Hadi Uluengin: Irak, ABD ve biz






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

SİZ şu talihsizliğe bakın, MGK kırk yılda bir aslı görevi olan bir konuyu, yani ABD'nin Irak politikasını ve bunun Türkiye uzantılarını tartışacaktı, ‘delikanlı’ (!) başkent ricalimiz işi birlerine kitap fırlatmaya ve kapı çarpaya falan vardırınca, defter açılmadan kapandı. Eh, bari ben açayım...

Malum, Teksaslı kovboy George W. Bush daha Beyaz Saray koltuğunu poposuyla ısıtmadan, Bağdatlı harami Saddam Hüseyin'i bombaladı. Efeler kapıştı.

Üstelik, Bush asgari nezaket kurallarını bile boşladı ve yeğeni İngiltere hariç müttefiklere laf olsun kabilinden dahi haber vermeye tenezzül buyurmadı.

Washington'da dolaşan rivayet o ki, esas kararı ‘şahinlerin’ temsilcisi durumundaki Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, ‘güvercin’ addedilen Dışişleri Bakanı Colin Powell'i devre dışı bırakarak aldılar ve Meksika ziyaretindeki ‘W’ rumuzlu Bush'u oldu bittiye getirdiler.

Şöyle veya böyle, AB başkentlerinin yoğun tepkisini çeken ve uluslararası hukuki dayanağı olmayan bu saldırı ABD'nin ‘sertleşeceğinin’ sinyalidir.

Böylesine bir gelişme de Ankara'yı çok yakından ilgilendirmektedir !

* * *

KÖRFEZ Savaşı öncesinde defalarca Saddam'ın ayağına gitmiş olan Başbakan Bülent Ecevit'in Bağdat'a göreceli bir sempatiyle baktığı sır değil...

Yine sır değil, Türkiye hanidir Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan stratejik rahatsızlık duyuyor ve on yıldır uğranan ekonomik zararı nispeten telafi etmek için, ambargoya rağmen sınır ticaretine göz yumuyor...

Yukarıdaki olguları saptamak ve bunların ABD'nin Irak'a yönelik ‘mantıksız siyaseti’yle çeliştiğini söylemek için de usta bir gözlemci olmak gerekmiyor.

Söz konusu çelişki Clinton yönetimin ‘elastiki yaklaşım’ından dolayı geçen dönemde Ankara - Washington ilişkilerini ‘yaralayacak’ bir boyut taşımıyordu.

Fakat şimdi taşıyabilir! Teksaslı efe ‘illa Saddam’ın kellesi' diye tutturduğu takdirde, ‘ilk cephe’ durumundaki Türkiye'nin ABD politikalarıyla ters düşen bir yaklaşım sürdürmesi Beyaz Saray'ı fazlasıyla rahatsız eder.

Dolayısıyla da, Ankara'ya önce ‘hatırlatma’, sonra ‘uyarı’ gelebilir...

Açıkçası, bir defa daha sığ düşünerek, ‘demokrasiyi iplemez’ diye kalbi Bush için atmış olan bizim başkent ricalimiz Bağdat yüzünden aynı Bush'un gadrine uğrayabilir ve Birleşik Devlerler'le ilişkiler ‘limonileşebilir’.

* * *

OYSA, Irak'a yönelik Amerikan tutumu yalnız Ankara'yı rahatsız etmiyor.

Başta şimdi ‘hasım’ (!) addettiğimiz Fransa, Avrupa ülkelerinin ezici çoğunluğu ABD'ye ateş püskürüyor. Hemen tümü Washington'a karşı mesafe alıyor.

Eh, yaklaşımlar paralel olduğuna göre normalde Türkiye'nin AB'yle birlikte hareket etmesi ve Yaşlı Kıta'yla dayanışması gerekir. Mantık bunu emreder...

Mümkün mü ? Maalesef hayır !..

Hayır, zira siz aidiyet talep ettiğiniz Avrupa'yla ipleri germişseniz ve uyguladığınız siyasetlerden dolayı onun tarafından ‘ABD’nin Truva atı' olarak algılanıyorsanız; eğer siz bağımsız AB savunmasını NATO'da engelliyorsanız; eğer siz Şaron'un İsrail başbakanı seçildiği ve son bombalama ertesi Saddam'ın Arap kitleler nezdinde ‘kahraman’ (!) addedildiği bir Ortadoğu'da Tel Aviv - Washington Ankara ekseninin üç temel direğinden biri olarak görülüyorsanız; eğer siz Iraklı Taha Yasin Ramadan ve Suriyeli Muhammed Mustafa Miro'nun buluşarak, bu birbirlerine düşman iki devletin sırf size karşı olmak için ‘barışmasında’ (!) katalizör rol oynuyorsanız, heyhat, Birleşik Amerika'yla mevcut göbek bağınızı değil kesmek, onu öyle kolayından gevşetemezsiniz bile !

Başka bir deyişle, tüm yumurtalarınızı ABD sepetine koymuşsanız, mantıksız ve şımarık bir Bağdat politikası sürdüren o ABD'den, sizden farklı düşünmeyen bir Avrupa'ya doğru yönelemezsiniz. Yoksa omlet yapamaz ve aç kalırsınız...

Dilerim ki ‘kavgasız’ bir MGK toplantısında bunlar da görüşülsün...

Yazarın Tüm Yazıları