Paylaş
Bulgun, elinde gri ceketi, koltuğunun altında sarı ince zarfıyla poz vermiş.
Çok değil, birkaç partili de Bulgun’u uğurlamaya çalışıyor.
Belli ki, bir hüzün var, çokça burukluk ve kırılan bir kalp...
Ne yazık ki, siyasetin içinde bunlar hep var.
İktidar gider, parti binaları sessizliğe bürünür.
Koltuk gider, insan yalnızlığa sürüklenir.
Birkaç gündür yazıyorum.
Ne Ekrem Bulgun’u savunuyorum, ne de bir başkasının ismini öne çıkarıyorum.
Parti ayrımı da yapmıyorum.
İster CHP, ister AK Parti, ister MHP...
Ben siyasette etiğin peşindeyim, hayatta da nezaketin...
Benim siyasi görüşlerim ve yaşama bakışım Ekrem Bulgun’la çok farklıdır, belki de taban tabana zıttır.
Büyük bir ihtimalle “ak” dediğime Bulgun “kara”, “kara” dediğime de “ak” diyecektir.
Ne fark eder ki...
Çünkü, konu bambaşka... Demokrasimiz olgunlaşacaksa, bunun ilk adımlarını bizler atacağız, hoşgörülü olacağız, süreci bekleyeceğiz, çıkıp aday olacağız ya da kazanacağız.
¡¡¡
Bulgun’un elinde tek bir ceketi vardı, bir de sarı ince zarf...
Başka bir şey yok...
Ne üst üste konulmuş dosyalar, ne de gelişigüzel kenara atılmış karton kutular...
Tek bir ceket...
Koltuklar gelip geçidir. Sadece siyasi koltuklar değil, hepimizin, hepinizin oturduğu koltuklar gelip geçicidir.
Önemli olan, o koltuklardan aldığınız güç değil, oraya kattığınız değerdir.
Biri gider, diğeri gelir.
Koltuğa yapışıp yıllarca kalkmak istemeyenler için “o ceket” bir semboldür.
Hiç ama hiç kimse...
Kötü finallere layık değildir.
Slow City’den sonra Slow Food geliyor
Slow Food, Carlo Petrini ve arkadaşları tarafından 1986’da İtalya’nın başkenti Roma’da İspanyol Merdivenleri’nin yakınında bir fast food zincirine tepki olarak kuruldu.
Aradan geçen yıllar içinde küçük çiftçiliği, geleneksel üretimi, doğa dostu tarımı, yerel tohumları destekleyen ve tercihlerini bu yönde kullanan üreticileri ve yan üreticilerini sürdürülebilir yöntemleri destekler hale geldi.
Eğitim ve üretim için bilimsel ve akademik platformlar örgütlenmeye başlandı. Gıdanın felsefesi, “daima, iyi, temiz ve adil” esaslarında olması istendi.
Seferihisar’ın “slow city” oluşuyla bu akımın Türkiye’de yayılması da hızlandı.
Slow Food hareketi de kendine sembol olarak “salyangoz”u seçti. Hayat içinde sürekli yiyerek ağır ağır ilerleyen salyangoz, bir anlamda insanoğlunun yolculuğunu da temsil ediyor.
Yavaş, temkinli ancak kararlı ilerleyen “salyangoz” cüssesinden beklenmeyecek mesafeler aşıyor, aynı zamanda geçtiği yerlerde iz bırakıyor.
Slow Food sanıldığı gibi ağır ağır pişirilmiş bir yemeği, tadına vara vara, yavaş yavaş yemekten ibaret bir keyif anlayışı değil. Amaçlar arasında giderek hızlanan hayatı normal ritmine döndürerek yavaşlatmak... Toprağın sunduğu, insanoğlunun asırlar boyunca damıttığı lezzetlerin zevkine varmak, lezzetlerin doya doya tadını çıkarmak var.
“Slow Food Anadolu” Türkiye genelinde örgütleniyor. Yakında dernekleşme tamamlanacak ve yeni projelerle karşımıza çıkacaklar.
Bir de Slow Food Alaçatı-Çeşme Birliği üyeleri var.
Bu grup da bugünden itibaren pazara çıkıyor, yani Alaçatı Pazarı’nda buluşuyor.
Üretici ile tüketicinin direkt temasta olduğu pazarda hareketi tanıtmak istiyorlar. Sohbetler yaz boyunca her cumartesi saat 11.00’de... 10 Temmuz’daki ilk konuk gazeteci, yazar dostumuz aynı zamanda Slow Food İzmir Bardacık Birliğinin lideri Nedim Atilla...
Paylaş