İyi bir doktor olmak

Hepimiz, başımız sağlık sorunları ile sıkıştığında "iyi bir doktor" ararız. İyi bir doktor olmak nasıl başarılıyor? İyi bir doktora nasıl ulaşılıyor? Bugün Dr. Philip R. Alper’ın da yardımı ile bu soruları yanıtlamaya çalışacağız.

Dr. Philip R. Alper California Tıp Fakültesi’nde iç hastalıkları profesörü olarak görev yapıyor. İyi, ünlü ve tecrübeli bir hekim, saygın araştırmacılardan biri. "İyi bir doktor nasıl olmalıdır" sorusuna o da yanıt arıyor.

Dr. Alper’e göre, iyi bir doktor olmak "bir Mozart bestesinin yeni başlayanlara çok kolay, ustalara çok zor gelmesi gibi çok derin anlamlara sahip!". Ona göre "iyi doktor çok özel vasıflara sahiptir, ama bu vasıflardan en önemlilerinden biri hastası ile ilgili sorunlarda kaygılanmaktır". Doktora kaygı yakışır mı diye düşüneceğinizi biliyorum ama Dr. Alper haklıdır.

İYİ DOKTORLAR KAYGILANIR

"İyi doktorlar hastaları için kaygılanırlar" diyen Dr. Alper’e ben de katılıyorum. Doktorun kaygılananı daha iyidir! Hastaları için kaygılanan doktorlar, kendilerini bilgilerini sürekli olarak güncellemek, hastalarını yeteri kadar dinlemek ve hasta muayene süresini en iyi şekilde değerlendirmek zorunda hissederler. Hastalarını yalnızca iyi dinlemezler, dikkatle gözlerler. Yalnızca söyledikleri değil, söylemedikleri hatta akıllarından geçirdiklerini bile tahmin etmeye çalışırlar. Dile getirmedikleri şeyler hakkında da düşünürler. İyi doktorlar asla önyargıda bulunmazlar, önyargılı olmazlar, olamazlar. Kişisel izlenimlerini daima ikinci planda tutarlar. Yanılma olasılığının her zaman mümkün olabileceğini hiçbir zaman unutmazlar. Hastası hakkında kaygı duymanın iyi bir tıp eğitimi almak kadar önemli olduğunu bilen hekimler "doğru teşhisin her şeyi ölçmekten, incelemekten ibaret olmadığını" unutmazlar. Bu temel yaklaşım daima "hastayı birinci sıraya yerleştirir". Hastası hakkında kaygılanmak yardımsever olmayı da gerektirir. Hasta ile ilişkiyi rutinin dışına çıkarır.

DOKTORLARIN DA SORUNLARI VARDIR

Dr. Philip Alper diyor ki: "Doktorlar hiçbir zaman birer din adamı ya din bilgini veya aziz değildir. Onlar da yaşadıkları zamanı yansıtma, kendi sorunlarını (ne kadar saklarsa saklasınlar) yaşama, duyma ve hissetme hakkına sahipler. Ama yine de daha iyi koşullarda yaşamak (örneğin daha konforlu yaşayabilmek) için eğitime ve hastaya ayrılan zamanı azaltmak iyi doktorlukla asla bağdaşmaz.

Ve devam ediyor:

"İyi bir doktoru bekleyen önemli tehlikelerden biri de giderek daha ’dar alanlarda uzmanlaşma’ eğilimidir. Daralan uzmanlık sınırları hekimin ve hastanın işini başlangıçta bir hayli kolaylaştırabilir ama bu kolaylık yalnızca uzmanlıkla sınırlı nüfus bölgesinde kalır. Daralan alanlarda uzmanlaşmak geniş anlamıyla doktorluk yapmayı kolaylaştırmaz, hastayı bir bütün olarak algılaması zorlaştırabilir."

HATA YAPMA OLASILIĞI AZALMIYOR, ARTIYOR

Dr. Alper’a göre iç hastalıkları uzmanlarının yanlış tanı koyma olasılığı çok yüksektir (hatta yüzde 15’ten fazladır). Dr. Alper bu oranın önümüzdeki dönemde daha da artacağı endişesinde. Bu endişesinin nedeni ise yeni tıbbın hastayı yeteri kadar dinlememe, muayeneye yeteri kadar zaman ayırmama kusurudur. Son yıllarda doktorlar hastaları dinlemek, anlamak, muayene etmek yani onları, işleri, yaşam tarzları, çevre ile ilişkileri daha da önemlisi beden ve ruhlarıyla birlikte bir bütün olarak değerlendirmekten çok laboratuvara gönderip hemen tetkik etmeye yöneliyor. Bu durum doktorların hastalarıyla ilgili endişelerini, kaygılarını, dikkatlerini azaltıyor. Öyle görülüyor ki son zamanlarda çok sık tekrarladığımız cümle gittikçe daha doğru hale geliyor. Modern tıp yavaş yavaş hastayı ihmal ediyor ve "hastalık yok hasta vardır" deyimini unutuyor. Dr. Alper’in bu haklı endişelerini paylaşmamak mümkün değil.

