Hadi Uluengin: Kohl'le avukatlık

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ne zaman ki Alman siyaset sınıfıyla ilgili bir ‘vukuat’ gazete manşetlerine çıkar, benim de aklıma derhal Büyük Henrich Böll'ün ölmeden hemen önce kaleme aldığı ‘Nehir Manzarası Önünde Kadınlar’ romanı gelir.

Kitap, Federal Cumhuriyet Bonn'da kurulur kurulmaz iş çevreleriyle yekpare bir bütün oluşturmuş olan Sosyal-Hıristiyan politika esnafını anlatır.

Malum, Kohl olayı artık ‘vukuatlık’tan da çıkıp şimdi müthiş bir skandala dönüştü ya, ben tabii ki yine Böll'ün romanını hatırladım.

Baksanıza, CDU'nun kaderine çeyrek yüzyıl müddetle hükmeden sabık Şansölye hem parti kasasını doldurmak için yukarıdaki iş çevrelerinden düzenli rüşvet almış, hem de seçim kampanyası harcamalarında eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın kendisine el altından aktardığı parayı kullanmış.

Bu son iddia henüz ispatlanmadı, fakat ben Helmut Kohl'un tarihte Almanya' ya daima hasım olmuş bir ülkenin lideri; üstelik, ona zıt bir politik kutbun temsilcisi tarafından finanse edilmiş olduğuna da inanıyorum...

* * *

EVET, ayrı familyaya mensuptular ama Mitterrand ve Kohl arasında muazzam benzerlikler vardı ! En önce, her ikisi de ‘pederşahi’ kimlik sergiliyorlardı.

Fransız önder işi kendisine ‘Tanrı’ dedirtecek raddeye vardırmıştı.

‘Büyüklük deliliği’ hastalığından muzdaripti ve özellikle partisini kadife eldiven içinde demir yumruk indiren bir ‘otokrat’ olarak yönetti.

Aynı şey Cermen başbakan için de geçerliydi. Kohl CDU'yu daima kendi öz çiftliği olarak gördü ve bir eşraf tavrı sergiledi. Almanya'ları birleştirmek azmi ve bunun gerçekleşmesi de O'nu Mitterrand kadar ‘büyüklük delisi’ yaptı.

Bunlar iki kişiliğin de olumsuz ve itici yönlerini oluşturuyordu.

* * *

FAKAT esas önemli olan ve onları tekrar buluşturan hayati unsur şuydu:

Paris ve Bonn liderleri son çeyrek yüzyılda Yaşlı Kıta'nın yetiştirdiği devlet adamları içinde en derin vizyon ve ütopyaya sahip olan emsalsiz şahsiyetlerdi. Başka hiç kimse onların eline su dökecek gradoyu tutturamadı.

Eğer Duvar'ın çöküşünden sonra bugün Doğu ve Batı yekpare gövdede bütünlük sağlayabildiyse; eğer, artık birbirlerine husumet beslemeyen Fransa ve Almanya Avrupa'da ana motor olmak işlevini üstlenebildiyse; eğer, söz konusu Avrupa tek para birimi ‘euro’dan müşterek askeri kuvvet ‘avrokol’a kadar fiili bir varlık kazabildiyse, hiç şüphesiz bunları iki dev öndere borçluyuz.

Kesin vurgulayabiliriz ki, François Mitterrand eski rakibi de Gaulle'nin; Helmut Kohl ise ilk Federal Şansölye Adenauer'in mirasını sahiplendiler.

Ve, onların bu barış ve özgürlük mirasını katmer katmer zenginleştirdiler.

* * *

DOLAYISIYLA, sizi şoke edecek bile olsam işte açık açık söylüyorum:

Siyaset ahlakı ve demokrasi etiği bab'ında getirilen tüm eleştilere yerden göğe kadar hak vermeme rağmen ‘realpolitik’ açıdan baktığımda, doğrusu ben ne Paris, ne de Bonn yöneticisine kızamıyorum. Onlara hoşgörüyle yaklaşıyorum.

Çünkü, maazallah Duvar'ın yıkılışından sonraki ilk seçimleri hem ulus dinamiğini ıskalayan, hem de gerçekleşebilir bir Avrupa perspektifi çizemeyen SPD sosyal demokratları kazanmış olsaydı, yandı gülüm keten helva, bugün somutlaşmakta olan AB ütopyasının üzerine soğuk su içmek gerekecekti.

Tamam kitabi kurala uymuyor fakat bana kalırsa şükür, işte Mitterrand yine akıllı davranmış ve Kohl'ün cebine seferberlik harçlığı koyarak, ortak değer paylaştığı Şansölye'nin oy sandığından başarıyla çıkmasına yardım etmiş.

Bu, benim indimde François Mitterand'ın ve Helmut Kohl'ün emsalsiz lider yeteneklerine ve muazzam başarı grafiklerine zerre kadar gölge düşürmüyor.

Doğru, Bonn'da akan Ren'in ve Paris'te akan Sen'in ‘Nehir Manzarası Önünde Kadınlar’ var ama eh n'apalım, malum kadı kızında da her zaman kusur var...

Yazarın Tüm Yazıları