‘İçindeki vesayetçi’ ortaya çıktı!

HÜKÜMETİN yarı resmi gazetesinin dünkü manşeti şöyleydi: “AK Parti’nin ilk tercihi yüzde beşli sistem”.

Haberin Devamı

Eda Işık’ın haberine göre adını açıklamayan bir AKP yetkilisi, Başbakan Erdoğan’ın aslında dar bölge seçim sisteminden yana olduğunu ama “Türkiye henüz buna hazır görünmediği için” yüzde 5 barajlı ve 5 milletvekilli daraltılmış bölge sistemine sıcak baktığını söylüyor.
Bunu okuyunca “Neden hepimizi seçim sistemine hazırlık kursuna göndermiyorlar” diye düşünmedim değil!
Acaba televizyonlardaki o saçma sapan kamu spotlarının yerine, “seçim sistemlerine hazırlık kursu” mu yayınlansa?
Ya da sınavı kim yapmış da Türkiye’nin daha demokratik bir seçim sistemine hazır olmadığına karar vermiş?
Bir de şunu merak ediyorum tabii: Diyelim ki “hazırlıksız olarak” karşımıza yeni bir seçim sistemi çıktı! Ne yaparız? Üstümüzü başımızı parçalayarak kaçar mıyız?
Yoksa “görmemişin yeni doğan oğluna yaptığı gibi”, sistemin bir yerlerini çekip koparır mıyız?
Bir kez daha görüyoruz ki ne kadar nutuk atarsa atsın, Başbakan da, AKP yöneticileri de aslına bakarsanız “vesayetçi”!
“Bu milletin her şeye layık olduğundan, milletten korkmamak gerektiğinden” filan söz ediyorlar ama sıra “demokrasiye” geldiği zaman kendilerinden öncekilerle aynı ağzı konuşuyorlar: Efendim, Türkiye henüz buna hazır değil!
Hazır olup olmadığına, ne zaman hazır olabileceğine de tabii kendileri karar veriyorlar.
Çünkü onlar, biz sıradan vatandaşlara göre algıları daha açık, eğriyi doğruyu hepimizden iyi bilen, ne zaman terleyip, ne zaman su içebileceğimize bile karar verme hakkını kendilerinde gören üstün insanlar!
Hayat böyle bir şey işte!
İstediğin kadar nutuk at, istediğin kadar Kasımpaşa ağzıyla konuş, “Sizdenim” mesajı vermeye çabala, sonunda Vehbi’nin kerrakesini saklamak mümkün olamıyor.
İçindeki vesayetçi ortaya fırlayıveriyor!

Haberin Devamı

‘Damda gezer miyav der’ açılımı!

BAŞBAKAN ve adamlarının üzerinde tam üç ay kafa patlattıkları “demokratikleşme paketinden” çıkan ileri demokrasi unsurlarından biri de yardım toplanması ile ilgili yasal kısıtlamaların kaldırılması.
Kurban derilerinin toplanmasından tutun, kurban bağışlarına, oradan para yardımı toplamaya kadar her türlü yardım toplama faaliyeti artık “özgürce” yapılabilecek!
Kurban derilerinin zorla THK’ya verdirilmesine ben de karşıydım, önce onu belirtmiş olayım. İbadet için kurban kesen bir insanın onu nasıl dağıtacağına karar verme yetkisi neden devletin olsun?
Böylece isteyen, istediği yere tezgâh kurup yardım toplayabilecek.
Bizim “Müslüman görünümlü avanta tüccarlarının” en iyi bildiği iş de budur zaten.
Cami yaptırma yaşatma derneklerinden toplanan paranın tümü camiler ve ihtiyaçları için harcanmış olsaydı, bazı Müslüman kardeşlerimiz bugün daha fakir olurlardı!
Başbakan paketin bu bölümünü açıklarken ister istemez aklıma Deniz Feneri soygunu geldi!
İnanmış insanların paralarını fakirlere yardım edeceğiz diye söğüşleyip cebe indiren, bununla gemiler alıp televizyonlar kuran, dünyalığı doğrultan çete, hatırlayacaksınız Almanya’da mahkûm olmuştu.
Türkiye’de olayı soruşturan savcıların başına da gelmeyen kalmadı. Üç savcıyı mahkemeye verip hapisle tehdit ettiler.
Yeni savcı bunu görünce ne yaptı, “suç vasfını değiştirdi” ki kendisini de aynı akıbet beklemesin.
Yardım konusunu eski savcının Yargıtay’daki savunmasında söyledikleriyle bitireyim:
“Deniz Feneri’nde büyük hırsızlık olayı yaşandı. Deniz Feneri hırsızları, metreslerini şirket ortağı yaptılar, cinsel istismar için bunu şantaj malzemesi olarak kullandılar. Paralar yoksullara değil, metreslere gitti, zekât hırsızları masum gösterildi. Bunu ancak organizasyonun başındaki hırsızlar imparatoru yapabilir. Bu imparator, hem altında yer alan figüranlarını koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, hukuki zeminde çalışması gereken tüm kurumları kontrol altında tutuyor. Bu amaçla hem delilleri yok ediyor, hem soruşturma savcılarını yakından takip ediyor. Bu işi ancak bu organizasyonun başındaki hırsızlar imparatoru yapabilir. Halk arasında bir tabir vardır, damda gezer, miyav miyav der diye. Hırsızlar imparatorunun kim olduğuna gelince, her şey apaçık ortada. İsme gerek var mı?”

Haberin Devamı

Onun adı Bizans kartalı!

BEN farkında değildim, Beşiktaş’ın sahasının kapattırılması için çıkarılan provokasyon ile ilgili haberleri okurken öğrendim.
Çarşı’ya karşı olan bazı Beşiktaş taraftarları yeni bir grup kurmuşlar, kendilerine de “1453 Kartalları” ismini takmışlar.
1453 tarihini kullandıklarına göre belli ki AKP’ye yakın bir taraftar grubu bunlar.
Ama şöyle bir sorun var ki 1453 tarihinde, Fatih Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde bu kentte bir tek “kartal” sembolü vardı, o da Bizans bayrağındaydı!
Çift başlı kartal, Bizans’ta devletin ve kilisenin tek bedende olduğunu simgelerdi.
Sarı üzerine siyah, çift başlı kartal günümüzde halen Yunan Ortodoks Kilisesi’nin de bayrağıdır.
Benim açımdan sakıncası yok tabii. Benim Yunanistan’da tuttuğum takım olan AEK’nın renkleri ve sembolü de odur.
Ama sanırım bu arkadaşların bununla ilgili ciddi bir sorunu olabilir.
“Patronunuz” sinirlenmeden kendinize seçtiğiniz ismi bir gözden geçirin derim!

Yazarın Tüm Yazıları