DOKTORA GİDERKEN BUNLARI NOT EDİN

Tıbbi özgeçmişiniz

Daha önce yaşadığınız sağlık sorunları

Geçirdiğiniz hastalıklar

Ameliyatlar

Kullanılan ilaçlar

Alınan sonuçlar

Ameliyat ve biyopsi raporları

Ailenizin tıbbi özgeçmişi

Ailenizde sık rastlanan hastalıklar

Kanser

Diyabet

Hipertansiyon

Romatizmalı hastalıklar

İlaç alerjileriniz

Kullandığınız ilaçlar ve dozları,

Vitamin

Mineral

Besin destekleri

Aşılarınız

Hepatit , grip, zatürre, tifo, tetanoz, tüberküloz

Sizin sorularınız

Kuşkularınız, sorunlarınız, doktorunuzdan öğrenmek istediğiniz şeyler.

DOKTORDAN AYRILIRKEN

Bu ziyaretinizden

öğrenmeniz gerekenler


Genel sağlık durumunuzun düzeyi

Bir önceki ziyarete göre değişim durumu

Diyabet, kanser, kalp-damar hastalığı, hipertansiyon gibi muhtemel riskleri

Daha sonra yaptırmanız gereken testler ve test zamanları

Yaşam biçiminizde yapmanız gereken değişimler

DİYET GÜNLÜĞÜ

Kilo verirken dönem dönem belli bir kiloya takılıp kalıyorum. Bu dönemler kolayca atlatılabilir mi?

Kilonuz takılıyorsa

Kilo verme sırasında yaşanan duraklama, bedeninizin geçici olarak kilo vermeye direnç gösterdiği bir durumdur. Bazen bu durum vücutta dönem dönem meydana gelen su kaybı sonucu oluşabilir. Bazı zamanlarda ise bu durum farklı bir ağırlığa uyum sağlamaya çalışan bedeninizin sahip olduğu bir çözüm yoludur. Endişeye kapılıp kalori alımınızı azaltmak vücudunuzun da endişeye kapılmasına ve size daha fazla direnç göstermesine neden olabilir. Ya da tam aksine motivasyonunuzdaki azalma nedeni ile kendinizi mutlu etmek için tatlılar gözünüze daha hoş görünmeye başlar, kalori alımınız artar. Aman dikkat! Azalan motivasyonunuzu egzersiz yaparak ya da yaptığınızın egzersizin zamanını, şiddetini artırarak geri kazanabilirsiniz. Aynı zamanda uyguladığınız diyetin çeşitliliğini de gözden geçirin. Tek tip besinlerin listelendiği diyetler de vücudunuza direnç kazandırabilir. Az yağlı peynir ve kepekli ekmekle hazırladığınız kahvaltınızı meyveli yulaf taneleri ve az yağlı sütle değiştirebilirsiniz.

Kızım 1.70 cm boyunda ve 52 kilo. Kilo almak istemiyor. Ben de baskı yapmıyorum. Sağlığı için kilo alması şart mıdır?

"Zayıf sağlıklıdır"

diye bir şey yok


Şişmanlık gibi zayıflık da bir problemdir. Kızınız olması gereken vücut ağırlığının altında ama tehlikeli bölgede yer almıyor. Ama bu sağlıklı olduğunu kanıtlamaz. Şişmansanız kalp-damar hastalıklılarına, diyabete, tansiyon problemlerine yakalanma riskiniz yüksek demektir. Zayıfsanız yine aynı sorunlarla sağlıklı vücut ağırlığına sahip birine göre daha kolay karşılaşabilirsiniz anlamına geliyor. Yapılan araştırmalar vücut kitle endeksi hesaplamalarına göre normal gruba giren kişilerin iç organlarında da şaşırtıcı biçimde yağlanmaya rastlandığını belirtirken, zayıf insanların kendilerini çok sağlıklı görmemeleri gerektiğini söylüyor. İç organların çevresindeki yağlar kalp hastalıkları ve diyabet riskini, artırıyor. Bu sebeple kızınız kilosunu korumak istese bile bunu az yiyerek değil, sağlıklı ve dengeli besleyerek ve spor yaparak korumalıdır.

