Ilk hayalkırıklığım

Eylül ayında uzun bir eğitim yolculuğuna çıkmaya hazırlanan kızım, arkadaşlarının aksine okumayı öğrenemedi. Beş arkadaşı bülbül gibi okuyormuş.

Çokbilmiş kızım ‘ce, ba, se, la’ diye hecelerken benim sinirim tepeme çıkıyor. İlkhayal kırıklığımı yaşıyorum.

Çocukluğumda ne ailem, ne de öğretmenlerim hafif yumruk yapılmış elleriyle kafamı bir tarafa itip ‘Bu kafayla gidersen zor’ demedi. Teşekkür aldığında ağlayan, hep takdirnamenin peşinde olan biri olarak çocuğum olduğunda da aynı beklentiler içinde olmam sanıyorum normal.

Annem çalıştığı için kardeşimin ve benim veli toplantılarına dayımın eşi giderdi. Her toplantıdan sonra yüzü güler ‘Toplantıda herkes bana baktı. Sizinle gurur duyuyorum’ derdi ama ne yazık ki aynı gururu kızında ve oğlunda yaşayamadı.

Bugün veli toplantılarında öğretmenlerinin Nehir’le ilgili takdir dolu sözleri gururumu okşuyor. Değerlendirme karnelerinin ‘A’ ile dolu olması mutlu ediyor. Ama artık oyun bitti.

Nehir, Eylül’de okullu olacak ve sıkı bir disiplin içinde derslerine odaklanmak zorunda kalacak. Önemli bir sağlık problemi olmadıkça okulu asamayacak.

Eğitim alanında sivil toplum kuruluşları devleti de arkalarına alarak güzel projelere imza atıyor. Okul öncesi eğitimin önemi konusunda herkes hemfikir. Çoğu okul 6 yaş grubunda okuma-yazma öğrenilmesinin zorunlu olmadığını vurgulasa da çoğu okul okuma-yazma çalışmalarına büyük önem veriyor.

El yazısı öğreniyor

Özellikle ikinci dönemde bizim okulda da okuma-yazmaya ağırlık verildi. Hatta ilköğretimde zorluk çekilmesin, o disiplini algılasınlar diye teneffüs saati uygulaması bile yapıldı. Biliyorsunuz bu yıl ilköğretimde müfredat değişiyor. Bazı pilot okullarda yeni müfredat uygulanıyor ama Eylül’den itibaren tüm okullar yeni müfredata geçecek.

70’lerden itibaren yalnızca ‘güzel yazı yazma’ dersinde alıştırmasını yaptığımız el yazısı geri dönüyor. Minik kızım, bazen harflerin birleşme yerlerini soruyor, anında çuvallıyorum. El yazısı alışkanlığı kaçımızda var ki? Okuma konusuna geldiğimizde işte orada durduk. Çünkü Nehir, maşallah okumaya hiç niyetli görünmüyor.

Sınıftan beş arkadaşı yaklaşık bir aydır okumayı söktü ama bizimkinde tık yok. ‘Kızım sen niye okuyamıyorsun?’ diye sorunca ‘ben okumayı öğrenmedim’ diye işin içinden çıkıyor. Sanki öğretmenler öğrettiklerini özellikle bizimkinden saklıyor.

Tövbe tövbe.

Son veli toplantısında sınıf öğretmenimiz okul bitimine kadar çocukların hepsinin okuma-yazma öğreneceğini söyledi.

Ama Nehir’den çok umutlu değilim. Vallahi bazen öyle sinirleniyorum ki, Nehir ‘ce, ca mı, yok bu ge, mi ga mı’ diye sorarken kafasını alıp kitaba yapıştırmak istiyorum. İstiyorum diyorum ama yapmıyorum ki! Hem insanın kendi çocuğuna sinir olma hakkı yok mu? Bir anne olarak ben kızıma sinir olma hakkımı kullanıyorum.

Gözümde mi büyüttüm

Ben Nehir’e başarı beklentimi aşıladığımı düşünüyordum. Hep bunu dile getiriyorum.

