Hadi Uluengin: Şaron'la şalom olur?






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

İNTERNET sağolsun, bugün gerçekleşecek başbakanlık seçimleri arifesinde son durum nedir diye dün sabah erkenden İsrail gazetelerini taradım. ‘Ma’ariv', ‘Jerusalem Post’ ve ‘Yediot Aharonot’daki sondajlar sırasıyla Ariel Şaron için yüzde 51, yüzde 50 ve yüzde 56; Yehud Barak için ise yüzde 34, yüzde 30 ve yüzde 35 öngörüyordu. Breh, breh, breh !..

Belli ki, ‘kasaplık’ kariyerine daha 1953 yılında Kibiya köylülerini katlederek başlayan; bunu 1982 Lübnan'ındaki Sabra ve Şatila katliamlarıyla ‘taçlandıran’ (!); nihayetinde de, son Kubbetü's Sahra ‘ziyaretiyle’ (!) yeni bir ‘intifada’ isyanına yol açan yetmişlik sabık asker malı çoktan götürmüş.

Heyhat, mucize olmadığı takdirde, yarın sabahtan itibaren, en kötü sicilli ve en eski sabıkalı İsrail politikacısını Yahudi devletinin başında göreceğiz.

Allah Ortadoğu halklarının sonunu hayır eyleye...

* * *

HER şeyden önce şunu saptayalım: Şaron'un neredeyse kesinleşmiş zaferinden esas sorumlu olan şahıs, O'nun bugünkü rakibi Ehud Barak'tır !

Çünkü, barış hedefini programının en başına koyduğu için Davudi yıldızlı ülkenin tarihinde az raslanan bir destekle lider koltuğuna oturan Barak, 1999'dan beri hayata geçirdiği bütün siyasetlerde inanılmaz zigzaglar çizdi.

Hem Clinton'un ‘koltuğu altında’ Arafat'la gerçekleştirdiği müzakerelerde, hem de bu müzakereleri kaçınılmaz olarak etkileyen dahili uygulamalarda, kısacık bir zaman süresi içinde, yüz seksen derece değişik tutumlar takındı.

Bu yalpalamalar ve ‘intifada’nın yükselmesi ise İsrail kamuoyunda meşru ve hayati bir refleks oluşturan ‘varlığımızı kim garantileyecek’ sorusunu öyle bir raddeye ulaştırdı ki, en ‘güvercin’ler bile Ehud Barak'tan ümidi kesti.

Öte yandan, Kudüs konusunda epey mesafe alınmış olmasına rağmen ABD'deki pazarlık sırasında ‘azamiyetçi’ bir tutum takınan ve hiçbir İsrail hükümetinin kabul edemeyeceği Filistinli mültecilerin kitlesel dönüşü talebinden caymayan Yaser Arafat da dolaylı yönden Ariel Şaron'un ekmeğine yağ sürdü.

Hem kendi kamuoyunun ‘sol’ (!) baskısı altında manevra marjı sınırlanan, hem de yolsuzluk ve kayırma şampiyonu FKÖ yönetimine Filistinlilerin duyduğu öfkeyi ‘şahin’ retorikle unutturmaya çalışan Arafat, yukarıdaki tutumuyla ‘Beyrut kasabı’nın İsrail'de puan toplamasına ayrıyeten hizmet etmiş oldu.

* * *

FAKAT şimdilerde, Cezayir'in bağımsızlığını reddeden ‘aşırılar’ sayesinde iktidara gelmesine rağmen onlara ‘ihanet ederek’ Fransa'yı Magrip kolonisinden geri çeken Charles de Gaulle'yle Ariel Şaron arasında paralellik kuruluyor.

Garip bir benzetmeyle ‘Şaron İsrail’in de Gaulle'si olabilir' deniliyor.

Zaten, İbranicede barış anlamına ‘şalom’ sözcüğüyle kelime oyunu yapan Likud önderi de seçim kampanyası sırasında ‘Şaron’la şalom' şiarını kullandı.

Üstelik, yarı aslan, yarı melek kesilerek, ‘ben Arapları tanırım, Araplar da beni... Evet dedim mi evet, hayır dedim mi hayır, Barak gibi zigzag çizmeyeceğimden Filistinlerle barışı ancak ben yaparım’ diye konuşuyor.

Bazı gözlemciler de eski tedhişçi Menahem Begin'in Mısır'la normalleşmeyi sağlayan lider olduğunu hatırlayarak yukarıdaki hipoteze sıcak bakıyorlar.

İnşallah yanılıyorumdur ama, bu mantık beni hiç mi hiç ikna etmiyor.

Genel olarak Arap aleminin, özel olarak da Filistinlilerin en çok nefret ettiği bir şahıs İsrail başbakanı olduğunda acaba hangi sihirli değnek durumu değiştirecek ? Ne tür bir mucize gerçekleşecek de, sınırları hep genişletmek stratejini benimsemiş Ariel Şaron aniden ilhakçılıktan vaz geçecek ?

Barak'ın nispeten ‘geniş’ (!) açılımlarıyla bile yetinmeyen Arafat nasıl olacak da yeni Tel Aviv liderinin ‘bahşedeceği’ kırıntıları kabullenecek ?

Dediğim gibi, benim aklım yukarıdaki iyimser yaklaşıma hiç yatmıyor...

Neyse, önce bugünkü seçim sonuçlarını bekleyelim, sonra da peygamberler diyarı Ortadoğu'da yeni bir mucizenin gerçekleşmesi için dua edelim...

Yazarın Tüm Yazıları