Hasan Cemal’den demokrasi uyarısı

Bazılarımız kızabilir, bazılarımız farklı yorumlayabilir, ancak Milliyet yazarı Hasan Cemal’in, Genelkurmay Başkanı Org. Özkök’ün içeriğini değil, böyle bir konuşma yapmış olmasını eleştiren yazısı bir demokrasi anıtıdır. Aynen katılıyor ve destekliyorum.

Milliyet yazarı Hasan Cemal’in dünkü yazısı bir demokrasi anıtıydı. Çok az kişinin gösterebileceği bir cesaret ve vatanseverlik örneğiydi.

Biliyorum bazılarımız bu yaklaşımı tepkiyle karşılayacak, kimi AKP yardakçılığı, kimi asker düşmanlığı olarak niteleyecektir. Ancak Cemal bu yazısıyla hepimize demokrasi dersi vermiştir. Çağa uymuş, ülkesini 1 inci lige çıkarmaya çalışan, dürüst bir gazetecilik gösterisidir. Bu konuda başka yazarlarımız da kuşku, kaygı ve eleştirisel yaklaşım sergilemişlerdir. Ancak Hasan Cemal çok açık, seçik net bir şekilde tutumunu ortaya koymuştur.

Bir çoğumuz “ne olur ne olmaz, Asker’i kızdırmayalım” deyip sipere yatarken, Hasan Cemal öne çıkmış ve “Hayır Paşam, siyaset sizin işiniz değildir” demiştir. Oysa istese o da sipere yatar ve havaya göre ilerde tutum alırdı.

Cemal, Org. Özkök’ün söylediklerine, yaptığı değerlendirmelere itiraz etmiyor. Konuşmanın şekline ve yapılmış olmasına karşı çıkıyor.

“… Bir Genelkurmay Başkanı tarafından kamuoyu önünde yapılmış olan 45 sayfalık böyle bir konuşma için benim yorumum üç sözcüklü: Siyasal alana müdahaledir!
Onun için de yanlış buldum. Demokratik rejimlerde silahlı kuvvetler, devlet içinde devlet gibi davranmaz, davranamaz. Demokratik rejimlerde silahlı kuvvetler, bir siyasal partiymiş gibi davranmaz, davranamaz. Demokratik rejimlerde silahlı kuvvetler, siyasal alana bu kadar ayrıntısıyla girmez, giremez. Olağan değildir bu. Rejimi istikrarsız kılar.

Sivil-asker ilişkilerinden kaynaklanan bu istikrarsızlık, en başta ekonomi olmak üzere yaşamın birçok alanını zehirler. Siyaseti rayından çıkarıcı sonuçlar gündeme gelebilir…”

Cemal’in bu değerlendirmesine aynen katılıyorum.

* * *

RAUF DENKTAŞ’A TEŞEKKÜR BORÇLUYUZ

Bizim, KKTC eski Cumhurbaşkanı sevgili Rauf Denktaş ile sevgi ve kavga karışımı bir ilişkimiz vardır. Bir dönemler aynı görüşleri paylaştık, omuz omuza mücadele ettik. Bir dönem oldu, görüşlerimiz değişti, birbirimize ters düştük ve karşışıklı amansız bir eleştiri kampanyası açtık. Ben O’nu “Kıbrıs Türk toplumunu, Rumlarla birlikte AB’ye sokturacak tarihi bir fırsatı kaçırmakla” suçladım, O da beni “Kıbrıs davasına ihanetle” suçladı. Rauf Denktaş’ın ters tarafına düşmenin, onun karşısına çıkmanın ne denli tehlikeli olduğunu bilenlerdenimdir. Ancak karşılıklı sevgimiz hiçbir zaman eksilmedi. En sert günlerde dahi birbirimizi sevdik, saydık.

50 yıl süreyle -doğru veya yanlış- bir davaya sahip çıkabilmenin ve bu uğurda dört cephede savaşmanın ne demek olduğunu en iyi Rauf bey bilir.

Önce kendi toplumu içinde mücadele etti. İhanetlere de uğradı, sırtından bıçıklayanları da gördü.

Diğer cephesi Türkiye’deydi.

Türkiye’ye toz kondurmadı. Son dakikaya kadar, Türkiye ne istediyse onu yaptı. Bir gözü Genelkurmay’da, öbür gözü de sivil hükümetteydi. Hükümetle, Asker aynı görüştelerse, sorgusuz sualsiz Ankara’dan gelen ricalara uyar; eğer ikisi arasında görüş farkı doğarsa, son dakikaya kadar bekler ve hangisi daha dişli çıkarsa, onun yanında yer alırdı. Ankara, olmadık zamanlarda olmadık isteklerle ortaya çıktı. Denktaş’ı çok güç durumlarda bıraktı. Anavatanın çıkarlarını KKTC’nin önünde tuttu. Zamanında, Denktaş’ı ve mücadele arkadaşlarını aforoz dahi etti. Rauf bey yılmadı, alınmadı, kızmadı ve Ankara’nın sözünden çıkmadı.

