İsmet Solak: Sevgiye dönelim...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

20. yüzyıl bitti... Yeni bir yüzyıl başladı. Hoşgeldin 2000!

Evet, bugün yeni binyıla da girdik...

Bizim nesil, aslında üç asrı bir ömre sığdırdı. İkinci Büyük Harp'te doğduk... Yokluk ve yoksulluk, savaş kadar kırıyordu insanları.

Okula ilk gittiğim günlerde, okumayı isli kandilde sökmeye çalıştım. Eve gaz lambası alındığında nasıl da sevinmiştim!

AGA marka radyomuz vardı. Çanta büyüklüğünde bataryası ve iki büyük BEREC pili hálá gözümün önünde. Savaşın bittiğini bu radyodan duymuştum.

Yılbaşı geceleri mahalle çocukları bizde toplanırdı. Annem bize mısır pişirirdi. Portakal ve mandalinaları kapışırken Celal Şahin, akordiyonu ile o ünlü şarkısına başlardı:

- Neymiş o yılbaşı, neymiş o yılbaşı! Durmadan hediye taşıı...

Zehra Bilir'den türküler, Hamiyet Yüceses'ten şarkılar dinlerdik.

Yılbaşı Teyyare Piyangosu, o zamanlar da büyük umuttu.

Çifte çubuğa öküz arabaları tercih edilirdi. Kente veya bir başka köye giderken beygir arabası koşardık. Yıldız adlı harika bir atım vardı. Bana alışıktı. Yıldız'a binince göklere uçacakmış gibi olurdum.

Yıldız'ı okşadığım, elimle beslediğim günlerde Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atıldığını sonradan öğrendim. Bir gün, küçük tayımla köyümüzün görünmez tepelerine çıktığımda hiç görmediğim kara trenle karşılaştım. Çok uzaktan geçiyordu, ama beni büyülemişti.

Dedemize, Ağababa derdik. Yörede, 'Ahmet Ağa' diye anılır, sayılırdı. Yaylı talikası ünlüydü. Arabaya otururken, dizginleri bana uzatırdı:

‘‘Hadi bakalım, sen kocaman çocuk oldun, sür arabayı!’’

Bir gün Üsküp kasabasına saparken üstümüzden bir teyyare geçti:

‘‘Ninem derdi ki, bir gün insanlar gökte kuş gibi uçacakmış, derdi. Bak, dediği çıktı. Bu teyyare şimdi kasaba girişindeki askeriye önüne konacak.’’

Ertesi sabah erkenden Yıldız'a atlayıp, mahmuzladım... Askeri kışlalara kadar adeta uçtuk. Tel çitin arkasında duran tek pervaneli topçu uçağını saatlerce seyrettim. Nasıl uçtuğunu keşfedemedim. Nasıl da etkilenmiştim!

* * *

1946'da oy vermeye gidilirken babam anneme, ‘‘Bu çocuğu getirme’’ diye kızmıştı. 1950 seçiminin ertesi günü babamın, ‘‘Bu millet adam olmaaaz!’’ diye bağırırken ağladığını görmüştüm. Demokrasi ile bu cümlede tanıştım.

Asker olmak istiyordum. Atatürk'ün Mareşal resmini koynumda taşıyordum. Kuleli Askeri Lisesi'ne girdim. Askeri öğrenciyken, 27 Mayıs'ı yaşadım.

22 Şubat olayının neyin nesi olduğunu incelemeden, bir Harbiyeli olarak 20/21 Mayıs olaylarının içinde kendimi buldum. Okulla ilişkisi kesilen 1459 Harbiyeli'den biriydim. Ama, Türk Ordusu'na hiç kızmadım, küsmedim. Aksine, o kutsal yuvada yoğrulan bir Atatürk neferi olmanın gururunu her yerde, her zaman onurla taşıdım!

12 Mart'ın acısını da yaşadım, 12 Eylül baskısını da.

Toplum olarak çok çatıştık... Millet olarak bunun acısını dönem dönem hep yaşadık... Bir türlü, dış güçlerin oyunundan kurtulamadık. Ve PKK ile 35 bin can yitirdik. Çok büyük acılar çektik. Bakın, nereden nerelere geldik!

* * *

Kendimi artık deneyimli sayıyorum. Amerika'yı yeniden keşfetmenin álemi yok; bir ülkede demokrasinin kökleşip yerleşmesi örgütlenmeden geçiyor. Ama örgütlenmek; yıkmak, kırıp dökmek değildir. Daha güzeli bulmak, bozulanı da onarmak içindir! Örgütlenmenin ve dayanışmanın başarısı bilim ve fen kadar, sevgi ve saygıdan geçiyor. Bilim, gerçeğin ışığıdır. Önce, aydınlığı arayıp bulmalıyız. Aydınlığın kapısını, sevgi açar. Milenyumda sevgiye sarılalım.

Barış ve kardeşlik için bir olalım, birlik olalım.

Yeni yılınız mutlu, bayramınız kutlu olsun.

Yazarın Tüm Yazıları