Muza dair

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Anamur meyvesi gurbetçilerin anadilinde bir kavram olarak mevcut değildi. Neyse, rahmetli Turgut Özal kavga dövüş muz ithal etti de Türkiye halkının ezici çoğunluğu artık tropikal yemişi bilir ve tadar oldu. Aksini iddia edenler çarpılır, ülkemiz bir ölçüde muzla demokratikleşti.

Havva Anamızın günah elmasını hariç tutarsak, muhtemelen hiçbir meyva muz ölçüsünde sembolizm içermez. Botanikte ‘bannanas’ denilen sıcak mevsimler yemişi her şeyden önce cinsellik çağrıştırır. Bu çağrışımın modern zamanlarda böylesine yaygınlık kazanması da büyük ihtimalle Josephine Baker'e uzanır.

Paris'in ‘deli yıllar’ında otuz inçlik top güllesi memelerini sallayarak ve başka bir sembolizm yansıtan istiridye kabuğunu açarak sahneye çıkan siyahi şarkıcı müzikhol afişinde belini çevreleyen muzlarla öylesine özleşmişti ki, istediği kadar ‘J’ai deux amours'in romantikalı sözlerini Amerikan aksanıyla terennüm etmeye başlasın, O'nu nefes nefese seyreden mösyölerin aklından bambaşka seyler geçerdi. ‘Kara kadın’ın meyvası ‘beyaz adam’ın libidosunu kamçılardı.

Hatta rivayet odur ki, uzak Afrika kolonilerinde dünyalığı düzmüş olmasına rağmen hala ‘yamyam dişi’ fantazmalarında kıvranan yaşlı başlı bir mösyö ilkin ne yapıp yapıp Baker'e ünlü ‘La Coupole’de şampanya içirmiş, ardından da garsonyerine kapatmak için bir servet döktüğü hatuna kendi eliyle ve öbek öbek muz yedirmiştir. Josephine Baker mide fesadından iki gün podyuma çıkamamıştır.

Sonrası malum, Tarzan filmlerinde sarışın ‘Jane’in kabuklarını fettanca soyduğu meyva ve hit listelerde esmer ‘Lio’nun yine bir o kadar fettanca söylediği ‘Banana Split’ şarkısı, sosyolog, psikolog ve antropologların henüz yeterince araştırmadığı bir muz - cinsellik mitolojisi doğmuştur.

* * *

O vakitler çocuğum ve böyle ahlaksızlıklara daha aklım ermiyor, muz benim için ancak ayda yılda bir tadılabilen lüks bir meyva. Hastalık ertesindeki nekahat devrelerinin veya tombala öncesindeki yılbaşı gecelerinin yemişi...

Daima ‘Anamur’ diye satılırdı ve daima emsalsiz bir rayiha yayardı.

Ne var ki dediğim gibi, manav tavanında ve kış kavunlarının yanında sarkan hevenklere orta halli bir aile bütçesiyle dahi kolay ulaşılamadığından, elime geçen yabancı dergilerdeki sayısız muz reklamını görünce şaşırırdım.

Onların bize göre kuzeyde olmalarına rağmen böyle tropikal yemiş bolluğu içinde yüzmelerine hayret ederdim. Üstelik, ağzımın suyu akardı.

Nitekim, beni Sirkeci'den Londra'ya götüren ekspres Münih'te durdu ve ilk iş, istasyonda muz aldım. Öğrendim ki kilosu Ahlat armudundan bile ucuzdur.

Sonra, Avrupa'daki ‘gurbetçiler’ ilk bakkal - manav dükkanlarını açmaya başladı. O zaman dehşete düştüm ve aslında ne kadar şanslı olduğumu anladım.

Çünkü, bozkır köylerin ve step kasabaların bu insanları kendi yurtlarında hiç muz yememişlerdi. Hiç görmemişlerdi. Ve, zaten de kelimeyi bilmiyorlardı.

Müşteriler de ‘gurbetçi’ olduğundan tüm sebze ve meyva etiketlerini Türkçe koyuyor fakat sıra muza geldiğinde, belki yanlış imlayla ama daima yaşadıkları ülke lisanıyla ‘banane’ sözcüğünün varyantlarını yazıyorlardı.

Anamur meyvası onların anadilinde bir kavram olarak mevcut değildi.

Neyse, rahmetli Turgut Özal kavga dövüş muz ithal etti de Türkiye halkının ezici çoğunluğu artık tropikal yemişi bilir ve tadar oldu.

Aksini iddia edenler çarpılır, ülkemiz bir ölçüde muzla demokratikleşti.

* * *

Efendim, cinsel sembolizm veya midesel demokratizm lafı şuraya getirmek istiyorum, Dünya Ticaret Örgütü'nün hafta içinde aldığı bir karar bu yemiş nedeniyle uzun süredir devam eden Avrupa - Avrupa kapışmasına nokta koydu.

Gayet kısa özetleyeyim, AB ülkeleri tükettikleri muzların esas bölümünü eski Fransız ve İngiliz sömürgelerinden oluşan ve kısaca ‘AFP’ denilen Afrika - Karayip - Pasifik devletlerinden ithal ediyorlardı. Buna karşılık, dev ABD firmaları tarafından Latin Amerika'da üretilen meyvalara kota uyguluyorlardı.

Birleşik Amerika bu durumun ticaret serbestisine aykırı olduğunu öne sürerek yukarıdaki kuruma şikayette bulundu. Sonuç da onun lehine çıktı.

Çıkmasına çıktı ama daha temyizi, konseyi, encümeni var, işi hemen sağlam kazığa bağlamak isteyen Washington, Brüksel kendisine acil tazminat ödemediği takdirde misilleme yapacağını duyurdu. Kapı gibi de liste yayınladı.

Avrupa'nın Amerika'ya ihraç ettiği süper lüks ürünleri kapsayan bu listeye bir baktım ki gariban Guatemala köylüsünün Yankee patron için iki büklüm ve iki kuruşa kestiği muz hevengi nerede, aynı Yankee patronun giyindiği İskoç kaşmir, süründüğü Fransız parfüm veya tattığı Felemenk peynir nerede ?

Bambaşka dünyaların bambaşka mamulatı !

* * *

Hayır, AB'nin haklı olduğunu iddia etmiyorum. Tersine, sırf teorik açıdan belki Amerikan tezlere daha yakınım. Hem bana ne, ne halleri varsa görsünler !

Fakat kafamı kurcalayan konu şu ki eğer Josephine Baker benim elimden muz yiyecek olsaydı O'na ‘AFP’ rumuzlu bir Avrupa meyvası mı vermem gerekirdi, yoksa Latin çıkışlı bir Amerikan yemişinin ikramı mı daha uygun olurdu ?

Dünya Ticaret Örgütü'nün kararından beri sabah akşam bunu düşünüyorum.

Ama galiba yerli malı yurdun malı, otuz inçlik gülle memelerini sallayarak ve Mississippi aksanıyla ‘J’ai deux amours'u heceleyerek istiridyenin içinden bir çıksın, sahneye heven hevenk Anamur muzuyla koşacağım.

Yazarın Tüm Yazıları