları, liderlik niteliğini kaybetmeleri ve herşeyden korkmaları… Oy kaybederiz diye ödleri kopuyor. İnisiyatifi tamamen kaybetmiş durumdalar.

Bu insanlar bize layık değil.

CİZRE’DEN BİR MEKTUP VAR…

Geçenlerde bir mail aldım. Adının açıklanmasını istemeyen bir okurum yollamış. Gerçekleri farklı bir gözle yansıttığı için bir bölümünü sizin de okumanızı istedim:

”Ben bu yazıyı nüfusunun tamamının Kürt olduğu, resmi kurumlarla ilişkiler dışında her alanda Kürtçe'nin konuşulduğu bir yerden, Cizre'den yazıyorum.1999 yılında geldim ve o zamandan beri de burada yaşıyorum.

Önce şunu belirteyim, ben kürt değilim. Bunu belirtiyorum çünkü bu yazının objektif olduğunu bilmenizi istiyorum. Ben ülkemi çok seviyorum ve sırası gelmişken, Milli takımımla gurur duyuyorum. Bu yazıda da taraf değilim.

Bölge açısından Kürtçe eğitim hakkı ve Kürtçe yayın hakkı önemli bir konudur. Lütfen artık Kürtlerden korkmayı bırakalım. Burada hemen hemen her evde Medya TV. var. Ancak ben açıp ta sabahtan akşama bu kanalı izleyen birilerini görmedim. Artık yeni bir neslin yetiştiğini ve bu neslin kan ve gözyaşına tahammülü olmadığını anlayalım. Ayrıca bu bölgeye biraz daha sırtlarını dönmeye devam edersek, Kürtçe eğitim verilebilecek bir halk kalmayacak. Çünkü açlıktan ya hepsi batıya göç edecek veya ölüp gidecek.

Size Cizre'den ve bunun ışığında tüm bölgeden bahsetmek istiyorum. Şırnak, Mardin ve çevre iller terör sebebiyle günümüze kadar yatırım yapılmamış, olağanlaşamadığı için yapılaşamamış yerler. Alt yapı yok, üst yapı da yıkılmak üzere. Tarım ve hayvancılık, tutarsız politikalar sebebiyle çökmüş durumda. Bu bölge için tek geçim kaynağı, Habur sınır kapısı.
Körfez savaşına kadar yoğunlukla yapılan bu ticaret, sadece Bölgeyi değil tüm ülkeyi
besliyorken, ABD'nin uyguladığı ambargoyu koşulsuz kabul eden hükümetler sayesinde, bu
ticaret sekteye uğramış, idari bir takım izinlerle sınırlı sayıda araçla yapılır olmuştur. Bu tarihten sonra kapının ite kaka, üç gün açık, beş gün kapalı çalışması neticesinde bölge ekonomisi giderek darboğaza girmiştir. 2000 yılına kadar teröre karşı ticaretin ve tabi paranın koz olarak kullanılması adına, her türlü ithalata izin verilirken terörün bitme noktasına gelmesi ile birlikte, Habur kapısından yapılan ticarete de sınırlamalar getirilmeye başlanmıştır. Geçtiğimiz aylarda ticaret üzerindeki baskılar öyle bir hal aldı ki, bu kadar da olmaz denilen cinsten. Size bir örnek vereyim. K.Irak'tan mazot ve ham petrol getiren araçların şoförleri evleri için de ucuz olan şeker, çay gibi malzemeleri getirirler. İşte
30.000 ton ham yüklü araçlar 9 kg. şeker, 10 paket çay için zapt altına alındı ve teminat karşılığı sahiplerine iade edildi. Bunun amacını anlamak inanın mümkün değil. Terör bitti diye, ekonomiyi de bitirmenin mantığı nedir? Gümrük idaresi ile askeri yetkililer arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle kapı tamamen kapanmış durumda. Transit araçlar dışında hiçbir araç kapıdan geçemiyor. Tabi bölgede gittikçe batıyor.

Bu durum böyle devam ederse asıl kriz burada olacak. Çünkü bölgede ekmek kalmadığını düşünenlerin sayıs hiç te az değil. Herkes batıya göç ederse ne olur düşünebiliyor musunuz?

AB'ye girip girmemeyi tartışan bir ülkeyi bölgenin sorunları ilgilendirir mi bilemiyorum. Ama lütfen birileri sesimizi duysun. bizi kaderimizle baş başa bırakmayın. Birilerinin çıkarları uğruna kapatılan Habur kapısı açılmazsa, Kürtçe öğrenecek bir kişi bile bulamayacaklar. Asıl amaç buysa bilemem tabi...

