Mümtaz Soysal: Damdaki kemancılar

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

İngilizce edebiyatta iki Samuel Butler bilinir: Biri on yedinci yüzyılın aydınlık düşünceli hicivcisi, öbürü de on dokuzuncu yüzyılın ünlü romancı ve eleştirmeni. İngilizler'in, hangisine ait olduğunu belirtmeden, ‘‘Samuel Butler'ın dediği gibi...’’ diyerek çok tekrarladıkları bir söz vardır: ‘‘Yaşam dediğin, herkesin önünde solo keman çalarken keman çalmayı öğrenmek demektir.’’ Butler'ların ikincisi evrimciliğe ve müziğe de meraklı olduğuna göre, söz herhalde onun olsa gerek.

Elbette herkes her şeyi her zaman bilemez ve hepimiz, başkalarının gözü önünde düşe kalka, yanılgılar ve deneyimler sonucu bir şeyler öğreniriz. Solo kemanın rizikosunu azaltan, birliktelik ve ortak aklın iyi örgütlenip orkestralaştırılmasıdır. Partiler, gruplar, kabineler bunun için vardır.

Yeter ki, kemancılardan biri müziğin canına okuyan bir falso yapmasın.

Yönetim bilimi kitaplarının klasik örneğidir: Sağlık bakanının ille de doktor olması gerekmez. Meslek bilgisinin elbet yararı olur; ama, kendisinden asıl beklenen, sağlık hizmetleri için emrindeki uzmanlıkları iyi kullanmasıdır. Tıp topluluğunun değerlerine ters davranmamak koşuluyla.

Genellikle adalet bakanlarının hukukçu olması beklenirse de, burada da aranan, uzmanlık değil, hiç olmazsa mesleğin konularına büsbütün yabancı olmamak ve değerlerine ters düşmemektir. Şimdiki Adalet Bakanı'nın dünkü Milliyet'te Melih Aşık'ça aktarılan ‘‘İşkencecilere ceza indirimini güvenlik görevlilerinin şevkini kırmamak için kabul ettik’’ sözü, herkesten çok hukukçuları şaşırtmamış mıdır? Hele Bakan'ın hukuk profesörü olduğunu ve fakültesine dekanlık etmiş bir başka profesörün, hapiste eziyet olsun diye, önceki eziyetlerden şevk alanlarca kazmayla buz kırdırılarak belinden sakat bırakıldığını yakından bildiğini düşünürseniz.

Koalisyon pazarlıkları yüzünden ve yine Melih Aşık'ın deyimiyle ‘‘parti gruplarında bakanlık beklentisiyle uslu oturan cici bebekler’’in suskunlukları sayesinde, af sorunu yüze göze bulaştırılarak suçlar konusunda bir yığın çelişkiye düşülmüştür. Hem solo keman çalıp hem de öğrenmeye çalışanların falsolarını orkestra şefinin düzeltmesi beklenirdi; ama, onun bageti, bazı insanları susta durdurmaya yetse de, artık orkestradaki kulak tırmalamayıcı sesleri önlemeye yetmiyor. Duyulan, sadece, sindirilmemişliğin pis kokusudur.

Eğer çeşitli nedenlerle bir genel af gerekiyorsa, tek çare, korunacak değerler ve dolayısıyla affedilecek suçlar konusunda içinden çıkılmaz tartışmalara girmek yerine, ‘‘affedilebilir-affedilemez’’ ayrımına son vermek ve istisnasız bütün cezalarda eşit oranda indirime gitmektir. Bu ise her şeyden önce, ‘‘affedilemez suçlar’’ konusunda Anayasa'yla konan ve türlü yollarla zaten yalama edilen yasakları ortadan kaldırmayı gerektirir.

Dıştan para kokusu gelince, tahkim konusunda olduğu gibi, hep birlikte aynı havayı tutturarak Anayasa değiştiren kemancıların, akıl ve sağduyu emrettiği zaman da birlikte çalmayı nihayet öğrenmiş olmaları gerekmez mi?



Yazarın Tüm Yazıları