Bazı sanatçıların sahne şovlarına gülüyorum

Demet Akalın, müzik sektöründe geçen 21 yıl, sayısız hit ve zaman zaman karıştığı polemiklerle hem magazin dünyasının hem de sahnelerin en renkli isimlerinden biri. Gölcük’te içe dönük bir çocukken annesinin çabalarıyla dış dünyaya açılan, önce podyuma oradan da sahnelere geçiş yapan Akalın’la ilginç serüvenini konuştuk. Konu konuyu açtı, çocuk korkusundan Okan Kurt aşkına, yeni albümünden Hülya Avşar’dan yediği fırçaya her şeyi masaya yatırdık.

Haberin Devamı

Demet Hanım, 20 yıldır şarkılarınızı dinliyor, şarkılarınızla eğleniyoruz ama... Ben bu başarı hikayesinin en başını merak ediyorum. Nasıl bir çocuktunuz, nasıl bir ailede büyüdünüz?

- Çok içime kapanık bir çocuktum. Baba olmadığı için biraz fazla mahalle baskısı hissettim.

Çevre baskısıyla mı büyüdünüz yani?

- Yok, aslında o mahalle baskısını bizzat ben, kendi kendime yarattım. Aman şuranın önünden geçmeyeyim, aman laf gelmesin diye hep kısıtlıyordum kendimi.

İyi ama neden?

- Çünkü anne dul... Bir dükkanın önünden ikinci kez geçmezdim mesela, sırf anneme laf gelmesin diye. Kızlar normalde formalarının belini kıvırıp mini yaparlar ya, ben tersine uzattırırdım. Zaten uzun boyluyum, saçlar belime kadar, çok dikkat çekiyorum. Bir de etek kısaltmak ne demek! Hatta hiç unutmuyorum; Murat diye bir çocuk bana çıkma teklif etti...

Haberin Devamı

Mutlu olmuşsunuzdur, genç kızsınız sonuçta... Beğenilmek güzel şey...

- Hiç öyle değil işte. Oturdum ağladım “Ben ne yaptım bilmeden de bana çıkma teklif etti!” diye... 17-18 yaşıma kadar böyle devam etti.

Sonra açıldınız...

- Yok. Annem, ben biraz insan içine, arkadaş ortamlarına gireyim, açılayım, sosyalleşeyim diye uğraşmaya başladı. İzmit’te çok gezen bir tayfa vardı, onlarla tanıştırdı. O zamanlar Galleria yeni açılmış, “Alın şunu Allah aşkına Galleria’ya mı götürüyorsunuz ne yapıyorsanız” dedi (gülüyor). Böyle içe dönük bir genç kızlığım oldu.

Sonunda siz mi açıldınız yoksa anneniz mi pes edip durumu kabullendi?

- Kabullenmedi (gülüyor). Beni Yaşar Alptekin’in mankenlik kursuna yazdırdı. Ama yine kendi başıma değilim, o getirip götürüyor beni hep. Haftanın iki günü, salı-perşembe hiç unutmuyorum... Ve ben daha kurs bitmeden çok büyük bir iç çamaşırı markasının defilesine çıktım. Zaten kursu da birincilikle bitirdim.

Peki o zamanki hedefiniz neydi?

- Sadece manken olmak, iyi para kazanmak... Bir hedefim yok aslında yani.

BİR SUBAYLA EVLENMEYİ HAYAL EDİYORDUM

Sıfır hayal bir çocukluk ve genç kızlık... Mümkün mü?

- Vardı aslında. Çocukluk hayalim -Gölcük’te yaşayan her Türk kızı gibi- bir subayla evlenip çocuk çocuğa karışmaktı (kahkaha atıyor). Ama zamanla hayaller değişti. Mankenlik yapmaya başladım, çok güzel defilelere çıkıyordum.

Mesela?

Haberin Devamı

- Vakko’nun seçmeleri oldu. Nasılsa beni seçmezler diye gittim en arkaya geçtim. Sadece bir topuklu ayakkabı giymişim, o kadar özensizim.

Buna rağmen fark ettiler mi sizi?

- Evet. İki Fransız koreograf parmağını gözüme soktu neredeyse, öyle işaret ettiler beni “bu” diye. Düşünün sadece sekiz kişiyi alıyorlar. Şaka sandım başta, değildi.

Yurtdışında podyuma çıktınız mı hiç?

- Yok. Hiç... Ben biraz fazla milliyetçi olduğum için, aklımdan bile geçmedi. Bir de zaten yabancı dilim yok. Kaldı ki o zamanlar kimsede yurtdışı hayali falan yoktu. Günde kaç defileye çıktığımızı hatırlamıyorum, öyle bir yoğunluk.

