Kadın ve özgürlük

Kadınlara, “Kadınların geçmişten bugüne en büyük sorunu nedir?” diye sorsak, büyük çoğunluğunun vereceği cevap “özgürlük” olacaktır.

Haberin Devamı

Günümüz toplumunda, doğduğu günden itibaren baba evinde “kız çocuğu öyle yapmaz” nidalarıyla yetişen bir kadın portresi var karşımızda. Sürekli bir yanını baskıda ve huzursuz hisseden.
Ergenlik döneminde babadan anneden kaçak edindiği sevgilisinin yanında kendisini özgür hissedebilmeyi umarken, ondan da “hayır onu yapamazsın”ı duyan ve “aynı babam gibisin” diye karşılık veren bir kadın portresini hayalinizde canlandırmanız zor olmuyordur sanırım.
En nihayetinde evleneceği adamın yanında kendisini özgür hissedebilmeyi umar kadın. Nikâh masasında imza atarken içinden de “evet artık özgürüm” çığlıkları atıyordur bir yandan. Ama nerede...
Artık o evlidir ve asla genç, özgür bir kadın gibi hareket edemeyecektir. Evli kadının dikkat etmesi gereken birçok teferruat vardır.
Evlenirken eşiyle özgürce her dilediğini yaşayabileceğini düşünen, dünyayı gezmeyi hayal eden kadın dört duvar arasına sıkışıp kalmıştır.
Derken, bir yolunu bulup işe başlamaya ikna eder eşini. Artık çalışan bir kadındır ve en azından biraz olsun özgürlüğün tadına varacaktır. Çünkü kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar bir geliri olacaktır.
Ancak bu sefer de iş yerinde, şimdilerde ‘mobbing’ diye tabir edilen tacizler başlar. Psikolojik, duygusal, cinsel, yani her yönden kuşatılmıştır.
E erkek milleti olarak hazırızdır zaten, bir kadın bize gülümsese “vay, pas veriyor” demeye.
Artık kocasının baskıları da dayanılmaz bir hâl almıştır. Boşanmaya karar verir kadın. İçinden “oh be kurtuldum, özgürüm” diye geçiriyordur ki... “Dul” bir kadının yapamayacakları vardır sırada. Dayı, amca, baba, kardeş hepsi başlar söylenmeye...
Peki toplumda kadının etrafının bu denli sıkı çitlerle çevrili olmasının nedeni ne?
Bunu sorgulamak her bireyi birçok çelişkili yanıta sürükleyecektir. Özellikle de erkekleri. Çünkü kadınların etrafını kadınlar değil, erkekler çitlerle çevrelemekte. Yani bir anne, kızına bir baba kadar baskı kurmamakta. Daha sonra da bir ağabey veya bir eş kadar...
Toplumda genel bir kanı var; erkek aldatır, kadınsa bunu hazmedebilir. Ama kadın aldattığında, erkek bunu hazmedemez, etmemelidir.
Erkeğin hazımsızlık korkusunu giderme yöntemi olarak bakabiliriz aslında bu hüküm sürme arzusuna. Ve erkek “Kadınıma neden güvenmiyorum” sorusuna cevabı kendi içinde en güzel şekilde verir: “Çünkü ben kadınımı başka bir kadınla aldatıyorum!”
Sanırım bu acı ihtimali en aza indirmenin, “Ya benim de başıma gelirse” korkusunu alt etmenin yolu, kadını sürekli yargılayan ve kafese kapatan gözlerle izlemekten geçmekte...
Bu kısır döngü sürüp giderken, kadın bir bakmıştır ki, artık özgürdür. Yaş 70’e dayanmıştır. Ve artık kimsenin umurunda değildir. İstediği gibi hayatını yaşayabilir...
Aybers POLAT

Haberin Devamı

Kadına karşı şiddet 2007’den itibaren dünya genelinde arttı

Haberin Devamı

Sayın Feyza Algan, kadın sığınma evlerinde aktif olarak görev yapan hukuk danışmanı Avukat Sevda Şahin, kadına karşı şiddetin 2007 itibariyle dünya genelinde arttığını ve bu şiddetin dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suç olduğunu söylüyor.
Ayrıca fuhuşa zorlanan ya da satılan kadınların sayısının yılda 4 milyona ulaşabildiğini belirtiyor.
Kadının önemi ve değeri, öncelikle ailede aşılanmalı, okulda da geliştirilmelidir.
Ayrıca sosyal, ekonomik, eğitim olanakları aile ve devlet eliyle güvence altına alınmalıdır.
Devlete düşen görev, bir an önce Ailenin Korunması Kanunu çerçevesinde veya yeni bir kanunla gerekli önlemleri almaktır.
Aksi takdirde sorunların sonu gelmeyecek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de göstermelik bir kutlamadan ibaret kalacaktır.
Veronika Szabo/Medya ilişkiler Yönetmeni

Yazarın Tüm Yazıları