Üçüncü cephesi, Rumlar ve Atina oldu. Oradan gelen mesajları, politik tuzakları sürekli izledi ve Ankara’yı uyardı.

Dördüncü cephe ise, Uluslararası kamuoyu oldu.

1974 sonrasında belki daha kolaydı, ancak son yıllarda pek başa çıkamadı. Barışı engelleyen insan damgasını yedi ve kurtulamadı. Aslında, son üç yıldır bu rolü de bilerek oynadı.

RAUF BEYİ, HEP İYİ ANMAK İSTERİZ

Rauf Denktaş, Annan planını engellemese, Kopenhag, hemen ardından Lahey’de gelen altın fırsatı kaçırmasa, bugün hala Cumhurbaşkanlığı köşkünde oturuyor ve Avrupa Birliğine Türk varlığını sokmanın keyfini yaşıyor olacaktı.

Olmadı, ne yapalım. İlerdeki kuşaklar belki onun sık sık kulaklarını çınlatacaklar ve “Ah baba, neden bizi geride bıraktın? Neden Rumlara bu olanağı sağladın?” diyeceklerdir. Ancak, artık eski defterleri kapatalım.

Rauf Denktaş bundan sonra köşesine çekilmeyecektir. Ayrıca çekilmemeli ve deneyimleriyle herkese yardımcı olmalıdır.

Buna karşılık, bizim görmek istemediğimiz veya tercih etmeyeceğimiz, Rauf Denktaş’ın bundan sonra bir “huysuz ihtiyar” olması, Ada’da ve Türkiye’de kendi gibi düşünenleri örgütlemeye çalışıp, bir cephe kurması, kampanyalar açmasıdır.

Tarihin akışını kimse engelleyemez.

Churchill bile, 2 inci Dünya Savaşını kazanıp omuzlarda taşındıktan kısa bir süre sonra, iktidarını kaybedivermişti.

Bugünkü Kıbrıs, artık dünkü Kıbrıs değildir. Türk toplumu da, Türkiye’de aynı değillerdir. Koşullar değişmiş, düşünceler farklılaşmıştır. Dünya değişmektedir.

Bizim kuşağımız, kavga eden yaşlı bir Denktaş değil, akil adam Denktaş’ı görmek istiyor.

Hangi yolu seçerse seçsin, Rauf bey’e hepimizin büyük bir teşekkür borcu var. Farklı düşünse dahi, bizim gibi o da kendi toplumunun çıkarları için mücadele etmiştir.

Güler yüzüyle, esprileriyle Denktaş beyi çok arayacağız ve onu hep kalbimizde taşıyacağız. Görüşlerini alacağız, değerlendireceğiz, büyük olasılıkla bu görüşleri benimsemeyeceğiz, ancak yine de Rauf beyi hep seveceğiz.

DEVLET, AVCILAR’DA YENİLDİ...

“Nerede bu Devlet”

Orhan Pamuk’un söylediklerine tepki göstermek için kitaplarını toplatan kaymakam hala görevinde duruyor.

“Nerede bu Devlet”

Bildiri yayınlamak istedikleri için linç edilme tehlikesiyle karşılaşan gençler kamuoyunu tahrik ettiklerinden dolayı tutuklanıyorlar.

Devlet, gücünü göstermek için kadınları dövmesini biliyor...

Devlet, hazine arazisi üzerine kaçak inşaat yapanlara elektrik, su veriyor. Hatta sağlık ocağı dahi yapıyor. Sonra, zabıtalarını gönderip, yapılırken göz yumduğu binaları yıkmaya kalkıyor, ancak başaramıyor.

Devlet geçen hafta Avcılar’da, 15 kaçak binayı yıkamadı. Hemde ikinci defa denemesine rağmen, ikibin mahallelinin karşı çıkmasına boyun eğdi.

Gösterici döven, sesini duyurmak isteyenleri koruyamayan, kaba kuvvet karşısında gerileyen bir Devlet istemiyoruz. Tam aksine, yasaları uygulayan, temel özgürlükleri kollayan bir Devlet istiyoruz.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ SINIFTA KALDI...

Geçen hafta Kocaeli Üniversitesinde bir olay yaşandı. Uluslararası İlişkiler Klübünün davetlisi olarak, İletişim Fakültesinde “terör” ile ilgili bir konferans vermek üzere gelen Amerikalı Andrew Nicos Pratt, bir grup öğrencinin saldırısına uğramış.

Üniversitelerde, protestolara, engellenen konuşmalara hep rastlanır. Sadece bizde değil, bütün dünya için geçerli bir kuraldır.

