Kül yutturulan Zonguldak

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye'deki kömür madenciliğinin birçok terimi gibi, ‘‘tuvönan’’ sözü de Frenkçe asıllıdır. Vaktiyle ocakları işletmiş olan Fransız ve Belçikalı mühendislerin kullandıkları ‘‘tout-venant’’ sözünün kalıntısı olarak, yeraltından taşı toprağı, çamuruyla, yani ‘‘her şeyiyle gelen’’ kömürün adıdır. Bu cevher, ‘‘yıkama yeri’’ anlamına ‘‘lavvar’’ denen büyük tesislere taşınır ve orada yoğunluk farkıyla yıkanıp ‘‘lave’’ kömür olur.

Ülkenin tek taşkömürü havzasındaki en büyük lavvar Zonguldak'tadır ve şimdiki yığılmadan önce Karadeniz'in en güzel köşelerinden biri sayılan o tepelik kentteki tek düzlüğün geniş bölümünü eskiden beri bu tesis kaplar.

Zaman zaman ‘‘lavvarın kaldırılması’’ndan söz edilirse de, bu laf duyulduğunda dikkatli olmak gerekir: Yörenin daha elverişli bir yerinde başka daha iyi bir lavvar kurup kenti ferahlatmak mı söz konusudur? Arsa rantı peşinde koşanların bir hayali mi? Yoksa, bazılarınca ‘‘ekonominin başbelası’’ sayılan kömür ocaklarını 2005 yılına kadar yavaş yavaş kapatıp Zonguldak'ı körletme planının bir parçası mı?

Çünkü, arada sırada, böyle bir sinsi niyetin belirtileri sezilmekte.

Son yıllarda, planlı yatırım ve teknolojik yenileştirme yoluyla işletme açıklarını asgariye indirip, bu eşsiz madeni ışıldar tutma yerine, apar topar bir yağmalamayla körletip ocakların kapısına kilit vurma çabaları görülüyor. ‘‘Rödövans’’ denen bir uygulama çıkmıştır ortaya. Türkiye Taşkömürleri Kurumu'nun imtiyaz alanındaki maden sahalarından bir kısmı özel kişilere devredilmekte, onların ürettikleri kömür de kurumca satın alınmakta.

Öyle bir üretim ki, evlere şenlik: Güvenlik önlemlerini tamamlamadan, doğayı, ormanları mahvederek, işçiyi sigortasız ve sendikasız bırakarak.

Hepsinden önemlisi, kül oranı yüzde 75 olan 2 bin ton ‘‘taş ve çamur postası’’nı, günde toplam 8 milyar karşılığında, ‘‘tuvönan’’ diye TTK'ya satarak. Ayrıca, kömürü ocaklardan lavvara taşıtmak için kuruma her gün yaklaşık 2 milyar harcatarak.

Bu çeşit ‘‘taşeron’’luğun kuruma ve işçiye verdiği zarar şudur: TTK'nın, örneğin Üzülmez Müessesesi'nde üretilen tuvönanın kül oranı yüzde 58; ama, rödövansçıların kömürüyle karıştırılınca, oran yüzde 65'e çıkıyor. Dolayısıyla, yıkama sonucunda elde edilen toplam ‘‘lave’’ miktarı da azalmakta. Üzülmez işçisi de, gönderdiği kaliteli kömürün asıl karşılığını alamayınca, ocaklardaki ‘‘kariye’’ler aylarca primsiz kalıyor.

Dahası var.

Demir-çelik sanayiine verilecek kömürün kaliteli olması gerekir: Yüzde 10-12 küllü ve 0-10 milimetre boyutlu. Elektrik santralına da kömür verilecek; ama, ortalama külü yüzde 65 olan kömürü santrala o haliyle gönderemeyeceğiniz için, demir-çeliğe gidecek kömürün bir kısmını ona karıştırmak zorunda kalırsınız, böylece demir-çeliğe 67 dolara satılabilecek kömürün bir bölümü 28-29 dolara santrala giden kömüre karışır, Kurumun zararı daha da artar.

Kül yutmamak, Türkçe'nin güzel deyimlerindendir; ‘‘aldanmamak’’ anlamına gelir. Şimdi, sormaz mısınız: Bir kurumu yönetenler, halkın çıkarına ve kamunun parasına sahip çıkmak sorumluluğunu taşırken, bu külü nasıl yutarlar?

Böyle bir soru sorunca, her dönemde olduğu gibi bu dönemde de, büyük iktidar partisiyle büyük çıkar sahipleri ve büyük kurum yöneticileri arasındaki ilişkiler ağına takılırsınız.

Dolayısıyla, KİT'leri özerkleştirip kurumların başına siyaset ve çıkar ilişkilerinden etkilenmeyen rasyonel işletmeciler getirme gereği kendiliğinden ortaya çıkar.

Yazarın Tüm Yazıları