Hey senin haberin yok ama baba oluyorsun!

Bir kadın bir adamla birlikte oluyor. Bir süre sonra anlıyor ki...

Hamile.

Burada, hamile olduğunu öğrendiği anda, şöyle bir tartışma söz konusu:

Bu çocuğu, dünyaya getirme kararını erkekle birlikte mi almalıdır?

Yoksa, bu kararı kendi başına verebilir mi, nasıl istiyorsa öyle davranmakta serbest midir?

*

Bence değildir.

Böyle bir hakkı yoktur.

Bu karar, birlikte alınmalıdır.

Çünkü bu, iki kişinin taşıyacağı bir sorumluluktur.

Ve erkek tarafının, "Ben istemiyorum/ baba olmayı düşünmüyorum/ kendimi hazır hissetmiyorum" deme hakkı vardır.

Olmalıdır.

Bu durumda kadın, "N’apalım? Oldu bir kere. Bu senin de sorumluluğun. O zaman yatmasaydın benimle" deme hakkı yoktur.

Neden?

Çünkü adam herhalde tek başına değildi "olay yerinde", "suç mahalli"nde.

Tek başınıza seks yapıp, hamile kalamazsınız.

İki tarafın rızası olmadığında tecavüze girer ki, o başka bir davanın konusudur.

Demek ki kadın, bu çocuğu babasıyla birlikte büyütmeyi düşünüyorsa, babanın rızasına başvurmak zorundadır.

Kimse rızası dışında herhangi bir eyleme zorlanamaz.

Bir kadının tecavüze uğraması ne kadar facia bir şeyse, bir erkeğin rızası olmadan babalığı kabullenmeye zorlanması da bence öyle...

Zaten zorla da kimse baba yapılamıyor. Babalığı kabullense bile, fiilen bir babanın yapması gerekenlerden kaçınabilir.

Yani zorla güzellik bir yere kadar.

*

Mesela ben ikinci çocuğu istiyorum.

Çünkü babası ve kızım, hayatım boyunca başıma gelen en iyi iki şey.

Ve ben o büyülü yolculuğa bir daha çıkmak istiyorum.

Hayatta en çok istediğin şey ne deseniz bu derim; tekrar hamile olmak, doğurmak, bebeğim için geceleri kalkmak, emzirmek, ikisinin birlikte büyümesini görmek, onlara hayatı öğretmek, onlardan hayatı öğrenmek.

Ama sevgilim istemiyor.

Çevredeki pek çok insan, "Boş ver sen, çocuk annenindir. Arayı çok açma. Hemen bir tane daha yap. Nasıl olsa, olunca bir şey demez..." diyor.

Belki demez.

Belki ben yırtarım, ikinci çocuğu da aradan çıkartırım.

Ama benim onun rızası olmadan, onu punduna getirip hamile kalmam doğru bir şey mi?

Bir erkeği kandırarak, çocuk sahibi olmak...

Ki biz kadınların böyle bir yeteneği var...

Ama bu, erkeklerin haklarını hiçe saymak değil mi?

"Yaparım, doğururum, önüne koyarım. O da o çocuğa bakmak zorundadır..."

İyi ama bunun bedelini de çocuk ödüyor.

Ne kadın, ne adam...

En çok çocuk.

O, hiçbir suçu olmayan çocuk.

Gördünüz Emrah olayında, dava dokuz yıl sürdü ve bütün bedeli ne anne ne baba, o çocuk ödedi.

Son kararla, Emrah yenik bir baba.

Anne, muzaffer bir komutan.

Peki o çocuğun, bu intikam olayıyla bir ilgisi var mı?

O, ne hissediyor diye merak eden var mı?

O, bütün bu olan bitenden nasıl etkilendi diye soran var mı?

*

Yani biz kadınlar, bu doğurganlık kabiliyetimizi zaman zaman kötüye kullanabiliyoruz.

Tabiat, bize böyle bir imkan sunmuş.

Bir kadın, bir erkeği tuzağa düşürerek çocuk sahibi olabilir.

Sonra da o çocuğu doğurur, adamın önüne koyabilir.

"Hadi bize bak" diyebilir.

Onun arzusunun hilafına.

Sizce, bu adil mi?

Evet, çocuğunu tanımayan adamı ahlaken yanlış buluyoruz.

Evet, "Bunları o kadınla birlikte olmadan önce düşünseydin" diyoruz.

Peki ya...

Kadına hiçbir şey demeyecek miyiz?

*

Bence demeliyiz.

Eğer o kadın, "Ne olursa olsun ben bu çocuğu dünyaya getireceğim, bedelini ödeyeceğim" diyorsa.

Bu kadar gözü karaysa...

Bu kadar cesursa...

Tamam. Söylenecek bir şey yok.

Doğur o zaman. Ama bütün sorumluluğunu da üzerine al. Bir başkasından, özellikle de o çocuğun babasından maddi, manevi bir şey bekleme...

