La finu palla qestoum..

Adının açıklanmasını istemeyen bir okurum, bir e-posta göndermiş ve Türkçenin bozulmasından duyduğu rahatsızlığı çok samimi bir şekilde özetlemiş. Düşünceleri hoşuma gitti. Sizinle de paylaşmak istiyorum:

"Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkçenin bugün düşürüldüğü durum kapitülasyonlar dönemindekinden daha feci bir hal aldı.

Örnek vereyim. Sizce BİNBOA nedir? Hürriyet’te Uludağ’da yapılacak festivalin haberini okuduğumda, cahillikten olsa gerek, tüm dillerde yazıldığı şekliyle BOA yılanının yeni bir türü olduğunu düşündüm. Meğer 40 yıllık Türk votkası BİNBOĞA’nın yeni adıymış. Tekel’i alanlar güzel Türkçemizi bozup yeni sözcükler yaratma çabasına bir katkıda bulunmuş oldular. Oysa BİNBOĞA votkası adını Türkiye ile özdeşleştiren bir markaydı.

Sadece BİNBOA mı! Perdeciler PERDECCİ oldu, koltuk satan yerler COOLTOUKÇU, makarnalar MAKKARNA. Ayşeler AISHA, paşalar PASHA, eskiciler ESKİDJİ, dürümcüler DÜRRÜMJÜ.. Türkçeyi bozan bozana, saymakla bitmez.. Böyle yapınca hiçbir dilde yazılmış olunmuyor. Ortaya aynı Karadenizlilerin ’la finu palla qestoum’ (Lafını balla kestim) yazması gibi bir şey çıkıyor. Peki neye özeniyoruz?"

Okuruma katılıyorum, Türkçeyi abuk sabuk, neye hizmet ettiği bilinmeyen bir yaratıcılığa kurban ediyoruz. Çözümü de yok gibi.. Aslında var ama bize gelmez. Türkiye’de kim Türkçeyi koruyacağım diye söylediğinin, yazdığının bekçiliğini yapar ki.. Dürüst olun şimdi, siz yapabilir misiniz? Yapsanız Türkçe yavaş yavaş ne idüğü belirsiz sözcüklerden kurulu bir dil haline gelir mi?

Seray’ın iki şarkısı çok güzel..

Salı günü kar bastırdı, bütün gün "Acaba Seray Sever yeni albümünün Shu’daki lansman toplantısını iptal edecek mi?" diye arandım. Herkesi "Benim bildiğim Seray böyle bir toplantıyı iptal etmez" diye yatıştırdım. Nitekim etmedi, üstelik iki kere de "İptal falan yok, halt etmeyin, gelin" diye de e-posta gönderdi.

Tam Seray’ı tanımlayan bir davranış. O gece yer yarılsa, dağlar üstüne devrilse, benim tanıdığım Seray Sever albümünün lansman toplantısını iptal etmezdi. Çünkü o bir hiperaktif, o bir beklemeye gelemez, o bir görev kadını.. Eğer toplantı salı gecesi iptal edilseydi, Sever şak diye bayılırdı.

O gece Cine 5’teki programı Saba Tümer’le birlikte sunduğum için, Seray’ın toplantısına ancak 22.30’da varabildim. Hemen hemen tüm program bitmişti. Seray "Yeni Bir Karar" isimli yeni albümünden iki parça okumuş, pastalar kesilmiş, konuşmalar yapılmıştı. Örneğin Çelik’e "O olmasa bu albüm olmazdı" denerek teşekkür edilmişti.

Yavaş yavaş konuklar dağılıyordu. Bu arada yeni albümün klibi duvarlardaki ekranlarda dönüyor, parçalar da peşi sıra çalmaya devam ediyordu. Ortama bir yılan gibi süzüldüm. Parçaları dinlemeye başladım. Bir dinledim, iki dinledim, üç dinledim.. Ve karar verdim.

Seray’ın albümündeki "İçim Yanıyor" şarkısı favorim. Bu şarkıya çekilen klip süper olmuş.. Bu klipte beyaz çarşaflara sarınmış yatan Seray’ı görüp ağzı açık ayran delisi gibi bakmayacak erkek varsa şaşarım! Bazıları arabadaki "vamp" Seray’ı tercih edebilir ama benim tercihim daha masum Seray.. Yani esas Seray, gerçek Seray.

Albümdeki ikinci iyi parça "Yeni Bir Karar".. Daha romantik bir parça.. Bu parça da tutar. Sevgililer gününde piyasaya çıkar çıkmaz bir tane "Yeni Bir Karar" almayı ihmal etmeyin. Önümüzdeki iki üç ay da Seray Sever dinlemeye hazır olun. Hatta önümüzdeki yaz gittiğiniz her disco’da en az bir kere "İçim Yanıyor" çalmazsa, gelin hesap sorun.. Hatta ceza olarak İzel de bana albüm yapsın!

İkinci 525 vakası..

İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okuyan İnci Özen bakın ne diyor:

"Fordçu 525 yazınızı kahkahalarla okuduk. Gerçekten çok iyi anlatmışsınız. Bilmediğiniz bir şey var ama.. Bu otobüsten bir tane de Dokuz Eylül kampusunde olduğu: 412. Biz de ona yüksek teknoloji ödülü verilsin istiyoruz. Sesimizi duyurur musunuz?"

Tırtıl...

İnsanlara nesne muamelesi yapılmamalı. Çünkü o kadar değerli değiller..

(O’Rourke)
Yazarın Tüm Yazıları