Hizmet değil, eziyet

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Akşam saat altı sularında Beşiktaş’tan Taksim’e gidiyoruz. Trafik polisi Akaretler’in başında normal gidiş yolunu kesmiş. Zorunlu olarak bütün araçlar yokuşu tırmanıyor. Ama ne tırmanma! Hepsi tıknefes.

Niye biliyor musunuz?

Çünkü aklıevvel bir yetkili, tam o saatte çöp kamyonlarını yollamış, Valdeçeşmesi civarının çöplerini toplatıyor.

Koca çöp kamyonları da ister istemez trafiği tıkıyor. O dimdik yokuşu çıkabilirsen çık bakalım.

***

Çöp toplamak hiç şüphesiz belediyenin önde gelen görevlerinden biri. Çöpü topluyorlar diye belediyeye kızacak halimiz yok.

Ama şunu vakitlice yapmak o kadar zor mu? Trafiğin en civcivli saatleri mi bu işe uygun?

İstanbul günde yirmi dört saat yaşayan bir kent.

Ancak yirmi dört saati de aynı yoğunlukta yaşadığı söylenemez. Gece yarısı ile sabahın ilk saatleri arası hayatın temposu düşüyor. Yollar boşalıyor.

İşte size çöp toplamak için uygun bir zaman dilimi.

***

Seçimler belediyelere bir kan değişimi sağladı deniyor.

Kan değişimi yetmez. Belediye yöneticilerinin kafalarına akıl da zerketmek lazım galiba.

Yoksa bu aptallıkları nasıl açıklayabiliriz dersiniz?

Sokak dönercisi

İstanbul’un en güzel yanlarından biri, daima sürprizlerle dolu olması.

Bir iş toplantısı için Mecidiyeköy’de bulunuyordum. Öğle saatlerini geçtik. Neredeyse akşamüstü oldu. Karnım iyice acıktı. Evsahibi konumundaki dostumuz Ziya Karataş, 'size yakınlardan bir şeyler sipariş edeyim' dedi. Toplantıda birlikte olduğumuz Sedat Aluf ise değişik bir öneri getirdi. 'Sabret, sana harika bir döner yedireyim' dedi.

Sonunda Sedat Aluf’la Etiler’e gittik. Bebek’ten çıkan yokuşun hemen ilerisinde, cadde üstünde, küçücük bir dükkanın önünde durduk. Biri yönlendirmese, bulunması bir yana, görülmesi bile çok zor bir dükkan. Tabelasında 'Çardak Büfe' diye yazıyor. Döner dışında ufak tefek yiyecekler de satıyorlar. Ama esas oğlan belli ki döner.

O gün sımsıcak, pamuk gibi yumuşacık bir yarım ekmeğin içine cömertçe doldurulmuş ince kesilmiş döneri tadını çıkarta çıkarta yedik. Yanında koca bir bardak da ayran içtik. İyice doyduk. Üstelik bütün bunlar için de son derece makul, herhangi bir dönercidekinden fazla para ödenmediğini fark ettim.

Biz kapının önünde plastik sandalyelere oturmuş kağıda sarılı döner ekmeğimizi yerken çevremizde yolu oraya düşmüş orta halli insanlar, yakındaki işyerlerinin bütçesi pahalı yemeklere elvermeyen az gelirli çalışanları vardı. Biraz sonra ise dükkana pahalı arazi arabaları ile moda dergilerinden fırlamış gibi kızlar, markalı elbiseleriyle dikkatimi çeken genç erkekler geldi. Onlar da büyük bir tevazu ile döner ekmeklerini yiyip ayranlarını içtiler.

Bu arada dönerin biraz yağlı olduğunu söylemeliyim. Ama olsun, böylesi de çok güzel. Yeter ki ipin ucu kaçırılmasın.

Bir de tavsiye: Burada döneri açgözlülük edip yarım ekmek içine sipariş etmemeli. Çünkü döner yağlı olduğu için zamanla donan yağlar hoş olmuyor. En iyisi her zaman nasıl başarılıyorsa taze ve çıtır çıtır olan ekmeklerin dörtte birinin içine konmalı bu leziz döner. Doymazsanız bir ikinci çeyrek ekmek içi döner ısmarlamanıza hiçbir engel yok.

Çardak dönercisini ilk keşfedenin ben olmadığım ortada. Yine de bu hoş sürprizi paylaşmak istedim. Böylesine hoşluklar İstanbul’u yaşamaya değer kılıyor diye düşünüyorum.

Haftasonunda Boğaziçi

Havalar artık iyiden iyiye güzelleşmeye başladı.

Boğaz’ın her iki yakası da, haftasonunu kent içinde geçirmek isteyenler için hoş bir seçenek oluşturuyor.

Geçenlerde bir iş için Bebek’e gitmiştim. Orada yol üzerinde Le Petit Café adlı çok şık, hoş ve zarif bir yolüstü kahvesinde oturdum. Nefis bir kahve içtim. Birlikte olduğum arkadaşımla güzel havadan yararlanarak uzun bir sohbet yaptık.

Bence böyle bir dinlenmeden sonra insan arabasını oralarda uygun bir yere bırakmalı. Denizin iyot kokusunu içine çekerek ve Boğaz’ın karşı kıyısını seyrederek Ortaköy’e kadar uzun bir yürüyüş yapmalı.

Ortaköy Meydanı’ndaki kalabalık bana basıyor. O hengamenin içine girmeyi sevmiyorum. Ama kalabalıktan hoşlananlar elbette yollarını Ortaköy’deki İskele Meydanı’na kadar uzatabilirler.

Benim tercihim ise, eski kömür depolarına varmadan önceki parkın sonunda durmak.

Tam karşıda çok şık bir dondurmacı dükkanı açılmış. Burada Mado’nun lanse ettiği geleneksel Maraş dondurmaları satılıyor. Dükkan şık, ortam hoş. Dondurmalar ise nefis.

Mado’nun yeni yerinde kısa bir soluklanmadan sonra, aynı yolu yine yürüyerek dönmek gerek.

Böyle bir programın çok zevkli olacağını düşündüm.

İlk fırsatta deneyeceğim.

Size de öneririm.

Yazarın Tüm Yazıları