Terörü ekonomi ile sona erdermek en akıllıca politikaydı. O halde ticaret bitirilerek ne yapılmak isteniyor? Olağanüstü halden kaynaklanan sorunlara değinmiyorum bile. Önce kafalardaki olağanlaşmayı sağlamak lazım. Siyasi irade kendisini ne zaman gösterecek. Biz yeni sorunlar yaratılmasını değil, sorunların çözülmesini istiyoruz. Kapının kapatılmasının, kürtçe eğitime ilişkin dilekçeler verilmesinin hemen ertesine denk gelmesi tesadüf olabilir mi? Kürtlere dayatılan ya ekmek, ya kimlik ise, başarılı oldukları söylenebilir. Çünkü burada herkes ekmek derdine düşmüş durumda. Kürtçe eğitimi düşünen bile yok. Galiba istenilen Kürtlerin kendi istekleri ile Kürtlüklerinden vazgeçmelerini sağlamak.

Ne kadar yazık ki, siz orada AB'yi ve bir bakıma bizim kaderimizi tartışırken, biz hala burada ekmeğimizi nasıl kazanacağımızı tartışıyoruz.”

HEM POLİTİKACI HEM SANATÇI

Emrehan Halıcı Türkiye’nin son zmanlar sıklıkla duymaya başladığı isimlerin başında geliyor… Peki Halıcı kimdir? Demokratik Sol Parti Grup Başkan Vekilliğinin yanısıra Türkiye Zeka Vakfı Başkanı.

Öne çıkan bu iki öleliğinin yanısıra Türkiye’de bir ilke imza atarak bilgisayarla beste yaışmalarını da başlattı.

Dokuz yıldan beri yapılan “Halıcı-Midi yarışması” ‘nın bu yılki konusu Anadolu. Halcı, yüzyıllardır kültürün ve sanatın her dalına esin kaynağı olan Anadolu’nun yeni güzelliklerini teknoloji ile ortaya çıkarmayı hedeflediklerini söylüyor.

Yarışmada bu an başvurular kabul ediliyor. 4 eylül Çarşamba akşamı saat 20:00’de Sabancı Center’da yapılacak yarışmaya bu amaca gönül veren herkesi bekliyor.

Yarışmanın bugünlere gelmesinde kuşkusuz Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan, Faruk Eczacıbaşı, İzzet Öz gibi önemli isimlerin desteğini almış olmasının da payı çok büyük.

Dokuz yıldan beri aypılan Halıcı-Midi bilgisayarla beste yarışmalarının bu yılki sponsorları IBM, Bimsa, İnterpro, Koç Sistem, Microsoft, Roland, Yamaha gibi ünlü kuruluşlardan oluşuyor.

Yarışmada toplam 3 milyar lira ödül verilecek. Hem bilgisayara, hem de müziğe gönül verenler için bu iyi bir fırsat olabilir. Ilgilenenler için internet adresi : www. Halici.com.tr…

ASKER NEDEN SUSUYOR?

17 Temmuz günü bu köşe’de yayınlanan “Asker neden susuyor?” başlıklı yazıma, Genelkurmay Başkanlığından dolaylı bir yanıt geldi.

Yazıdaki bir cümle’nin yanlış anlamalara yol açabileceği belirtildi. “… Ayrıca, artık herkesin bir askeri var. ak Parti, MHP, DSP, ANAP’lıların konuştukları ve görüş aldıkları komutanlar var…” cümlesi sanki asker içinde klikler, her partiyi destekleyen ayrı gruplar varmış gibi bir izlenim yaratmış.

Çok yanlış bir izlenim.

Bu duyarlıkta, dikkatleri çeken bu cümlede ne demek istediğimi biraz daha açmamda yarar var.

TSK. 25 Haziran 2001 basın açıklamasında olduğu gibi ısrarla iki noktayı vurgular:

1. Resmi görüşü sadece ve bizzat Genelkurmay Başkanı veya yetki verdiği makamlar açıklar.
2. Bunun dışanda hangi statüde (emekli askerler) ve hangi ortamda (seminer veya çeşitli nedenlerle) konuşanların söyledikleri , tamamen şahsi düşünce ve yorumlar olup, hiçbir şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerini bağlamaz. Bu tür açıklamalardan çıkılarak yapılan yorumlar da gerçeği yansıtmaz.

İşte benim de söylemek istediğim buydu.

Yani, TSK içinde kişisel görüşlerini paylaşan komutanlar vardır. TSK bir blok gibi, hiç düşünmeyen ve sadece 1 inci Başkanın söylediğini tekrarlayan insanlardan oluşmamaktadır. Bu insanların da kişisel bir görüşü vardır. Bunları paylaşırlar, ancak resmi görüş 1 inci Başkan tarafından ortaya konunca da herkes ona uyar. Bu, gruplaşma, klikleşme değil, çağın getirdiği değişme ayak uydurmaktır.

Ben, bu şekilde düşünüp kaleme aldım.

Farklı bir anlama çekilmesine veya farklı yorumlanmasına hiç gerek yok.
Yazarın Tüm Yazıları