Anneler korkmaz

Mine gitti, İstanbul’da.

Sevgilim İran’da.

Koca evde Alya ile ikimiz yalnızız.

Alya uyuyor.

Yok canım, ben korkmam. Neden korkacağım ki? Karanlıktan mı? Çocuk muyum ben. Ruhlardan mı? Kazık kadarım ben. Hem anne oldum. Daha ne olsun? 82 santim boyunda, 13 kilo 400 gram bir kızım var benim. Böyle ufak tefek "efek"lere pabuç bırakacak halim mi var?

*

Ama nedendir bilemiyorum şu rüzgargülü sinirimi bozuyor.

Dışarıdan çin çin sesi geliyor, hayalimde başka bir şeye dönüşüyor.

Biraz evvel başlayan sebepsiz çöl meltemi de bana düşman.

Sesler ve gölgeler yaratarak, sinir uçlarımla oynuyor.

Ama bu yüzden mi huzursuzum tam bilemiyorum.

Çünkü aynı anda çalışma masamdaki lamba da göz kırpmaya başlıyor, yanıyor, sönüyor, yanıyor, sönüyor. Sinir sistemim üzerine oynuyor. Tabii son derece normal bir lamba olarak gevşemiş de olabilir.

Hey o ses de ne! Nereden geliyor? Evde biri mi var? Yoksa, biri elinde fener, ayak parmaklarının üzerine basarak mı dolaşıyor? Mazoşist bir cesaretle, sese doğru gidince, buzdolabından geldiğini anlıyorum.

Bu ev niye bu kadar sessiz ve bu kadar çok sesli?

Klimadan çıkan ses, kesik çığlıklar atan bir kadın sesini andırıyor.

Bulaşık makinesinden çıkan ses daha ziyade, homurdanan bir erkek.

Hah bir bu eksikti!

Kütüphaneden gelen ses de irkiltici. Bütün gün diğer kitapların yanında uslu uslu duran kalınca kitaplardan bir tanesi kendini yere atmış meğer. Gecenin o saatinde, dışarıdan bir kuvvet uygulanmadan cansız bir varlığın yere düşmesi insanın kafasını daha çok kurcalıyor.

Ben öyle ruhlara, bedensiz varlıklara yüz vermem ama...

Yanıp sönen ampul, rüzgargülü, düşen kitap...

Amaaan Ayşe saçmalama.

Hadi git uyu.

*



Merdivenleri çıkıyorum.

Arkama bakmıyorum.

"Dur Alya’ma bir bakayım, yatmadan" diyorum.

Nasıl da güzel uyuyor. Mışıl mışıl. Sarı lüleleri, beyaz çarşafın üzerinde, bir bacağını karnına çekmiş, bir bacağı serbest; kendinden geçmiş; benim sevgilim, onun babası gibi uyuyor.

İnanmıyorum, bunu nasıl becerdin!

Sağ elinde diş fırçasını tutuyor.

Uyuturken fark etmemişim, avucunda saklamış, dur alayım onu...

Eveeeet, şimdi uyuma zamanı.

*

Kurulmuş saat gibi uyanıyorum.

Gözlerim açık bekliyorum.

"Alya" diyorum içimden.

"Şimdi ağlayacak."

Hissediyorum.

Bütün anneler gibi.

Zaman zaman sevgilim buna tanık oluyor ve "İnanamıyorum" diyor.

Çünkü gerçekten ben bunu söyledikten birkaç saniye sonra, Alya ağlamaya başlıyor.

Çocuk göz kapağını oynatsa, hissedeceğim.

İşte yine aynı şey oluyor.

"Anneeeeeeeey" diye bağırıyor.

Bu çağrıyı duyar duymaz, korkan Ayşe’yi yatakta bırakıyorum.

Göğsümde "He Man" yazıyor.

Ben şimdi korkusuz anneyim.

Karanlıklara dalıyorum.

Ve çocuğumun yanına geliyorum.

Yatağa oturmuş, ağlıyor.

"Gel bir tanem" diyorum, onu kucağıma alıyorum.

Onu şimdi dünyadaki bütün kötülüklerden koruyacak güce sahibim.

Kollarımda sallıyorum, tekrar uykuya dalıyor.

Usulca yatağına yatırıyorum.

*

Odama gitmek üzere döndüğümde...

Birden yine insanın hayal gücünü zorlayan o karanlıkla karşı karşıya kalakalıyorum.

Alya’nın oyuncakları, bebekleri, kaplanları, kuşları, yeni aldığımız mavi yarasa...

Gölge oyunlarıyla üzerime üzerime gelmeye başlıyor yeniden.

Arkama bile bakmadan koşup, yatağıma atlayıp, yorganı başımın üzerine çekiyorum!
Yazarın Tüm Yazıları