Ancak, farklı bir görüş susturulmaz. Hele yumurta yağmuruna tutulmaz. Konuşmacının sözleri sizi ne kadar rahatsız ederse etsin, yine de dinlemek zorundasınızdır.

Bizim Üniversitelerimizde çok iyi bilinen, marjinal bir partinin yandaşı gruplar vardır. Olayların çoğunu, bu aynı gençler çıkarırlar.

Avrupaya karşıdırlar. Amerikadan nefret ederler. Çağdışı bir Ulusalcılık yaparlar ve Üniversitelerimizde bu şirretlik karşısında nedense korkup susarlar.

Hayır, bu kaba kuvvete artık dur demelidir. Görüşlerini açıklasınlar, kimsenin itirazı olamaz. Ancak toplantıları bozmaya, davetlileri susturmaya, insanlara hücum etmeye hakları olmamalıdır. Üniversiteler, bu konuda artık sessizliklerini bozmalılar.

AYAĞINDA KUNDURA’YI BİR DE KÜRTÇE DİNLEYİN

Nilüfer Akbal "Şewa" adlı yeni albümüyle farklı dilleri ve renkli coğrafyaları birleştiriyor. Bir önceki albümü "Ray'e" ile müzikal bir dönüşüm yaşayan Nilüfer Akbal, yeni çıkardığı albümünde farklı tınıları kullanıyor, müzikalite ve sound olarak geniş bir kesimi kucaklıyor. Dünyadaki güncel müzik anlayışlarının modern altyapılarla birleştiği albümde, üçü remix olmak üzere 16 çalışma var. Sözleri Nilüfer Akbal'ın kendisine; besteleri ise Ayhan Evci'ye ait "Şewa", "Yanarız Ha", "Yar" ve "Beto" dışında, albümünde "Na Bejim", "Nasta Asta", "Mim Xem Derya", "Gorani Buhari" ve 70'li yıllarda İbrahim Tatlıses'in tanınmasını sağlayan "Ayağında Kundura"nın orijinal Kürtçesi bulunuyor. Türkiye'de yıllardır "Ada Sahilleri" adı ile bilinen şarkı da, orijinal hali olan Soranca ve son iki kıtasında Arapça olmak üzere albümdeki yerini almış. Tüm düzenlemeleri ve prodüksiyonu Ayhan Evci tarafından gerçekleştirilen albümün yapım şirketi ise, Stardium.

* * *
AKLIMDA KALANLAR

Saffet Ulusoy 75 yıllık hayat, 60 yıllık iş yaşamının tüm anılarını kitaplaştırmış. Adı “Aklımda Kalanlar”. “Benden geriye yalnızca servetimi bırakmak istemiyorum” diyerek 14-15 yıl önce kolları sıvamış. İlker Altun ile omuz omuza vermişler, bu kitabı birlikte derlemişler. Ellerine sağlık çok da güzel olmuş. Samimiyetle, dürüstçe ve açıkça bütün tecrübelerini aktarmış. İstemiş ki kendisine özenen, başarı kovalayan insanlar başarının tanımını doğru yapsın. Kitapta Saffet Ulusoy’un yolculuğu kadar Türkiye’nin katettiği yollar da var. Başarı para kazanmaksa bunun yolları da bu kitapta var... Anılar, fotoğraflar, 75 yıllık bir yaşamdan altın öğütler hepsi bu kitapta... Sakın kaçırmayın... (Kitabın satış gelirleri Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlanacak- Ayberg yayıncılık 0212 217 49 59)

* * *

KIBRIS NEDEN BİRLEŞEMEDİ?

Niyazi Kızılyürek 54 yaşında Kıbrıs’lı bir Türk bilim adamı. Sayısız makaleleri ve kitapları var. Özelliği, Ada 1974’te ikiye bölündükten sonra Güney ıbrıs’a geçip, Kıbrıs Üniversitesinin Türkoloji bölümünde ders vermeye başlaması. Bundan dolayı, fanatik Türkler tarafından vatan haini olarak görüldü. Zor dönemler geçirdi, ancak ısrar etti. Hem Türk, hem de Rumların tutkularını içlerinde yaşayarak gördü. Kıbrıs’ın hem Türk, hem de Rum Milliyetçiliğinin tutsağı olduğunu bizzat gözlemledi.

Bu kitap (Doğmamış Bir Devletin Tarihi- Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti) Kıbrıs’ın neden birleşemediğini, daha doğrusu neden birleşemeyeceğini anlatıyor.

İletişim yayınlarının (0212 516 22 60-61) çıkardığı bu kitabı, Kıbrıs’ta gerçekten ne olduğunu merak edenlere tavsiye ederim. Kızılyürek’in saptamaları son derece net ve çarpıçı.

Yazarın Tüm Yazıları