DENİZ AKKAYA’DAN DERS ALINMASI LAZIM

O yoğunlukta, o çekingen kıza destek olanlar kimlerdi?

Haberin Devamı

- Atilla Saral bana çok yardımcı olmuştu sağ olsun. Yaşar Alptekin keza öyle. Güzel dönemlerdi.

Şimdi artık o güzel ortamlar yok galiba.

- Yani... Sosyal medya çok farklı bir yöne kaydığı için belki de, modellik eskisi kadar revaçta değil. Tabii çok güzel şekilde yapanlar var hâlâ...

Kimler mesela?

- Bizden sonraki jenerasyonda mesela bir Deniz Akkaya vardır. Bayılıyorum, acayip hoştur. Yürümesi, podyumu; ders alınması lazım. Ondan sonraki jenerasyonda Didem Soydan var. Yurtdışında da güzel şeyler yaptığını biliyorum. Bir-iki kere defilede seyrettim. Muhteşem. Bizim kızlarımızın bence hiçbir eksiği yok ki yabancı mankenlerden. Bella’ları (Hadid) seyrediyorum, Victoria’s Secret’a nasıl çıkıyorlar anlamıyorum!

Haberin Devamı

Bizim mankenleri neden oralarda görmeyelim yani...

- Evet... Belki de kendilerine güvenleri yoktur, bilemem. Belki biri yolu açsa devamı gelecek. Gerçi o başka bir kültür. Güzellik yarışmalarında da öyle. Brezilya’da, Kolombiya’da o yarışmalara katılmaları için aileler kızlarına özel eğitimler aldırıyorlarmış biliyor musunuz? Yani bu işler ciddi bir disiplin gerektiriyor.

BİR TEK HADİSE’YE YAKIŞIYOR

Söz ettiğiniz o disiplin sahne şovları için de geçerli, değil mi?

- Sahne deyince... O biraz farklı. Bazı sanatçıların sahne şovlarına bakıyorum, o kadar komik
oluyor ki.

Ne anlamda?

- Ne bileyim, olmuyor yani, bizim ırkımıza öyle dans uymuyor. Bir tek Hadise’ye yakışıyor, niye, çünkü o da yurtdışında yetişmiş, o kültürle büyümüş. Bizde çok sakil duruyor, komik buluyorum.

Haberin Devamı

Müziğe geçiş nasıl oldu?

- Gazino sayesinde. Gazinolarda benden önce İlknur Bozkurt vardı. O zamanlar bir dizide rol alıyordu, yer yerinden oynuyordu.

İlknur’la sizin ne ilginiz var?

- Çok yakın arkadaşımdı. Beni sahneye ilk o çıkardı, İlknur’un alt kadrosunda başladım.

“Yeni ses” olarak hemen kabul gördünüz mü?

- Aslında sadece güzel, zarif bir kızdım onların gözünde. Hani o zamanın tabiriyle “masası var”, güzel bir renk... O şekilde başlamıştım.

GECİKTİĞİM İÇİN HÜLYA AVŞAR’DAN FIRÇA YEDİM

Sahnede ilk hangi şarkıyı söylediğinizi hatırlıyor musunuz?

- Tabii canım, Sezen Aksu’nun “Kolay Olmayacak”ını söylemiştim.

Peki sahnelerde elinizden tutan, size destek veren biri var mıydı?

- Hülya Avşar. Biz birlikte Ankara’ya giderdik programa. Disiplini, gazinonun bir ekmek kapısı olduğunu, bu işe emek verilmesi gerektiğini, kendine yatırım yapmanın zorunluluğunu, her şeyi Hülya Avşar’dan öğrendim.

Çok mu disiplinliydi?

- Hem de nasıl. Kulise en erken o gelirdi. Hatta bir gün geç kaldım diye bayağı bir fırçasını yemişliğim var. Gazino hayatıyla başladım, sonra albümler geldi işte.

Bazı sanatçıların sahne şovlarına gülüyorum

 TİTİZLİĞİM YÜZÜNDEN NE ŞARKILAR NE KLİPLER ÇÖPE ATTIM

İlk albümden bugüne başarı grafiği de hep yükseldi. Hani bir albümde de çıta düşmez mi? Buna “şans” denemez herhalde. İşin sırrı nedir?