ÇOK ÖNEMLİ BİR UYARI

Dolandırıcılara dikkat edin

Yaşasın Hayat Kliniği’nin ve Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun adını kullanarak bazı ürün ve aletleri size satmaya çalışanların olduğunu, bunların ev ev dolaşıp pazarlama yaptığını okuyucularımızdan gelen telefonlardan öğreniyoruz. Bu kişiler ile ilgili yasal girişimlerde bulunulmuştur. Okuyucularımızın ismimizi kullanarak yapılan bu tür sahteciliklere karşı dikkatli olmalarını istiyoruz.

YORGUNLUK MERKEZİ

Kanserli hastalar daha çabuk yoruluyor

Farklı araştırma sonuçlarına göre, kanser hastaları yüzde 70-100 oranında yorgunluk hissetmektedirler. Hastalığın kendisi kadar uygulanan tedaviler de yorgunluğa yol açabilir. Fiziksel, ruhsal ve sosyal anlamda sorun yaratan yorgunluk, yaşam niteliğini düşürerek hastalık sürecini daha da olumsuzlaştırır. Bazı kanser tiplerinde, ateş, kilo kaybı, kansızlık ve yorgunluğa sebep olarak "sitokin" adlı proteinlerin salgılanması gösterilir. Vücudun enerji gereksiniminde artış, kaslarda güçsüzlük, hormonal dengelerin bozulması gibi nedenler de kanserin yarattığı yorgunluğun nedenlerindendir.

Kemoterapi, radyoterapi, cerrahi girişimler, kemik iliği nakli ve diğer tedavi yöntemleri yorgunluğa neden olur. Hedeflenen kanser hücreleri dışında, sağlıklı hücrelerin de zarar gördüğü kemoterapi ya da radyoterapi sonrasında vücut kendini yenilemeye çalışırken yorulur. Tedavilerin yan etkileri arasında bulunan kansızlık, mide bulantısı, kusma, ağrı, uykusuzluk, ruhsal değişiklikler de yorgunluğa yol açar.

Egzersiz olmadan başarmak mümkün olmuyor

Kilo kaybetme çabası içine girdiyseniz bu işi yalnızca diyet yaparak çözemezsiniz. Eğer böyle yaparsanız büyük bir olasılıkla yolda kalırsınız! Egzersiz yapmadan sürdürülen kilo kaybı çabası sadece yağların değil kasların kaybına da neden oluyor. Kaybedilen kasın yerine yağ geçiyor. Bu durum işleri daha da kötüleştiriyor ve işte bu noktada kilo döngüleri başlıyor. Yağınız çok, kas dokunuz azsa daha az şeker kullanır daha az kalori yakarsız. Bu durumda az yiyip içmenize rağmen yağ dokunuz artmaya, metabolizmanız yavaşlamaya başlar. Eğer biri size "egzersiz yapmanıza gerek yok, sizi sadece diyetle zayıflatmak mümkündür" diyorsa teşekkür edin ve uzaklaşın. Hiçbir kilo kaybı programı egzersiz olmadan başarılı olmaz. Egzersiz Uzmanı Özcan Kızıltaş

Farklı araştırma sonuçlarına göre, kanser hastaları yüzde 70-100 oranında yorgunluk hissetmektedirler. Hastalığın kendisi kadar uygulanan tedaviler de yorgunluğa yol açabilir. Fiziksel, ruhsal ve sosyal anlamda sorun yaratan yorgunluk, yaşam niteliğini düşürerek hastalık sürecini daha da olumsuzlaştırır. Bazı kanser tiplerinde, ateş, kilo kaybı, kansızlık ve yorgunluğa sebep olarak "sitokin" adlı proteinlerin salgılanması gösterilir. Vücudun enerji gereksiniminde artış, kaslarda güçsüzlük, hormonal dengelerin bozulması gibi nedenler de kanserin yarattığı yorgunluğun nedenlerindendir.

Kemoterapi, radyoterapi, cerrahi girişimler, kemik iliği nakli ve diğer tedavi yöntemleri yorgunluğa neden olur. Hedeflenen kanser hücreleri dışında, sağlıklı hücrelerin de zarar gördüğü kemoterapi ya da radyoterapi sonrasında vücut kendini yenilemeye çalışırken yorulur. Tedavilerin yan etkileri arasında bulunan kansızlık, mide bulantısı, kusma, ağrı, uykusuzluk, ruhsal değişiklikler de yorgunluğa yol açar.
Yazarın Tüm Yazıları