Hrant için devlete karşı devlet gerek

Hrant Dink, tutkulu bir Türkiyeli idi. Bir insanın yaşam süresi içinde Türkiye toprağına onun kadar bağlı bir vatansever tanımak neredeyse imkansızdı denebilir.

Haberin Devamı

Ailesinin AİHM’de açtığı davaya Dışişleri mühürlü “Türkiye devlet savunması”nın onun adını bir Neo-Nazi ile karşılaştırmada kullanması ve mealen “Belasını aradı ve buldu, aliesi hiçbir şekilde mağdur değildir” türü bir savunma mimarisi kurmasına söylenecek söz bulmak da neredeyse imkansız.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün AİHM’de “savunma skandalı”na ilişkin olarak “Maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için öldürüldü” ifadesi ve daha da çarpıcısı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Pazar günü Dink dosyasını istettim. Okuyunca dedim ki, ben bunu içime sindiremem. Hrant Dink, bu ülkenin bir aydınıdır, benim de tanıdığım, saygı duyduğum bir inasndı. Bu kişinin ölümüyle ilgili bir mazeret buluyor görüntüsü doğru değil. Ne bir aydın, ne bir bakan olarak ne ben ne de Adalet Bakanı’nın böyle bir şeyi savunuyor olması düşünülemez. Biz devlet olarak gerekli tüm tedbirleri almakla mükellefiz” sözleri.
Davutoğlu, Bakanlığı’nın altında kendi imzası bulunmayan savunmasını öğrendiğinde “çok sıkıldığını”, kendisini “yorgun hissettiğini” söyledikten gayrı “Oruç bile ağır geldi. İfade özgürlüğünde savunma yapmak ruhumu birçok krizden ağır geldi” diye konuşuyor.
Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın ağzından bu sözleri işitmek çok sevindirici ama ne yazık ki, yeterli değil. Dahası, Davutoğlu’nun şu sözleri doğru da değil:
“Dink davasında anlaşma yoluna gitmek olabilir. Savunmayı artık geri çekemeyiz çünkü hukuken o aşama geçmiş. Ama bir formül bulacağız.”
Doğrusunu Avukat Kezban Hatemi şöyle ifade etti: “Bürokratlar kendisini (Ahmet Davutoğlu’nu) yanlış bilgilendiriyorlar sanırım. Bir an önce gerekeni yapmalıdır. Söz konusu savunma derhal geri çekilmeli, bu konuda bir engel yok ve sorumlular hakkında işlem yapılmalıdır.”
***                     ***                    ***
Doğru olmayan asıl önemli yan, Dink ailesiyle uzlaşmaya varmak. Belli ki, iktidar sahipleri Dink ailesini hiç tanımıyorlar. Davutoğlu söz konusu açıklamasında “Genelde AİHM’de ‘dostane çözüm’ (uzlaşma) ve tazminat kararlarını ben imzalıyorum. Bana en ağır gelen imzalar bunlar. Çünkü hem suçu ve hem de ülkenizin bir eksikliğini kabul etmiş oluyorsunuz. İkincisi devletin cebinden para çıkıyor. Hukuk eksiğini devlet kaynağından kapatıyoruz. Bütün dünya önünde de mahkum olmuş oluyorsunuz” diye konuşmuştu.
Hrant Dink’in ailesine yüklü bir para vererek, AİHM’de açılmış bir davanın geri çekileceğini sanıyorsanız, hayal görüyorsunuz ve gerçekten Dink ailesini hiç tanımıyorsunuz demektir.
O aile Hrant’ı geri getirmekten gayrı hiçbir ‘dostane çözüm’e rıza göstermez. Hrant geri getirilemeyeceğine göre, içlerine sinebilecek tek şey, Hrant’ı düştüğü kaldırımdan kaldırmak olacaktır.
Bunun yani “uzlaşma”nın yolunu kardeşi Hosrof Dink açıkladı zaten.
1. Öncelikle Hrant Dink’in TCK’nın 301. maddesinden aldığı cezanın kaldırılması gerekir. Bu olmadan uzlaşma olmaz. Hrant’ın öldürülmeden önce son yaptığı şey AİHM’e gidip 301’den aldığı cezanın haksızlığını, ‘Türk düşmanı’ olmadığını göstermek istiyordu. Bu maddeden mahkumiyet kaldığı sürece Hrant o kaldırımda yatıyor demektir. Yoksa Hrant’ın kaldırımdaki cenazesini nasıl kaldıracağız?
2. Cumhurbaşkanı, kendisine bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirilmelidir.
3. Cinayette ihmalleri olan kamu görevlilerinin yargı önüne çıkarılmasını da uzlaşmanın parçasıdır.
Hrant Dink’in ailesi, “uzlaşma” için Hrant’ın asla ödenemeyecek olan kan bedelini parasal tazminat olarak talep etmiyor; adalet istiyor!
***                             ***                      ***
Bugüne dek ortaya dökülüp saçılan bütün bulgular, Hrant’ı çok “derindeki devlet” falan değil, devletin kendisi tarafından, adeta bilinçli bir “ihmal” yoluyla, devletin güvenlik kurumlarının içinden üreyen bir mekanizma sonucu şimdi sanık konumundaki tetikçiler aracılığıyla öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Sanık, “derin devlet”ten ziyade, hayli “yüzeydeki” devlettir.
Fail o olunca, devlet adına AİHM’e verilen savunma da haliyle öyle oluyor.
Hrant Dink cinayetinin failleri arasında “Ergenekoncu devlet zihniyeti” apaçık sırıtıyor.
2007’den beri –Hrant’ın öldürüldüğü yıl- devlet “iç temizlik”le meşgul. Ergenekon soruşturmasından 12 Eylül’de referanduma sunulacak anayasa değişiklikleriyle, iki gündür HSYK’da tekrar canlanan kriz ve kilitlenmeyle kendini dışa vuran bir “iç temizlik” bu.
İşte bu nedenle, devletin sağlıklı organları yapabileceklerini yapsınlar, örneğin Cumhurbaşkanı DDK’nu çalıştırmalı ve cinayette ihmali olan kamu görevlileri, isimleri ve sıfatları ne olursa olsun, yargı önüne çıkarılmalıdır.
Örneğin, Dışişleri Bakanı, Dışişleri’nin AİHM’deki savunmasını geri çekmelidir. Hrant Dink aklanmalı, o aklanmayı sağlamak için Türk hukuk sistemindeki Ergenekoncu zihniyete cephane sağlayan tüm anti-demokratik hükümler ayıklanmalıdır.
12 Eylül’de “evet” bu yolların açılması için de özellikle önemli. Bütün bu adımlar atılabilsin, Ahmet Davutoğlu da atsın ki, önümüzdeki yıl oruç tutmak ona ağır gelmesin...

Yazarın Tüm Yazıları