Maça git Ahmet

SENİNLE uzun zamandır tanışırız... Özel hayatın, hakemliğin, iş hayatımız dahil, beni dinlediğin zaman neler olduğunu; danışmadığın zaman, dinlemediğin zaman sonuçların nereye vardığını bizzat sen yaşadın.

Aslında her yazıya, her televizyon söyleşisine cevap verme prensibim yok. En az üç defa yazacak veya konuşacaklar o zaman. Programınızı seyretmedim, duydum, kasedini buldum, sonra izledim, bir de gazetendeki yazını okudum.

Öncelikle şunu bil, ucuz şeylere kalkışma... Ve hiçbir şeyi tam bilmeden, sırf reyting uğruna denize atlama... Yaptığın iş, gittiğin yol, kolay olanı... Hakaret edeyim, kötü konuşayım, bana cevap versinler. Tabi bu konuda iş senin, ne istersen yaparsın. Ama şunu iyi bil, Fatih Terim'e karşı şartlanmış bir olayım yok. Zaten olması eşyanın tabiyatına aykırı. Bir Türk antrenörü olarak başarısını her zaman alkışladım. Ayrıca da kendisini de bazı konularda beğenirim, severim. Çok eskilere dayanan bir arkadaşlığımız da var. Bu konuda bende hiçbir değişiklik yok. Ama sen Terim ile Akmerkez'de zaman zaman karşılaşıp, konuşuyorsunuz herhalde. Bu konuda Fatih'in bir sıkıntısı varsa bilemem.

Senden iyi biliyorlar

Ahmet
... Hakemdin, fena da değildin.. Bu konuda yorum yapman da çok doğal.. Pozisyon yorumlarına katılmayabilirim.. Mesela, Serhat'ın attığı 6. golde topun rakibe çarparak Serhat'ın önüne geldiğini söylüyorsun. Ziya sana cevap veriyor: ‘‘Hayır top çarpmıyor, başka istikamete atılan topu, rakip futbolcu ayağıyla oynamaya kalkıyor ve o top Serhata gidiyor.’’

Bu konuda haliyle Ziya'nın yorumu doğru.. Çünkü Ziya da, Ali de Turgay ağabey de futbol oynamışlar. Bu konuda neyin ne olduğunu senden iyi bilecekler. Bir ikili mücadelede seninle 10 pozisyon tartışmasına girsek, beşinde belki anlaşırız. Ama yukarıdaki üç isimle girsek, en fazla birinde anlaşamayız.

Bak Ahmet... Bu konu da tartışılır, buna birşey diyemem. Senin bileceğin iş... Bunu, kamuoyu değerlendirir.

Ahmet bir konu var ki, bu herkesi olduğu gibi beni de ilgilendirir. Sık sık Akmerkez'e gidiyorsun. Orada gördüğün spor adamlarından bilgi almaya kalkıyorsun. Yanıbaşındaki Ali Sami Yen Stadı'na, İnönü Stadı'na, Şükrü Saracoğlu Stadı'na, Güngören Stadı'na gitmiyorsun. Ankara, Diyarbakır, Adana, Bursa, Gaziantep şehirlerine maç seyretmeye gitmiyor veya gidemiyorsun. Belki de karın izin vermiyor, belki de çocuklarından ayrılamıyorsun.

O zaman televizyondan ne kadar görüyorsan o kadar yorum yapacaksın. Gitmediğin bir statta, görmediğin bir maçta, neler olduğunu çıplak gözle seyredemiyorsan, bu işi topal yapıyorsun demektir. Fatih Terim'in yedek kulübesinden kaç defa fırlayıp, hakeme ve yardımcılarına neler yaptığını gördün mü? En sonundaki kameraman arkadaşıma neler yaptığını görüyorsun... Neler dediğini biliyor musun? Hayır. Aklınca Fatih Terim'e yalakalık yaparak, dostluğunu kazanacaksın. Bu tarz hareketle ona iyilik değil, kötülük yaparsın. Ben Fatih Terim'i kendi dediği gibi, statta da, kulübede de salon adamı gibi görmek isterim.

Ben sokaktan geldim, aslımı inkar etmem... Çok da beyefendi bir adam olduğum söylenemez. Yaptığım işi de, çalışarak, köküne kadar yapmak isterim. Fatih Terim de arkadaşımsa doğru yaptıklarını, iyi yaptıklarını yazıyorsam, hatalı ve yanlış uygulamalarını da hem gazetede yazarım, hem de televizyonda söylerim.

Cehenneme girsene

Bak Ahmet... Sana bir tavsiyede bulunayım, yaparsın ya da yapmazsın... Evde televizyonun karşısına geçip, sevgili karının dizinin dibinde o güzel kızlarını yanına alıp, şekersiz nescafe içeceğine, o irileşen poponu kaldır, maçlara git. Kameranın almadığı, topun oynanmadığı sahada neler oluyor onları gör. Cennetlik canını biraz cehenneme sok. Bak bakalım, seyirciler sana ne diyecekler, yöneticiler nasıl karşılayacaklar.

