İnciraltı EXPO’nun kanayan yarası..

Haberin Devamı

EXPO 2020 adaylığımız İzmir için çok önemli bir proje. Gerçekleşirse İzmir’in önümüzdeki 20-30 yılını şekillendirebilecek güçte bir proje aslında. İzmir’in dışında ayrıca bir bölge ve Türkiye Projesi olarak da görmemiz gereken bir konu. Bu nedenle hükümetten, yerel yönetimlere kadar birçok kesimi doğrudan ilgilendiriyor. Ama en çok bu şehirde yaşayan halkı ilgilendirmesi gerekiyor. Fakat malesef bu etkiyi bir türlü İzmirlilerde göremiyoruz, yaşayamıyoruz. Ağızdan ağıza dolaşan bir EXPO 2020 konusu var ama İzmirliler’in somut olarak sahip çıktığı bir girişim görülmüyor. Yine işi başkasına delege etmekle meşguller. Tabii bu delegasyonda sorumluluğu yüklenen herkes kendine göre bir hesap içinde olunca istenen sonuçlar kolay kolay ortaya çıkmıyor. İktidar için bu proje önemli. Seçimlerden önce EXPO 2020’yi İzmir’e kazandırmak büyük artı puan getirir. Ama ya kaybedilirse. O zaman suçlayacak birilerinin de olması şart. Aynı gerçek mualefet için de mevcut. Kaldı ki Türkiye’deki mualefet İzmir’de iktidar. EXPO’nun kazanılması yerel yönetimi güçlendirir ama, kaybedilmesi halinde suçun kendisine yıkılması çok can yakıcı olabilir. İşte adaylığımız bu hassas denge içinde gelişiyor.
Türkiye’nin devlet projesinin yeri bile hala sıkıntılı. Hükümet, yerel yönetimler, odalar, dernekler ve konuyla ilgisi olan herkes anlaşıyor, yer konusunda kanun çıkarılıyor. Fakat çıkan kanuna itiraz edenler hemen sıraya giriyor. Bu nasıl işbirliği, nasıl bir uyum; anlaşılması nerede ise imkansız.
Önümüzdeki ay içinde BİA heyeti denetleme için kapımızı bir daha çalacak, ve konu dönüp dolaşıp yine EXPO 2020’nin yapılacağı alana gelecek. Burada kanayan yarayı pansuman ile geçiştirmenin bir yararı olmayacağı kesin. Bir an önce şapkayı koyalım ve bu ameliyatı bitirelim.
Tabii İnciraltı bölgesinde arazisi olanlar bir tarafta yüksek vergi, diğer tarafta mülkleri ucuza almak isteyenler arasında sıkıştıkça sıkışırken; devlerin tepişmesinde ezilmemek için de çok çaba harcıyor.

Haberin Devamı

Pasaport’ta çay içebilmek..

İzmir deniz ile içiçe geçmiş bir şehir.. Deniz, İzmir’e yaslanmış; İzmir’de denizine sarılmış iki sevgili gibi kucaklıyorlar birbirlerini. Yıllarca bu iki sevgiliyi ayırmak için elimizden geleni yaptık. Önce denizi kocaman bir kanalizasyon çukuruna çevirdik. Kale surları gibi settler çektik kıyısına; sanki İzmirliyi denizden kopartmaya, küstürmeye çalışırcasına bir çaba içinde.
Hatamızı anlayınca telafi etmek için dört elle sarıldık. Körfez büyük özveriler ile tekrar yaşama döndürüldü. Kokudan geçilmeyen alüvyon ve kanalizasyon çamuru yığınları; parklara, bahçelere çevrildi.
Şimdi kıyısında oturup sükunetle seyredebileceğimiz, tadına varabileceğimiz bir körfezimiz var.. Ama bir bardak çay içmeyi bile istismar etmek isteyenler malesef bu sükuneti bozuyor. Pasaport İskelesi ile Konak Pier arasındaki kafeteryalar hizmetlerini deniz kenarına kadar taşımayı uygun gördüler. Önceleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan ‘Seyir Terasları’nda yapılan çay sunumu; sonradan deniz kenarına tek bir sıra halinde konulan masalara dönüştü. Masanın yanına bir sıra daha eklendi, arkasından bir sıra daha..
Yol daraldı, önce yaya yolu, sonra bisiklet yolu kapandı ve hizmet neredeyse işgale dönüştü. Kurallar yine hasıraltı edildi, uygulama kişisel tercihlere bırakıldı.
Pasaport’taki seyir teraslarında oturup bir bardak çay içmek tabii hepimizin keyifle yapmak istediği birşey. Fakat bu keyif kamunun hakkına tecavüz ederek, geçişleri engelleyerek yapılmamalı.
Tam iki sevgili buluşturmuşken; biraz daha özen gösterilmesi gerekmez mi?

 

Yazarın Tüm Yazıları