Çevresindeki dünyaya hakim olması için fırsatlar yaratıyorum. İlgi alanını gözeterek ona göre kitaplar alıyorum. Görsel ve işitsel olarak iyi olduğunu düşündüğüm için bilgileri her iki duyusuna hitap eden tarzda sunuyorum. Çabasını istikrarlı olarak takdir ediyorum. Başaramadığında nedenlerini söyleyip, başarısızlığıyla yüzleşmesini, bunun üstesinden nasıl gelebileceğini anlatıyorum. Daha ne yapayım?

Sanıyorum ben Nehir’i gözümde fazla büyüttüm. İnsan kendi başına gelmeyince anlamıyormuş. Bu konuda şikayetçi olanlara ‘Çocuğu zorlamayın, demek ki kapasitesi o kadar. Böyle kabul edin’ derdim. Bir de Allah’ın tokadı yok derler. Bakın nasıl çarpıyormuş.

Sanıyorum erken havalandım. Dili bir karış uzun, her konuya bir yorumu var, aynı dili konuşuyoruz diye Nehir’in akademik anlamda da çok başarılı olacağını düşünmüştüm.

Artık emin değilim. Ya dikkatini toplayamıyor, ya okumak ilgisini çekmiyor ya da en iyisi bu cümleyi tamamlamayayım. Bir yıl sonra okumayı söktüğünde ‘Benim için neler yazdın sen öyle’ diye karşıma dikilmesin.

Küçük yaştan itibaren yüksek başarı beklentisi içine girmek ve onu bu strese sokmak istemiyorum. Ama diğerleri okumayı sökmüşken bizimkinin yaya kalmasına içerlemeden de edemiyorum.

Nehir tembel bir öğrenci olursa ikimiz birden yanarız. Ben ona dünyayı dar ederim, o da benden nefret eder.

Aile içi çatışma sanıyorum böyle başlıyor. Benim bildiğim genellikle ergenlik hatta ergenlikten gençliğe geçiş döneminde aile içi çatışmalar yaygın yaşanır. Eğer Nehir, ilkokula başladığında hala okuyamayıp, kelimeleri telaffuz ederken ‘ce, ca, ci’lerse, aile içi çatışmayı yedi yaşında yaşayan aile olarak tarihe geçeriz.

Stres yüklüyoruz

Küçük yaştan itibaren çocuklara yüklediğimiz yüksek başarı beklentisi, özellikle sınav dönemlerinde kaygı artışına neden oluyor. Çocuklar anne-babaların beklentisine karşılık verememe korkusuyla yoğun stres yaşıyor.

Bebeklere tatlı mı tatlı hediyeler

Pembe, mavi, fıstık yeşili, lila ve turuncu renklerinde tasarlanan Divan Bebek Ürünleri, dünyanın en tatlı telaşı için, tatlı önerileri bir araya getiriyor.

Bebekli ve Hayvancıklı serisi bulunan ürünler, kapı süsleri, altın yastıkları, dekoratif kese, külah ve kutularda badem şekerleri, bebekli çikolata ile gofretler, anı kutusu ve albümden oluşuyor.

Birbirinden sevimli figürlerden oluşan bu yeni serileri, Bebek, Elmadağ, Erenköy, Kalamış, Ankara Kızılay, İzmir Alsancak Divan Pastaneleri ve Amerikan Hastanesi Divan Cafeteria’da bulabilirsiniz.

Divan Bebek Ürünleri’nin fiyatı, 3.50 YTL ile 200 YTL arasında değişiyor.

Tatlı telaşlara tatlı öneriler

Ailenize yeni katılan bebeğinizi ziyaret için gelenlere ya da siz bebek görmeye gittiğinizde Divan Pastanelerine uğrayın. Pembe, mavi, fıstık yeşili, lila ve turuncu renklerinde tasarlanan Divan Bebek Ürünleri, dünyanın en tatlı telaşı için, çok tatlı önerileri bir araya getiriyor. Bebekli ve hayvancıklı serisi bulunan Divan Bebek Ürünleri’nde; kapı süsleri, altın yastıkları, dekoratif kese, külah ve kutularda badem şekerleri, bebekli çikolata ile gofretler, anı kutusu ve albümden oluşuyor. Ürünlerin fiyatı, 3.50 YTL ile 200 YTL arasındaki değişiyor.
Yazarın Tüm Yazıları