Gizem Altın'ın Bir Bilet Al adlı kitabını mutlaka okuyun







Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

İnsanı zenginleştiren yolculuk

Manş Denizi. Dalgalar ve gökyüzü gri. Fena yani. Bizim alıştığımız denizlere benzemiyor. Depresyon promosyonu vaadediyor. Konuşma otomatikman ölümlere, intiharla, bunu yazan yazarlara geliyor. Zweig'tan filan bahsediyoruz. Ağustos ama içimiz, dışımız üşüyor, içeri giriyoruz. GiriyorUM değil, giriyorUZ. Çünkü yanımda Nalan var. İlkokul 5'ten beri beni terk etmedi. Ama bir hata etti ikinci kez, İnter-rail partnerim olmayı kabul etti...

*

Daha yeni İrlandalı Kız filmini seyretmişiz, aklımız karışık yani, Fransa'dan gemiye bindik Cork'a gideceğiz. Cork neresi? İrlanda'da bir liman. Boyumuzdan büyük sırt çantalarımız var. Buraya kadar trenle geldik, dolu dolu ülke geçtik, güneşin cömert olduğu ülkelerde adalarda, plajlarda yattık, kuzeye doğru tren istasyonlarında sabahladık, ucuz hostel'leri seçtik, biz deliler gibi eğlendik, beş bin tane insanla tanıştık, bütün her yeri karış karış gezdik, paramız az ya, konserve yemekten kusacak hale geldik, dördüncü haftaya girerken de farkını ödedik, gemiye bindik... Kamaramız yok ama uyku tulumlarımız var.

Bir de şu gemi sallamasa...

Bir gece sonra İrlanda.

Kavuşacağız ona...

*

Uyku tulumunda uyurken, sıcak bastı. Kalktım. Gündüz konuşmalarının etkisinde kalmış olmalıyım ki, Nalan'a şöyle bir not bıraktım, ‘‘Cola makinası aramaya gidiyorum. Belki dönerim...’’ Bayılırım böyle abuk sabuk şeyler yapmaya. Geminin içinde dört dolanıyorum, gecenin bir yarısı olduğu için her yer kapalı, otomat-motomat da yok. Bir adamla karşılaşıyorum. Geminin telsizcisi. Dört parmağı yok. Makinist olsa anlayacağım. Bir telsizci parmaklarını nereye kaptırmış olabilir ki? Adam, odasındaki buzdolabında Cola olduğunu söylüyor.

Hayır gelemem demeye utanıyorum.

Giderim, ne var ki...

O anda Nalan'ın uyanıp, o tuhaf notu okuyup, benim için endişelenebileceği aklıma dahi gelmiyor. Ama Nalan neredeyse bütün gemiyi ayağa kaldırıyor. Kaptanı buluyor. Geminin dört köşesi taranıyor. Sonunda kaptan, müstehzi bir ifadeyle belki de yolculardan birinin odasındadır diyor. O da hayır onun sevgilisi var, o öyle şeyler yapmaz diyor. Tabii kimsenin aklına gemi personelinden birinin odasına bakmak gelmiyor. Nalan, daha önceki abuk sabuk konuşmalardan ve o gereksiz ‘‘belki dönerim’’ lafından Manş Denizi'nin derin sularına bakmaya başlıyor.

Acaba ayağı kaydı da düştü mü?

Kendini atmış olamaz herhalde...

Üstelik bütün paralarımız da ondaydı...

Kız delirmiş vaziyette!

O sırada...

Telsizci bana önce kayıp parmaklarının sonra da neredeyse bütün hayatının detaylarını anlatıyor. Ben de dinliyorum. Evvel eski iyi bir dinleyiciyimdir, hiç müdahale etmeden dinlediğim için uçakta, pazarda, gemide, tatilde, işte, evli, evsiz, erkek, kadın, kedi, köpek herkes bana bir şeyler anlatmaya bayılır.

Ama insan birilerinin rahatlamasına neden olurken, birilerinin krize girebileceğini düşünemiyor.