- Çünkü hiçbir zaman “Bu sefer de böyle olsun” demedim. Mesela şimdi de bana “Yaz boş geçer mi, bir şarkı yapsana” diyorlar. E yoook, yapmak istemiyorum bir şey. Vokalistime yaptığım şarkı zaten bayağı yürüyor, diyorum ki “Bu yaz böyle idare edin”. Zaten konserlerim çok fazla. Yeter. Dediğim gibi, bir şeyi yapmış olmak için yapmak içime sinmiyor. Ya doğru dürüst yaparım, ya hiç yapmam. Ben ne şarkılar, ne klipler çöpe atmışımdır sırf bu yüzden. Bu konuda biraz titizim, gözüm hiçbir şey görmez.

Her jenerasyona hitap etme gibi de bir özelliğiniz var.

- 15 sene, hatta daha fazla olmuştur. İzmir’de bir yılbaşı sahnesindeyim. Otelin yeme-içme müdürü, çocuğunu getirdi sahneye. Ufak bir erkek çocuğu. Tarkan gibi dans ediyor, uzatıyorum mikrofonu şarkılar söylüyor. Dedim bu çocuk bir şey olacak. O çocuk kim dersiniz?

Kim?

- Edis. Yıllar sonra çıktı karşıma “Beni hatırladınız mı?” diye. Az önce bahsettiğiniz şu şans meselesine gelirsek... Bu sene 21 yıl oldu. İlk çıktığımda dediler ki “şans”... Şans tabii ki vardır, Allah’ın sevgili kuluymuşum. Ama 21 sene boyunca da insanın şansı yaver gitmez ki!

Sizin için “İyi şarkının kokusunu hemen alır” deniyor. Bu da ayrı bir yetenek.

- Ayrı yetenek ama arada kaçırdığım şarkılar da oluyor bakın.

Sahne çalışmaları tam gaz devam ediyor herhalde.

- Her hafta hem yurtdışı hem yurtiçi var... Çok şükür güzel gidiyor. Bu yaz da doluyuz. Ramazandan sonra bir koşturmaca başlayacak.

 OKAN BENİM HAYATIMIN ŞANSI

 ◊ Bir de güzel evliliğiniz var. Bu da bana göre başarı, çünkü göz önünde insanların evlilikleri pek yolunda gitmiyor.

- (Tahtaya vuruyor)Aman maşallah. Okan benim hayatımın şansı. İş planlarımı da o yürüttüğü için hayatımda gerçekten büyük bir destek. O benim hayatımı çok kolaylaştırıyor da aynı şeyi ben onun için yapabiliyor muyum, emin değilim.

Ailede biri ön plandaysa diğeri ona destek vermeli, denge öyle sağlanıyor belki de... İki taraf birden “Ben ön planda olmalıyım” deyince, işin içine hırslar ve ego girince, sorunlar başlıyor.

- Yoo Allah için Okan’ın hiç öyle bir durumu yoktur. Zaten kendi işi var. Gerçi bu aralar biraz DJ’liğe sardı. O da kafasını boşaltmak için. Ben o işe hiç karışmıyorum. Şimdi bir şarkı bulmuş, “Yaza bunu yapacağım” diyor. Aman dedim yap, n’olur yap (kahkaha atıyor). Geçen gün gittim onun çalıştığı yere, selam vererek girdi, çaldı, sonra indi, ben orada kaldım kızlarla. Öyle kaptırmış kendini. “Hayırdır” dedim, “İnsan geçerken alır beni de” (gülüyor). O benim gerçekten şansım, Allah bozmasın.

İKİMİZ DE GEZMEYE DOYMUŞUZ SOSYALLEŞME ÇABASINDA DEĞİLİZ

Peki bu uyumun, bu mutluluğun bir sırrı var mı?

- Yok bir sırrımız. Her Türk ailesi gibi yaşıyoruz. O da çok gezmiş zamanında, ben de çok gezdim, doydum. Artık bir yerlere gidelim, aşırı sosyalleşelim çabalarında değiliz.

Kısıtlı da bir arkadaş çevreniz var bildiğim kadarıyla...

- Mecburen (gülüyor). Onlara da müdahale ediyor Okan. Bazen kızıyorum karıştığı için ama sonunda haklı çıktığı yerler oluyor.

Nasıl bir ailesiniz?

- Pimpirikli (gülüyor). Gündüzleri işim olmadığında, tüm zamanımı Hira’yla geçirmeye çalışıyorum. Okuldan onu ben alıyorum, hafif işler olduğunda onu yanımda götürüyorum. Bir yere gidilecekse son uçakla gidiyor, ilk uçakla dönüyorum.

