Mars'tan gelenler

Tanjeviç maçlarda kenarda bitmek tükenmek bilmeyen sınırsız tenkit ve uyarı metodunu kullanıyor. Bu metod Türk oyuncuları yıpratıyor ve bezdiriyor. Tanjeviç’in Türk basketboluna daha vereceği çok şey var, ama bana göre Milli Takım koçu olarak değil.

AVRUPA Şampiyonası bizim için bitti. Dönüşte uçaktan indiğimizde, ‘Basketbol Türkiye’nin en başarılı spor dalıdır’ pankartını gururla havaya kaldırma şansımızı iyi kullanamadık. Maçlarda çok iyi oynadığımız devreler oldu. Ama hemen ardından sahada öylesine aciz kaldık ki, Hırvat maçında 32 sayılık, Almanya maçında 18 sayılık aleyhimize farkı oluşturan Türk basketbolunda eşi olmayan sahneler yaşadık.

Türkiye’deki genel kanı, Milli Takımımız’ın bir türlü gerçek bir takım olamadığı yönünde. Basketbolda takım olamamak demek, sinerji üretememek demektir. Gücümüzü, yüreğimizi, yeteneklerimizi bir türlü üst üste koyamadık. Egomuzu yenemedik, ‘Ben’ yerine ‘Biz’ diye, hep birlikte omuz omuza haykırmayı başaramadık. Sinerjide takımın gücü oyuncuların bireysel yeteneklerinin toplamından daha büyüktür. 1+1, 2 değil, 3 eder. Takımda sinerji yoksa, yerini ego, tatsız rekabet, kıskançlık gibi unsurlarla özetlenecek bir kargaşa alır. 1+1, 2 bile etmez. Oyuncular adeta birbirlerinin altını oyarlar. 1+1, 0 olur.

Lütfen gelmişler

Biz Sırbistan&Karadağ’da bunu yaşadık. Kendini yıldız sayan çok sayıda oyunculardan kurulu takımı yönetmek zor iştir. Hele bu oyuncuların bir kaçı NBA’den geliyorsa, işiniz daha güç demektir. Dünya küçülüyor, ama hala Türkiye’de NBA’de basketbol oynamak neredeyse bir başka gezegende top oynamakla eş anlamlı kullanılıyor. NBA oyuncuları yurtlarına döndüklerinde, kendilerini ‘Mars’tan lütfen gelmiş’ gibi ayrıcalıklı görüyorlar.

Tabii bunun altında yatan en önemli sebep, reklam ve kazanılan paralar. Bir NBA oyuncusu kendi ülkesinde top oynayan 30-40 oyuncunun aldığının toplamından fazla para kazanıyor. NBA oyuncularının oynadığı diğer Avrupa takımları da benzer sıkıntıları yaşıyorlar. İşte Sırbistan&Karadağ takımı... Onların kendi ülkelerindeki şampiyonada finalleri tribünden seyredecek olmaları, o erişilmez Yugoslav basketbolu imajının sonu oldu.

Kazanma sorumluluğu

Problemin teknik yönüne gelince... Bizde hangi oyuncudan ne beklendiğini anlamak imkansız. NBA’de her oyuncunun belli görevi vardır. Bunlar içinde en önemlisi, takım oyunu teklediğinde veya kritik maçların sonunda, yapacağı sayılarla çarkı çevirmektir. Dirk Nowitzki Dallas Mavericks’te de maçı kazandırma sorumluluğunu taşıyan bir oyuncu. Üstelik Alman takımında rakibi yok. Yanındakiler çoğunlukla ikinci sınıf oyuncular. Alman takımı koçunun her fırsatta, ‘Nowitzki ne yapıyorsa doğru yapıyordur’ diyerek, onun egemenliğine yeşil ışık yakması, Nowitzki’nin işini kolaylaştırıyor. Bizimkiler ise, ikisi de oynadıkları takımlarda göreceli görev adamları. Gerektiğinde maç kazandırma yeteneklerini sergilemeye alışık değiller.

Türk oyuncuların Avrupa’nın en iyi şutörleri olduğunu sık sık tekrarlıyoruz. Ama şut yeteneğini kullanabilmek için basketbolda adam geçme yeteneğinin de buna eklenmesi şart. Bizim oyuncuların adam geçme yetenekleri sınırlı. Bu yüzden sayı fırsatları sadece takım oyunundan bekleniyor. Oyuncularımız gerektiğinde korodan ayrılıp solistliğe soyunmadıkları için asist sayımız çok az. 16 takım arasında sonuncuyuz. Ferdi sıralamada ise ilk 50 oyuncu arasında sadece 3 asistle Kerem Tunçeri var.

Tanjeviç’in anlayışı

Pivot oyunumuz da hala çok ilkel. Topu pivota verince, hep birlikte kıpırdamadan seyrediyoruz. Topu pivota vererek kat edip turnike atan takımlara karşı, ‘Bu da nereden çıktı’ diyerek hayretler içinde bakıyoruz. Bu yüzden de pivotların asist sayıları yanındaki satırlar bomboş.

Gelelim taktiğe... Oynadığı tüm maçlarda tek bir dakika bile alan savunması denemeyen tek takım biziz. Bogdan Tanjeviç alan savunmasına dönmeyi, ‘Biz sizi adam adama tutamıyoruz, çaresizlikten alan savunmasına dönüyoruz’ anlayışıyla eş anlamlı görüyor. Ama alan savunmalarının rakip takımın kafasını karıştırması ve momentumlarını bozması şansı çok yüksek. Bu yüzden alan savunmasını denemeden mağlubiyeti kabul etmenin çok yanlış olacağına inanan koç sayısı çok fazla. Tanjeviç bunlardan biri değil.

Yeri Milli Takım değil

Tanjeviç’
in belirsiz sebeplerle yerli yersiz çok adam değiştirme anlayışı da bize uymuyor. Bizim oyuncuların en hassas oldukları konu, tam sayı atmaya başladıkları anda oyundan çıkmaları. Bu onları yıkıyor. Tanjeviç karakterli, tecrübeli, cesur bir basketbol adamı, ama Yugoslav ekolünün temsilcisi. O da maçlarda kenarda bitmek tükenmek bilmeyen sınırsız tenkit ve uyarı metodunu kullanıyor. Bu metod Türk oyuncuları yıpratıyor ve bezdiriyor. Bu yüzden Yugoslav koçların aynı takımda uzun süre kaldıkça başarı şansları azalıyor. Onun Türk basketboluna daha vereceği çok şey var, ama bana göre Milli Takım koçu olarak değil. Federasyon kararından sonra bu konuda daha çok konuşacağız...

Son olarak, genç, yıldız, ümit, B takım, bayanlar takımı gibi saymakla bitmeyecek kadrolarımıza sınırsız gelişme şansı tanıyan federasyonumuzu tebrik etmek lazım. NTV kanalına ve maddi desteğini esirgemeyen Garanti Bankası’na da teşekkür borçluyuz.

NBA oyuncuları yurtlarına döndükleri ZAMAN kendilerini ayrıcalıklı görüyor.

TAKIMDA sinerji yoksa, yerini ego, tatsız rekabet, kıskançlık alır.

BİZİM oyuncuların adam geçme yetenekleri sınırlı. Pivot oyunumuz da ilkel.
Yazarın Tüm Yazıları