Muhtemel senaryo

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Türkiye stratejik yanlış yapmadığı takdirde PKK ‘siyasallaşamayacaktır’.

Bu örgüt kısa - orta vadede yok olmaya, en azından parçalanmaya mahkumdur.

Öcalan'ın Avrupa'ya ilticası ise yukarıdaki varsayımı değiştirmeyecektir.

Tersine, süreci hızlandırıcı rol oynacaktır. Açıklayayım:

* * *

İDEOLOJİSİNİ antika Leninist retorik ve ilkel milliyetçi dürtü üzerine oturtan ve şiddeti yöntem belleyen PKK bir lider, daha doğrusu bir despot yapılanmasıdır. Bu despot, karikatürel Ortadoğulu kimliği sergileyen Apo'dur.

Kuruluşundan bugüne kadar O'nun iki dudağının arasından çıkan her şey Kürt örgütünü belirlediği gibi, Öcalan potansiyel rakip addettiği herkesi de fiilen tasfiye etmiştir. Organizmada bir ikinci, üçüncü ya da dördüncü adam yoktur.

Dolayısıyla, ‘PKK eşittir Apo, Apo eşittir PKK’ formülünde hayat bulan ve komünist veya faşist, dünyada mevcut olmuş diğer totaliter örneklerine tıpatıp benzeyen böyle bir mekanizma Roma'da tutuklu şahıstan bağımsız düşünülemez.

* * *

OYSA, Türkiye'nin kazandığı askeri başarı en önce Apo'yu bitirmiştir.

PKK önderinin ilkin Suriye'den, sonra Rusya'dan sepetlenerek kapağı şimdi İtalya'ya atmış olması, daha kısa bir süre öncesine kadar ‘ordulaşmak’tan söz eden Öcalan'ın ideolojik, teorik ve pratik hezimetine tekabül etmektedir.

Kendi kitlesi, yani PKK militan ve taraftarları bugün ‘dindar’ bağlılıkla Moskova, Roma ya da İstanbul'da destek gösterileri yapsa bile söz konusu kitle esasen bu hezimetin farkındadır. Değilse bile yakında olacaktır.

Çünkü, şimdiye kadar tabanıyla bir şeyh - mürid ilişkisi sürdüren Apo aynı taban üzerindeki meşruiyetini ‘silahlı mücadele’ belagati üzerine oturtmuştur.

Süper-gaddar despotizmini de hazin Ortadoğu coğrafyasından yönetmiştir.

Halbuki şimdi ‘mücadele’ yenilgiye uğramıştır. Yakın gözetimde yaşacağı her hangi bir Batı ülkesinde ise Suriye ve Lübnan'daki gibi davranamayacaktır.

Başka bir deyişle, Apo'nun varlık sürdürmesi O'nun ‘siyasileşmesi’ şartına bağlıdır ki, mitoman kişiliği, kanlı mazisi ve dar ufku buna engeldir.

Öcalan artık PKK'yı ne demir bir yumrukla yönetebilir, ne de örgüt içinde ortaya çıkacak muhalif sesleri eskisi gibi kurşuna dizerek bastırabilir.

* * *

ZATEN daha önce de cılız tını vermiş olan böylesine muhalif seslerin önümüzdeki kısa-orta dönemde berraklaşması ise kaçınılmazdır.

Çünkü, bugün benzinle kendini yakmaya varan fanatizme rağmen Öcalan PKK kitlesine, özellikle de Avrupa'dan örgüte kadro sağlayan mülteci kitlesine yüz seksen derecelik dönüşlerini benimsetemez. Onu artık kontrol altında tutamaz.

Parasal değirmenin suyunun kısmen kesilecek ve Batı servislerinin Apo'nun harekat alanını kısıtlayacak olması ise bu denetimsizliğe tuz biber ekecektir.

‘Tek şahıs’ örgütlerinin genel akıbeti burada da tekrarlanacak ve Abdullah Öcalan'ın yediği darbe O'nun mekanizma üzerindeki hegemonyasını kıracaktır.

Bu gelişmeler ertesinde ise bir yandan PKK'da hiziplerin doğması, öte yandan da diğer Kürt yapılanmalarının ön plana çıkması ihtimali yükselecektir.

Ancak köy münevveri cezbedebilmiş bir PKK'ya oranla ‘aydın’ Kürt kesimleri bünyesinde daha çok barındıran ve belirli bir siyasi tecrübeye sahip olan bu yapılanmaların öneminin artması ise yukarıdaki sürece paralel gidecektir.

* * *

ÖZETLERSEK, şimdi gündeme PKK'nın bölünmesi ve Öcalan'ın marjinalleşmiş bir gruba hükmetmesi, buna karşılık ağırlığın, terör ve şiddete bulaşmadıkları için uluslarası forumlarda avantajlı olan kurumlara kayması oturmaktadır.

Bu da PKK'nın değil Kürt sorununun ‘siyasileşmesini’ getirecektir.

Türkiye'nin stratejik yanlış yapmadan uluslararası ‘siyasileşmeye’ engel olabilmesi için ise askeri başarıyı siyasi çözümle noktalamak gerekecektir.



Yazarın Tüm Yazıları