İsmet Solak: Halası hakiki...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Cumhuriyet Bayramı'nda görkemli törenler yapılmadı. Ama milletimiz kendi törenlerini kendi düzenleyip, Ata'sına ve laik cumhuriyete sahip çıktı.

Ömrünü Atatürk'ün yoluna adayan Mustafa Kemal Palaoğlu'nun dediği gibi:

‘‘Cumhuriyet'in 76. Yılı kutlu olsun. Aşkolsun bu millete!’’

Geçen hafta Avusturya ve İsviçre'de, ‘‘Cumhuriyet ve Atatürk’’ konulu seri konferanslar verdi. Dönünce NTV'de konuğum, ADD panelinde konuşmacı oldu:

‘‘Atatürk, vatanı ve milleti kurtaran, devlet kuran kahraman. Elbette ve bin defa doğru. Ama vatanı ve milleti kurtarmaktan ne anladığını da tam ve doğru olarak kavramak zorundayız.’’

Atatürk vatanı ve milleti kurtarmaktan ne anlıyordu?

‘‘Anadolu'ya sadece vatanı ve milleti kurtarma azim ve programını değil, bütünlüğü olan bir kurtuluş düşüncesini, cumhuriyet ideolojisini götürdü.’’

İşin özü, Ata'nın dilinden düşürmediği anahtar sözcük'teydi:

‘‘O, halkı aydınlatmak için uğradığı her yerde şu iki sözcüğü söylerdi; halası hakikiye muhtacız. Yani, gerçek kurtuluşa muhtacız.’’

Gerçek kurtuluş nasıl olacaktı?

‘‘Askeri zaferimiz büyük zaferdir. Emperyalist işgallerden vatanımızı temizlemek elbette büyük zaferdir. Ama son zafer değildir. Halası hakikiye, -gerçek kurtuluş- iktisat ve maarif alanında olacaktır.’’

Atatürk'ün çizdiği yolda ekonomi ile milli eğitim ve kültür vardı:

‘‘Bu yüzden Atatürk aydınlatmacılığı, tam bir özgürleştirme devrimidir. İç içe, kol kola girmiş; bireyin ekonomik bağımsızlığı ile bireyin aklını özgür kılmayı amaçlayan bir aydınlatma devrimi...’’

Anadolu'ya götürdüğü aydınlatma işte buydu:

‘‘Laik, tam bağımsızlıkçı ve ulusal egemenlikçi cumhuriyet ideolojisi.’’

Mustafa Kemal, tarihi doğru okuyan bir deha idi:

‘‘Tarih bilinciyle 'gerçek kurtuluş' diyordu. Biliyordu ki, Mondros, taş gibi gökten düşmedi. Mondros'a giden, uzun ve kısa tarih süreçleri vardı.’’

Rahmetli Prof. Tarık Zafer Tunaya hocamız bizleri sık sık uyarırdı:

‘‘Emperyalizm gelmez. Geri kalmışlık onu davet eder ve getirir.’’

Atatürk, bu tarih bilinciyle Mondros'un arkasındaki süreçleri biliyordu. Bağımlılığın, geri kalmışlığın, karanlığın ve bağnazlığın karşısına çıkacak ideolojiyi Anadolu'ya taşımıştı. Palaoğlu, ilginç örnekler de verdi:

‘‘Sıvas'ta İrade-i Milliye, Ankara'ya gelince Hákimiyet-i Milliye adlı iki gazete çıkardı. Kurduğu ve başkanı olduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nden bağımsız, daha öğretici bir dernek kurdurdu; Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti.’’

Cemiyet, o dönemdeki ulaşım zorluklarına rağmen kuş uçmaz kervan geçmez beldelerde de örgütlenmişti. Mustafa Kemal'in Türk kadınına hitabı şöyleydi:

‘‘Geleceğin asri (çağdaş) Türkiye'sinin, asri adımlarını attınız.’’

Cumhuriyet, örgütlü toplumun omuzlarında yükselecekti. Ve Palaoğlu'nun deyimiyle, ‘asla bir şablon cumhuriyet’ olmadı:

‘‘Özgür bir cumhuriyet; tercüme kokmayan, yerli bir cumhuriyet.’’

Numaracı cumhuriyetçiler, bölücüler ve din bezirganları korosu, temcit pilavı gibi, ‘‘Demokrasi yoksa cumhuriyet olur mu?’’ sakızını çiğniyor ya, onlara da İsmet Paşa gibi karşılık verdi: ‘‘Hadi canım siz de!’’

Demokratik cumhuriyet, federal yönetimi çağırır. Cumhuriyetçi demokrasi ise üniter devlete, tam bağımsızlığa ve millet egemenliğine dayanır.

Mustafa Kemal'in Ankara'da halka hitabındaki sözleri de çarpıcıydı:

‘‘Arkadaşlar, müstakil olmalıyız. Dinen de müstakil olmalıyız.’’

Palaoğlu'nun yorumu, halası hakikiye anlamına idi:

‘‘Dinen de müstakil olmak, Arap kültür emparyalizmine kafa tutmaktır.’’



Yazarın Tüm Yazıları