Bazen konser saatlerini değiştirdiğim bile oluyor. E mümkünse yapılsın yani. Geçen hafta Osmaniye’ye gittim mesela, zaten AVM işiydi, akşama döndüm. İşlerimi biraz Hira’ya göre ayarlamaya çalışıyorum özetle. Çünkü çok ufak.

 YENİ İSİMLER DE BİZİM GİBİ SIRTLARINDAN HANÇERLENECEK

  Yeni jenerasyondan beğendiğiniz kimler var?

- Hepsini çok beğeniyorum. Simge, Derya Uluğ, Edis. Acayip yetenekli ve çok saygılılar. Bence 10 yıl sonra da hepsini sahnelerde göreceğiz, geçici değiller.

Yeni isimlere tavsiye vermenizi istesem...

- Bize tavsiye veren olmadı, onlar da her şeyi bizzat görüp yaşayacaklar. Onların da düşmanları olacak, onlar da sırtlarından hançerlenecek.

Bence zaten yaşasınlar da bunu.

Çünkü insan öyle büyüyor. Affetmeyi de, yaşamayı da öyle öğreniyor. Steril bir hayat yaşama çabası boş, hatta o bana biraz fake hayat gibi geliyor.

İKİ-ÜÇ ÇOCUĞUM OLSA BEN TIRLATIRIM!

Hira henüz çok küçük olduğu için dışarıdayken aklınız evde kalıyordur.

- Kalmaz mı? Sürekli bana “Anne yoruldun mu?” diye soruyor. O soruyu duyduğum anda mahvoluyorum. Geçenlerde de babasına “Çok mutsuzsun baba, gülmüyorsun” dedi, Okan’ın içi paramparça oldu. Çünkü normalde kızının yanında hep neşelidir. Ondan sonra döndüm dedim ama “Bak bir de çocuk istiyorsun daha. Hira gibi iki-üç tane olduğunu düşünsene” diye...

Ne olur iki-üç çocuk olsa?

- Ben tırlatırım! Üç-beş çocuk yapan kadınları beyler başlarının üstünde gümüş tepsilerle taşımalı.

Sizin çocuk konusunda çok hassas olduğunuzu biliyorum. Geçenlerde bir bakanı ziyaret etmiştiniz çocuk istismarı konusuyla ilgili. Bir de kaybolan Suriyeli çocuklara dikkat çekmek için düzenlediğim projeye Hira’nın iki resmiyle destek vermiştiniz. Her zaman müteşekkirim bunun için size...

- Sosyal medyada biraz gücüm var, bunu da mümkün olduğunca böyle işler için kullanmaya çalışıyorum.

Bazı sanatçıların sahne şovlarına gülüyorum

ANNE OLMADAN ÖNCE ÇOCUK SESİNE BİLE TAHAMMÜLÜM YOKTU

Hep mi böyle duyarlıydınız?

- Açıkçası çocuk konusu anne olduktan sonra bambaşka bir boyuta geçti. Açık söyleyeyim, anne olmadan önce uçakta çocuk sesine bile tahammül edemezdim, yerimi değiştirirdim, o derece...

Ya şimdi?

- Şimdi çantadan ne bulayım da onu oyalayayım diyorum ya da izin alıp direkt kucaklıyorum. O duruma geldi olay.

Eskiden çocuk istemiyor muydunuz? Doğru mu anladım?

- Doğru, istemiyordum. Bir gün bu konuda bir psikologla konuşuyorum. Tuttu bana “Sen çok evhamlı bir anne olacağın için bu fikri itiyorsun. Çocuk istemediğini sanıyorsun ama aslında öyle değil” dedi.

İkna oldunuz mu?

- Yok canım. “Saçmalama, çocuk yapacağım da ne olacak? Benim kendime tahammülüm yok, bir tane daha benden nasıl olur” diye karşılık verdim.

HİRA’YI ALIP GÖTÜRDÜLER, ODADA BATTANİYESİYLE KALDIM

Ve gün geldi, Hira’yı kucağınıza aldınız. Büyük konuşmuşsunuz.

- Bir şey söyleyeyim mi, ilk anda yine anne olduğumu çok anlamadım. Ama üç-dört gün sonra sarılık oldu, Hira’yı götürdüler, battaniyeyle bir kaldım ben odada, başladım ağlamaya. Üç gün sürdü o ağlama. O zaman anladım anne olduğumu işte.