Ama yapamazsın... O zaman neler yapabiliyorsan, o kadar konuş... Yani o büyüyen kalçanı kıvır, üstüne otur... Senin anlayacağın dilde fanus yorumcusu ol ve öyle kal...

Bizden uzak ve geri kalmış bir ülkede dağda bayırda yaşayıp, seks sıkıntısı çeken bir adam, ihtiyacını bir eşekle gidermeye kalkıyor. Hayvanla halvete gidiyorlar. Ve adam arada sırada eğilip eğilip, eşeği öpüyor. O sırada etrafta olayı röntgen edenler var. İş bittikten sonra adama soruyorlar, ‘‘Herşey tamam da, sık sık eşeği öpmeni anlamadık?..’’ Adam çok kestirme cevap veriyor: ‘‘İnsanlık, bende kalsın.’’

Sevgili HINCAL!...

Köşende bir fıkra yayınlanmış; ‘‘Neden kadın sünnetçi olmaz’’ diye... Cevap ‘‘Kadınlar bindiği dalı kesmez’’miş.. Katılmıyorum Hıncal... Senin gibi dikkatli bir insan, köşesinde nasıl böyle bir hata yapar... Sünnette dal kesilmez, ucundan, accık budanır... Budanan dal da, daha sıhhatli ve gür olarak büyümez mi Hıncal?

Yani kadından sünnetçi olurmuş, değil mi Hıncal.. O korktuğumuz anda güzel bir kadın yüzü görmek insanı rahatlatmaz mıydı Hıncal?..

Kurallar tam işlemiyor

TÜRKİYE
'de adalet doğru işlemediği için, kuru ile yaşı ayıramadığımız için, sapla, samanı karıştırdığımız için sonunda AKP'yi getirdik. Mustafa Çulcu'nun rakip futbolcunun onur ve haysiyeti ile oynandığı için yaptırdığı anons, Tahkim Kurulu'nda taca çıktı. Orada yapılan yalnız ‘‘I love you’’ değildi. Futbol Federasyonu bir karar verecek, bu işler ya adam gibi uygulanacak ya da hiç uygulanmayacak.

Mustafa Çulcu, F.Bahçe-G.Saray maçında devamlı yapılan küfürler için anons yaptırmadı. Eğer, 1 ve 2 numaralı anonslar yapılsaydı, Fener sahası kapatılacaktı. ‘‘İki anonstan sonra küfür devam etti’’ cümleleri raporlara yazılsaydı ki yazılması gerekirdi, o zaman Fenerbahçe bu ilk oynadığı, yani sahaya atılan maddeler yüzünden oynadığı Bursaspor maçı, seyircisiz olarak Şükrü Saraçoğlu'nda oynanacaktı. Fenerbahçe'nin içeride oynayacağı İstanbulspor maçı tarafsız bir sahaya İstanbul dışına alınacaktı. Yani kurallar tam işleseydi, Fenerbahçe iki maç ceza görecekti.

Ankara'da oynanan Bursa maçı da ceza değil, ödül oldu. İstanbul'da oynasaydı, gergin bir ortamda seyircisinin önüne çıkacaktı. Oh ne ala dünya, görüldüğü gibi Türkiye'de herşey yapanın yanına kar kalıyor.

Yıldırım özür dileyecek mi?

FENERBAHÇE
maçı için eşimi de alarak Atina'ya gittim. Barcelona-G.Saray maçını izlemek için yer arıyordum. İmdadıma bizim Mehmet Arslan yetişti. ‘‘Metropolitan Hotel'de, televizyon kurulacak bekliyorum’’ deyince, atlayıp gittim. Yanımda North Shieldsların sahibi Teoman ve eşi de vardı.

Otele gittim, Fenerbahçe de orada kalıyormuş. Televizyonun olduğu salonu sordum. Yürümeye başladım. Bir de ne göreyim, bütün Fenerbahçe muhabirleri dışarıdalar. ‘‘Neden girmiyorsunuz?’’ dedim, ‘‘Hoca, Aziz Yıldırım bize maçı yasakladı. Muhabirler giremez emri vermiş’’ dediler. O zaman dedim, ben de girmeyeyim. ‘‘Yok’’ dediler ‘‘Sen gir, yorumcusun.’’

Allah, Allah diye düşündüm ve aklıma hemen 3 yıl önceki G.Sa- ray'ın, Leeds ile oynadığı UEFA Kupası yarı final rövanş maçı aklıma geldi. Fatih Terim yıllarca yağmur, çamur demeden G.Saray'ı takip eden muhabirleri ve kameramanları uçağa almamıştı. Ama aynı uçakta Ali Kırca, Reha Muhtar, Güneri Civaoğlu, Güngör Mengi, Ruhat Mengi ve Yavuz Donat gibi isimler vardı. Yani işçiler yoktu. Fatih Terim patronları aldı ve sonra yaptığı hatayı fark etti, doğru bir açıklama ile özür diledi.

Merak ediyorum. Aziz Yıldırım aynı tür bu olayda Fenerbahçe muhabirlerinden özür dileme büyüklüğünü gösterebilecek mi?
Yazarın Tüm Yazıları