Konuşma bittikten sonra, hiçbir şeyden habersiz, adamın dolabından Nalan'a da kaptığım bir Cola'yla lay lay lom geriye dönüyorum.

Aman Tanrım!

Nalan çığlık çığlığa...

Seni hiç affetmeyeceğim diye bağırıyor.

Bütün kamaralar didik didik aranmış, denize düştüğüme ya da kendimi denize attığıma karar verilmiş, kaptan geminin rotasını çevirip, geriye dönmek üzereymiş...

Utançtan ölmek üzereydim.

Ama yapabileceğim bir şey yoktu.

*

Ey bu ülkenin gençleri!

İnter-rail yolculukları bana sorarsınız çok keyiflidir. Başınıza gelmeyen kalmaz, benim gibi salak olursanız çantanızı çaldırırsınız, parasız kalırsınız, ama aslında çok emniyetlidir Avrupa, çok memleket görürsünüz, çok insan tanırsınız, kendinize güveniniz artar, büyürsünüz, iyi olur yani.

Başta aileler ‘‘Ooo yoooo!’’ derler, karşı çıkarlar, sizin adınıza korkarlar, ama 18 yaşını doldurmuş her gencin inanın bana, başına gelebilecek en güzel şeydir. Çocuğum olsun da, 18 yaşına gelsin, birlikte ona bir sırt çantası alalım diye bekliyorum, benim, o yaşlarda üç kere üst üste yaptığım bu seyahatlerden onu mahrum edecek halim yok ya...

Ama ey Türk gençleri!

Siz yine de bu işi bana bırakmayın.

Bir kitap var, adı ‘‘Bir Bilet Al’’. Bu arada uyarayım, kolay bulunmuyor biraz aramanız gerekiyor, Gizem Altın'ın inter-rail serüvenini anlatıyor. Yanlızca serüven değil, beş hafta boyunca Avrupa'da ülkeden ülkeye geçerken tutuğu günlük. Ayrıca inter-rail yolculuğu hakkında gereken her türlü bilgiyi de veriyor. Tamam, edebi bir eser değil ama müthiş bir deneyim, capcanlı bir tanıklık. Yaşasın ki, bu ülkede 25 yaşında Gizem gibi gençler var.

Böyle yani.

Ben de yaşlanmışım.

Kitabı dün yaşlı gözlerle bitirdim.

O günleri özledim.

Kitap, ‘‘Beni işten atıp tazminatımı vererek farkında olmadan inter-rail'ime sponsor olan Yakup İçgören'e teşekkürü bir borç bilirim’’ diye başlıyor. Kız kafa yani! Bir de zeki. Benim o zamanlar, aklıma bile gelmemişti, tuttuğum günlüklerden kitap yapmak. Aklıyla bin yaşasın. Ve n'olur Gizem'in beş hafta boyunca Avrupa'da trenle yaptığı o seyahat başkalarına örnek olsun...

Bu yaz ne yapacaksınız mesela?

Çok para da gerekmiyor...

Sevgilinizle ya da yalnız, güneye gidip yapış yapış bir Bodrum yapacağınıza, böyle bir işe kalkışsanıza...

On küsür yıl geçti, tatil deyince, hala o günler geliyor aklıma!

İLGİLİ HAMİŞ: Gizem Altın'ın kitabı, Gendaş Yayınevi'nden çıktı. Yayınevinin telefonu 0212 512 33 86.

İLGİSİZ HAMİŞ: İtiştiğimiz kakıştığımız da olur, her konuda aynı düşünmediğimiz de bir gerçektir ama Fatih Altaylı'nın Deniz Akkaya tartışmasıyla ilgili yazdığı bir yazıda benim için ‘‘Önce gazetecidir, sonra gazetecidir’’ demesi beni sevindirdi. Bu meşakkatli meslekte iyi bir şeyler yapabilmek için çırpınmanın küçük bir cümleyle bile olsa karşılığını görmek mutluluk verici.

Yazarın Tüm Yazıları