O yüzden artık söz konusu benim çocuğum da olsa, başkasının çocuğu da, bendeki his değişmiyor. Elim kolum ne kadar uzanabilirse ulaşmaya çalışıyorum. Birkaç sosyal sorumluluk projesinde de aktif olarak yer alıyorum. Allah sağlık verdiği, Demet Akalın adı bazı kapıları açabildiği sürece çocukların yanındayım.

 BENİ ÇEKEMEMEYE DEVAM ETSİNLER

 ◊ Sizi çok sevenler de var, sevmeyen, çekemeyenler de...

- Çekememeye devam etsinler, ne diyeyim (kahkaha atıyor). Ben hiç konuşmak istemediğim halde bana laf söylenilmesi meselesi senelerdir var, ona yapacak bir şey yok. Eskiden hep mücadele ediyordum, “Ben haklıyım” diye bağırıyordum. Baktım bağırmamın bir faydası yok, isteyen istediğini düşünebilir, söyleyebilir dedim. Hakaret boyutuna varanlarla zaten avukatlarım ilgileniyor. Onun için hiç cevap vermiyorum.

Zaman zaman haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz?

- Haksızlığa uğradığımı düşündüğüm pek bir konu yok. Yaptığım iş belli, arkadaş çevrem belli. Kimseyle de uğraşmadığım için haksızlığın hayatımda yeri yok.

İnsanlar sizden çekiniyor gibi geliyor bana...

- Dışarıdan öyle mi görünüyor? Beni aksi bulanlar, çekinenler, demek ki hayatımda yoklar. Aksi durumda o arkadaşlık yürümez yani. Çekindiğiniz insanla arkadaşlık eder misiniz?

 SINIRA GİTMEK İÇİN  IŞIN KARACA’YLA İKİ AY ÖNCE BAŞVURMUŞTUK

Hatay’daki sınır birliklerini ziyaret eden ünlüler arasında neden yer almadığınız konusunda bir polemik yaşandı. O konuda bir yanlış anlaşılma oldu sanırım.

- Aslında orada çok fazla konuşulacak bir şey yok. Bana mazeret sordular “Neden gelmediniz?” diye, ben de çağrılmadığım için bir mazeret gösteremedim ve sadece bunu söyledim. “Aman onlar gidiyor, biz niye gidemiyoruz” değildi mevzu. Tabii ki herkes gitmeli, sanatçılar da, halk da. Ama biz iki ay önce Işın Karaca’yla başvurmuştuk zaten gitmek için. O zaman çok sıcaktı bölge ve bize dediler ki “Siz sosyal medyadan destek olun”. “Tamam” dedik. Orada bir sıkıntı yok yani. Giden sanatçıların yorumları da kendilerini bağlar.

NEDEN FATİH’E GİDİYOR BU ŞARKI GÜLŞEN? BEN VARIM BEN!

Yeni albüm hazırlığı ne aşamada?

- Beş-altı şarkım hazır. Ayla Çelik’ten var, Fettah Can’dan, Cansu’dan, Serdar Ortaç’tan, Aleyna Tilki’den var... Derya Uluğ ve Edis’ten gelecek. Yetişirse bir tane de Gülşen’den... Bu arada Fatih’e (Ürek) bir şarkı vermiş, şimdi arayacağım, bir kalaylayacağım onu (kahkaha atıyor). Acayip bir şarkı yapmış yani. Neden neden neden Fatih’e gidiyor bu şarkı arkadaşım, ben varım ben (gülüyor). Bir tek şarkı konusunda bencilim yani. Bu arada her zaman aynı şeyi söylüyorum; Gülşen’i asla kendime rakip falan görmüyorum.

Neden?

- E Gülşen her zaman bizden bir adım önde çünkü. O kadar güzel şarkılar yapıp sonra bunları başkalarına vermek... Kadın başka bir boyutta. “Pop dünyasının yeni ozanı” diyorum ona. Önce Sezen Hanım var tabii.

Ne zaman çıkar yeni albüm?

- Herhalde yazdan sonra... Ekimi falan bulur.

VE SONUÇ: BAŞARININ TEMELİNDE SORUMLULUK BİLİNCİ YATIYOR

Demet Akalın’ın en belirgin özelliği, sorumluluk bilinci... Kendini muhatap olduğu her konudan sorumlu hissediyor.

Bu durum kendini evlat olarak annesine sorumlu hissetmesinden eşine, çocuğuna ve tüm sevenlerine kadar uzanıyor, her adımını bu bilinçle atıyor. İşinde yakaladığı başarının temelinde de bu yatıyor.

Başka bir sektörde, başka bir işte de olsaydı aynı başarı grafiğini sergileyeceğinden şüphe yok.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları