Kurthan Fişek: Tarih tekerrür eder ben edemez miyim?

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Tarih gerçi tekerrür eder, ilkinde trajedi, ikincisinde fars (‘‘tülûat’’ benzeri) olarak, ama, kendimi tekrarlamaktan bıkmıyorum...

Son zamanlarda deprem oldu. Başımıza taş düştü. Seller bastı. Güneş tutuldu, dünyamız karardı. Kuyruklar oluştu, enflasyon hızlandı.

Bir tek savaş çıkmadığı kaldı.

Dünyamız değişti, biz ve bizimkiler aynı kaldık.

On iki sene önceki bir yazımı tekrar yayınlamak zorundayım, affola!

* * *

30 Ağustos gazetelerinin erken seçimden, zafer bayramından artan kıyı-köşelerinde minik bir haber vardı: ‘‘Pavarotti, Kopenhag'da önceki gün ve dün vermesi gereken konserleri rahatsızlığı nedeniyle iptal etti...’’

Yazık oldu. Bilet başına o zamanın parasıyla bir milyon lira ödeyen, gidip gelmek için özel uçaklar tutan İstanbul sosyetesi, hem Pavarotti'yi dinleyemedi, hem bilet paralarının üstüne güzelce soda içti.

Tek tesellileri, uçaklarının Paris üzerinden Türkiye'ye dönmesiymiş...

‘‘Fran-SA’’ denilen yerin Sabancı'ya ait olduğunu sanmışlar...

* * *

Luciano Pavarotti dediniz de aklıma geldi. 36 yıl önce, La Boheme'de Rodolfo'yu oynaması için, bir aylığına sözleşme yapmıştık onunla... O da gelmiş, İsmet Kurt'la Rıdvan Yücel'in arkasına ‘‘üçüncü kast’’ yazılmıştı. Tek (ve son) temsilini 17 Ekim 1963 günü verdi, ossaat kovuldu.

Niye? Tiyatro-müzikal tarihimize ‘‘Damdaki Zurnacı’’ olarak geçen, o dönemin genel müdürü Cüneyt Gökçer'le konuştuydum. Ona göre, ‘‘İyi malzemeydi, iyi materyaldi Pavarotti... Ama, tekniği zayıftı... Ben nereden bilebilirdim, zamanla bu kadar ünleneceğini? Pavarotti kadar ünlü bir tenor gelecek ve siz onu kovacaksınız! Aklınız alıyor mu bunu? Ama, o zamanki Pavarotti, şimdiki Pavarotti değildi. Çok genç ve tecrübesizdi, timarsızdı, yeterli ses terbiyesi yoktu...’’

Pavarotti gibi birinin sesinin nasıl susturulabildiğini merak ettim. Sordum, öğrendim. Bütün mesele ‘‘akultura’’...

Rusça'dan tercümeyle, kültürsüzlük, görmemişlik, hazımsızlık...

Pavarotti söylerken, Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığı locasındaymış... Çok hoşuna gitmiş duydukları, dinledikleri... Eser bitince, ‘‘Sevdim bu delikanlıyı!...’’ demiş, ‘‘Locaya getirin de elini sıkayım...’’

Hemen kulise koşmuş Gökçer... ‘‘Yürü, cumhurbaşkanı elini sıkacak!’’

‘‘Ben cuntacıların, Mussolini'lerin ayağına gitmem!’’ demiş Pavarotti, ‘‘Madem o kadar elimi sıkmak istiyor, o buraya gelsin...’’

Sözleşme o gece iptal! Kapı dışarı, sınır dışı...S

* * *

Dünya değişti, Türkiye değişti. Değişmeyen tek şey var. BİZ...

Meselá, Shakespeare'in başyapıtlarından ‘‘Othello’’yu kendimize uyarlayıp ‘‘Arabın İntikamı’’ diye oynayabilen, hem de dünya klasik tiyatro tarihine en aykırı yerde, Direklerarası'nda oynayan bir tek biz varız.

Daha meselá, dil-kulak yatkınlığımıza en uygun librettoyla, Shakespeare'in bir başka klasiğini, ‘‘Hamlet’’i sahneliyoruz.

* * *

(Perde 1, Sahne 5)

‘‘Hemleettt! Hemleettt! Ben senin babanin ruhiyem!’’

‘‘Hekket mi babo?’’

‘‘Guranıma hekket! Hemleettt! Beni vuren emmindir!’’

‘‘Vışşş kala yüzüm kala! De hekket mi?’’

‘‘He Hemleett! Hekkettir! Bilisen, anani halleden de emmindir!

‘‘Vııışşşş! Ne idek babo?’’

‘‘Çekmecenin ikinci gozinde bir dabanca vardir Hemleettt! Alasın, emmini vurasın... Ananin namusu döşekte, benim kanım yerde kalmaya Hemleeettt! Vur emmini... Vur da, topuginden vur. Üst tarafının cezası agir...’’

* * *

Verdi'ye yol verip Ferdi'yi getirdik.

Othello'ya arabın intikamını aldırdık.

Pavarotti'yi kovduk.

Alaturkalık evrenseldir, tarih elbette tekerrür eder, ama, bu son zamanlardaki alaturkalıklarımızda ipin ucu kaçtı galiba...



Yazarın Tüm Yazıları