Keşke Taha Akyol kadar iyimser olabilsem...

TAHA Akyol’un dün Hürriyet’te çıkan yazısı, ‘Ergenekon ve ilgili davalarda yeni tahliyeler olmasını bekliyorum’ diye başlıyordu.

Haberin Devamı

Taha bey, bu beklentisini, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı tahliye eden mahkemenin kararına da yansıya ‘Suç vasfının değişmesi ihtimali’ne bağlıyor.
Şık ve Şener, her ne kadar bir Ergenekon davasında (Oda TV) yargılanıyor olsalar da, onlara ‘örgüt üyeliği’ suçu atfedilmiyor, sadece ‘Örgütün amaçları doğrultusunda propaganda yaptıkları’ söyleniyordu.
Şimdi, halen Meclis’te görüşülmeyi bekleyen (ve Hürriyet’te Sedat Ergin’in madde madde gayet iyi analiz ettiği) ‘yargı sürecini hızlandırma tasarısı’yla değiştirilecek yasa maddelerinden biri de Terörle Mücadele Yasası’nın 2. maddesi. Burada geçen, ‘Örgüt üyesi gibi cezalandırılır’ cümlesi yasadan çıkarılıyor.
Taha Akyol, gerçekleşen tahliyeleri bu yasa değişikliğine bağlamış. Ve gelecekte de tahliyeler yaşanacağını söylemiş.
Keşke Türkiye’de ifade özgürlüğünü sağlamaya bu küçücük yasa değişikliğinin yeteceği konusunda bu kadar iyimser olabilsem. Ama değilim.

* * *

Haberin Devamı

İfade özgürlüğü ile şiddet ve terör arasındaki ayrımı yapmakta zorlanan bir toplum olduğumuza kuşku yok. Bu, sadece yasa yapıcının sorunu değil, sorun bütün toplumda var.
İşte bu yüzden, bizim yasalarımızda (hem TCK hem TMY’de) ‘örgüt üyesi olmak’ diye gayet muğlak bir suç var.
Örgütler, hele hele terör örgütleri mensuplarına üye kartı vermiyorlar. O zaman birinin örgüte üye olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Savcılar ve polis, örgüt adına şiddet suçu işleyen biriyle arkadaşlık ilişkisi dahil ilişkisi olan herkesi ‘örgüt üyesi’ sayabiliyor. O kişileri ‘Örgüte yardım yataklık eden’ kategorisine sokabiliyor. Bunun örneği ‘Devrimci Karargah’ davasında bol bol var.
Veya savcılarımız aynı örgütün barışçıl bir gösterisinde pankart taşıyanları da ‘örgüt üyesi’ yapabiliyor. Böyle yüzlerce, binlerce insan var yargılanan, bir kısmı tutuklu olarak hapiste olan, bir kısmı da hüküm giymiş cezasını çekmekte olan.
Ama ifade özgürlüğünün sınırını belirsizleştiren tek şey bu da değil. Bir de Ahmet Şık ve Nedim’in de suçlandığı ‘Örgüt amaçları doğrultusunda propaganda yapma’ suçu var.
Bu, daha da belirsiz bir suç. Çünkü örgütlerin amaçları her zaman çok spesifik, onlar dışında kimse tarafından dile getirilmeyen şeyler olmuyor. Bu suç sayesinde Türkiye’de suçlanmayacak kimse kalmayabilir, o kadar geniş bir kategori bu.

* * *

Haberin Devamı

Türkiye bu iki kategoriyi, yani ‘örgüt üyesi olmak’ ve ‘örgüt amaçları doğrultusunda propaganda yapmak’ kategorilerini yasalarında suç saymaktan vazgeçmedikçe, bizde ifade özgürlüğü hep yaralı kalacaktır hep eksik kalacaktır.
Sadece bu ikisini suç olmaktan çıkarmak da yetmez. ‘Yardım yataklık’ suçunu somut ölçütlere bağlamak da gerekir.
Yoksa, sistemimiz kurunun yanında yaşı da yakmaya devam eder. Hatta daha çok yaşlar yanar, bunun yarattığı vicdan azaplarıyla kurular da cezasız kalabilir.

Ergenekon davaları bin kere biterdi

EĞER yasalarımız savcılarımıza istediği kişileri ‘örgüt üyesi’ sayma hakkını vermeseydi, biz Ergenekon davalarında somut darbe girişimlerini ve somut şiddet eylemlerini soruşturmuş, ilgili kişileri yargılamış ve hatta yargılamaları çoktan bitirmiş olurduk.
Ama bizim yargıladıkalarımız arasında ‘Ordu göreve’ pankartı açanlar, kitap yazanlar, miting düzenleyenler, aldığı haberleri gazetesinde yazmayanlar, bir siyasi lidere gönüllü korumalık yapanlar da var...
Bir kez daha yazıyorum: Ceza yasalarımız, somut şiddet eylemini suç saymalı, o suçu işleyenleri cezalandırmaya çalışmalıdır.
İşlenen suçu takdir edenleri ayıplama görevi ceza yasalarının değil toplumundur.

Haberin Devamı

İfade özgürlüğünün sınırı belli yeter ki onu daraltmayalım

ESASEN hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla hem de bizim yasalarımıza kısmen de olsa yansıyan yeni kavramlarla ifade özgürlüğünü tartışmak yersizleşti.
Buna göre, söylenen söz, yazılan yazı, katılınan gösteri şiddet içermedikçe, şiddete çağrı içermedikçe, bir şiddet olayının doğması için ‘yakın ve açık tehlike’ oluşturmadıkça, nefret söylemi olmadıkça değil yargılanmak soruşturulmamalı bile.
Parasız eğitim isteyen genç şiddete başvurmadıysa değil hapse atılmak nezarete bile alınmamalı.
Polise taş atan genç veya çocuk, şiddete bulaşmış olsa dahi, ölçülü cezalandırılmalı, bir taşın cezası 15 yıl hapis yatmak olmamalı.
Ama yasalarımız bu netlikte değil maalesef. Hâlâ bulanık suç kategorileri bolca var bizde.
Ceza yasası ve terörle mücadele yasasında bir ayıklama yapmamız şart.
Bu kadar basit. Bu kadar net.

Haberin Devamı

‘Örgüt üyeliği nasıl suç olmaz’ diyeceklere peşin cevap

DEMOKRATİK ülkelerin ceza yasaları somut suçu ve suçluyu cezalandırır.
Terör, somut bir suçtur. Yapan kişiyi bulmalı ve onu cezalandırmalısınız.
‘Bunlar da bu örgütün sempatizanı, yarın öbür gün alırlar molotof kokteylini ellerine’ diye düşünerek insanları hapse atamazsınız, onları 15 yıl hapisle yargılayamazsınız. Böyle düşünüp davranmanıza olanak veren yasaları çöpe atmak gerekir.
Ceza şüpheden doğmaz, somut suçun somut delillerle kanıtlanması gerekir.
Aynı durum ‘örgüt propagandası’ için de geçerlidir. Propaganda yapmak ifade özgürlüğüdür. Propagandanın sınırı, şiddet çağrısında, şiddet için ‘yakın ve açık tehlike’ oluşmasındadır.
Bu ölçütleri kafanızda içselleştirirseniz, ‘Örgütten talimat aldı, kitap yazdı’ diyerek kimseyi hapse atmazsınız, atamazsınız.
Bu açıdan baktığınızda, bütün OdaTV davasının çöpe atılması, KCK’da yargılananların ezici çoğunluğunun hiç yargılanmıyor olması gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları