Görünür kaza

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Aşağıda yazacaklarımın hiçbir sosyal ve siyasi anlamı yok.

Hatta düz yazı olarak bile anlamı olup olmadığından emin değilim.

Ancak acı çekiyorum ve acıyı yazarak atlatabileceğim gibi temelde tamamen anlamsız bir romantik düşünce içindeyim.

Bu nedenle yapılacak bir şey yok, yazacağım kafama koyduğum şeyi.

*Ê*Ê*

Bir komedi türü vardır sinemada, Slapstick komedi denir buna.

Filmde yer alan karakterlerin başına binbir türlü bela gelir, düşerler, kaza geçirirler,

Ama bunların hepsi de komik sonuçlar doğurur. Her düşüş, her ayak kayış, her sakarlık seyirciyi güldürür.

*Ê*Ê*

Eğer son dört gündür bizim evde seyirci olsaydı ve beni seyretselerdi eminim ki çok eğlenecekler ve doya doya güleceklerdi.

Buna eminim çünkü ben de arada sırada gözyaşlarım akarken, kendimi tutamayıp başıma gelenlere gülüyorum.

Olaylar aslında kendi başına komik değiller ama üst üste yaşanınca sonuç inanılmaz derecede komik bir hal alıyor.

Eğer acım bir gün geçerse, ki buna ihtimal vermiyorum, o zaman ben de katılarak güleceğim olan bitene.

*Ê*Ê*

Her şey Rana'nın balkondaki çiçekliği biraz daha ileri itmemi söylemesiyle başladı.

Rana, çavuşlar gibi.

Çavuşlar da nasıl arada bir erlere lüzumsuz işler emrederek otoriteyi sağlarlarsa, o da benim reflekslerimi her an kontrol altında tutabilmek için bu yola başvuruyor.

Bir anda tamamen manasız ve yapılmadığı takdirde kozmik açıdan hiçbir şey fark etmeyecek olan bir görevi bana verebiliyor.

Çiçekliği on santim ileriye itme komutu da bunlardan bir tanesiydi, hatta bu içeriği açısından anlamsızlıkta bugüne kadar verilmiş olan bütün komutların da önünde gelmekteydi.

Ben bu konularda tartışmaktan üç yıl iki ay, dört gün 17 saat 23 dakika önce tamamen vazgeçtiğimden bu denileni de yaptım.

*Ê*Ê*

Bende hafif bir sakarlık var. Aslında bu sakarlık mı tam olarak da bilemiyorum.

Evde eşyalar yer değiştirdiği zaman, ben muhakkak ya eşyaya çarpıyorum ya da artık yerinde durmayan bir eşya ile bağlantı kurmaya çalışıyorum.

Rana bunun hayal aleminde yaşıyor olmamdan kaynaklandığını söylüyor.

Babam ise aptal olduğum kanısında.

Ben ise üstün zekâlı olduğum için durumun böyle olduğunu düşünüyorum. Einstein da sakardı ne de olsa.

Anlayacağınız, meseleyi özetlemem gerekirse Rana'nın on iki dakika sonra verdiği günün beşinci komutu olan vazifemi yapmak için dışarıya çıktım.

Bu komutu ‘‘Güneşliği kapatalım mı?’’ diye sanki bu bir toplumsal forum tartışma konusuymuş gibi vermişti ve üslubu da beni sinirlendirmişti.

Balkona çıktım ve anında beton çiçekliğe sağ bacağımı inanılmaz bir süratle çarptım.

*Ê*Ê*

Sürtünmeden deri kalkmıştı. İçeriye girdim. Sabunla yarayı temizledim.

Rana, ‘‘Tendürtiyot bas oraya’’ dedi.

İçimden, ‘‘Kolaysa sen kendi yarana bas’’ diye söylene söylene onu da yaptım.

Tendürdiyot bence dünyadaki tüm toplumlarda yasaklanmalı.

Çünkü insana bu kadar acı verebilen bir madde insanın sağlığı için mantiken katiyen iyi olamaz.

Öyle bir haykırmışım ki ta birinci kattan Mehmet Bey ‘‘Hayrola Serdar Bey, bir şey mi oldu’’ diye eve geldi.

*Ê*Ê*

Hayatta tavsiyeyi verene bakıp o tavsiyenin ne gibi sonuçlar doğuracağını önceden kestirmeyi bilmek gerekiyor.

Tendürdiyot öyle bir şey ki yaygın olarak sürüldüğünde sadece yarayı değil tamamen normal olan deriyi de kurutabiliyor.

Ve bu kuruyan deri en küçük bir darbede yandaki yara ile birlikte ayaklanıp bacaktan düşebiliyor.

*Ê*Ê*

Bunu nerden biliyorum diye sorarsanız. Merak etmeyin onu da anlatacağım.

Bir akşam mangal yakmaya karar verdim.

Bizde bir mangal var, bunu Amerika'ya filan götürsek orada insanlar bunu geçmiş medeniyetlerden bugüne kalan bir tür tuhaf alet diye yorumlayabilip, arkeoloji müzesinde sergileyebilirler.

Hatta bazı eyaletlerde buna tapanlar bile çıkabilir.

Mangalın her bir bacağı ayrı oynuyor. Ateşi yakmak SADECE iki saat sürüyor ama mangalı ilk önce düz yere koymak için en azından bir beş saat filan uğraşmak gerekiyor.

O gün de bununla uğraşıyordum.

Ve evet. Doğru tahmin ettiniz.

Mangal TABİİ Kİ, kaçınılmaz olarak, BACAĞIMIN ÜZERİNE DÜŞTÜ

Yemin ediyorum doğru söylüyorum.

Ve işte o anda bacakta kuruyan tendürtiyotun bir darbe anında tamamen ayaklanarak bacakta kendisine bağlı olan bütün parçalarla yere düştüğünü anladım.

Acı o kadar fazlaydı ki bağırmak bu olayın vahametini anlatmaya yetmeyecekti.

Bağırmak gibi banal bir his ifade ediş biçimiyle, yaşamakta olduğum travmanın derinliğindeki anlamı aşağılamak istemedim.

Sessiz bir şekilde ağladım.

Bu arada mangalda bir önceki pişirişten arta kalan bütün tozlar da balkona yayıldı.

Rana geldi.

Tozları nasıl yaydıysam aynen temizlemem gerektiğini söyledi.

Sesim çıkamadığı için bacağımı işaret ettim.

Baktı ve ‘‘Dövme yapmış gibi olmuş, çok ilginç duruyor’’ dedi.

En sonunda da ‘‘Ben sana orayı sar demiştim, başına iş gelecek demiştim. Beni dinlemezsen böyle olur işte’’ dedi.

Acım geçince onu öldürmeye teşebbüs etmeye karar verdim ama tabii ki bu acı sonsuza kadar süreceğinden işi yine bir süre ertelemem gerekecek.













Yazarın Tüm Yazıları