Mutlu yıllar!

Bugün 1999 yılının ilk günü. Gazetenizi, muhtemelen dostlarla geçirilmiş güzel bir akşamın ardından sabah keyfi yaparken okuyorsunuz. Herkes gibi, yeni yılda yeni umutlar beslemek sizin de hakkınız. Çünkü inançlarımız kadar, umutlarımız da çok önemli. İnanç ve umuttan daha da ötede ise, bir din adamının deyişiyle söyleyecek olursak, bir tek şey var: O da sevgi. Yalnız kanbağımız olanlar, yakınlarımız, dostlarımız, hemşerilerimiz, yurttaşlarımız için beslediğimiz sevgiyi kastetmiyorum bundan. Herkesi kucaklayan, bütün insanlara yönelik bir sevgi olmalı bu. Çünkü Göthe’nin dediği gibi, milletlerin üzerinde insanlık var!Bunun daha ötesindeki iddia ise sevginin kozmik bir duygu olduğu. Yani, ‘sevgi sadece insanlara yönelik değil‘ diyor bu iddianın sahipleri. ‘Evrende var olan her türlü canlı ve cansız varlık sevgiyle doludur. Sevgi varlığın biricik nedenidir.‘ Bunu değişik zamanlarda ve değişik yerlerde söyleyenler olmuş. Hollandalı düşünür Spinoza söylemiş beş yüzyıl önce. Yunus Emre şiirlerinde dile getirmiş aynı duyguyu. Mevlana’yı okuduğunuzda rastlıyorsunuz bu kozmik sevgiye. ‘Yaradılanı severim, Yaradan’dan ötürü‘ sözünü kim hatırlamaz.Benim yeni yıl için biricik dileğim, hepimizin sevgiyle dolu bir dünyada yaşamamız. Gelecek ancak böyle güzel olabilir. Ancak hemen hatırlamak gerekir ki, bu iş kendiliğinden olmuyor. Yeryüzünü sevgiyle doldurabilmek için çaba sarfetmemiz gerek. İnsan olarak en büyük görevimiz de bence bu.Aşağıda yine kötülüklerle ve çirkinliklerle birlikte dönmeye devam eden dünyaya ilişkin eleştirileri okuyunca moraliniz bozulsun istemem. Dünya böyle ve biz onu daha güzelleştirebilmek için bu eleştirileri yapmayı sürdüreceğiz. Yine de yıla yeni bir heyecanla girmenin getirdiği hoşluğu bozmak istemediğim için, sayfa sekreteri arkadaşımdan bu yazıyı görünür bir yere yerleştirmesini rica ettim.Tekrar mutlu yıllar!Selim’in aklıTürkçe üzerine yazı yazmamaya ahdetmiştim. Zaten editörüm de, genel yayın müdürüm de bundan hoşlanmıyor. Üstelik bu yazıyla gazetelerin spor servislerine savaş açan Selahattin Duman’ın destekçisi durumuna düşeceğim. Halbuki Selahattin Duman’ın okuyucusu olduğu kuvvetle muhtemel bir hırsız geçen yıl güzelim humidorumu, yani puro kutumu, çalmıştı. Her neyse... Haber bir spor sayfasında çıktı. Bizi ilgilendiren aslında haberden çok başlık, daha doğrusu üst başlık. Spor servisindeki yetkililer aynen şöyle yazmışlar: ‘KAOS BİTTİ... Aklı selim Galatasaraylılar stat yönetimine ‘‘YETKİ‘‘ verdi‘.Hikayeyi bilirsiniz; deveye sormuşlar ‘boynun niye eğri‘ diye. Boynunu büken deve cevap vermiş: ‘Nerem doğru ki!‘. Peşinen söyleyeyim ki ben bir tütün içicisiyim. Bazen sigara, bazen de sigar içerim. Ama bunu da edebinle yapmaya özen gösteririm. İşin edebi nedir derseniz, başkalarını rahatsız etmemek diye cevap veririm. Geçen hafta Elizabeth’i seyretmek için Şişli Kent sinemasına gittim. Yer altında, yüksek tavanlı ama kapalı bir mekan. Üstelik Türkiye’de pek çok yerde olduğu gibi havalandırma çok iyi çalışmıyor. Tavanda ve duvarlarda en az beş altı yerde koskocaman levhalar asılı. Üzerlerinde sigara içmenin yasayla yasaklandığı ve cezasının bilmem kaç milyon lira olduğu yazılı.Çevremdeki en az on kişi, bu levhaların altında fosur fosur sigara içiyorlar. Sinemadaki görevliler, ‘biz o levhaları yasa gereği koyduk, ama siz keyfinize bakın‘ demekte. Bunu da bizzat bana söylediler. Yasa varsa sigara niye içiliyor? Yasalar uygulanmasın diye mi yapılmakta? Yoksa bazı arkadaşlarımın söylediği gibi, yasaları tersten mi okumak gerekiyor?Ben, çoğu yerde sigara içmeyi yasaklamaktan çok, bina sahibini iyi bir havalandırma sistemi yapmaya zorlamaktan yanayım. Ama madem bir kere yasa konmuş, o zaman yasayı delmek değil, inanılıyorsa o yasanın değişmesi için mücadele etmek gerek. Uygarlık böyle emrediyor, uygar ülkelerde böyle yapılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları