Geleceğini pazarlayan adam

ZAMAN Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, aslında "Diyarbakır’ın adı Amed olsun... Ne olur ki" falan dememiş...

Sadece "teknik" açıdan "Amed olabilir" demiş...

Böyle diyor...

İşi uzatmaya kalksam ve "Dedindi-demedindi" tartışmasına girsem Mümtazer Bey’in, sözlerinin arkasında duracak mertliği ve yiğitliği göstermediğini rahatlıkla kanıtlayabilirim.

Ama derdim bu değil...

Zaten "mesele" de bu değil...

Tamam!

Mümtazer Bey "Diyarbakır Amed olsun" dememiş olsun...

Varsın böyle kabul edelim...

Ancak "mesele" bu cümleyle sınırlı değil ki...

* * *

Aslında "mesele" basit mi basittir:

Mümtazer Türköne, Kürt politikasında rutin dışına çıkılmasının olağan sayıldığı, sertlik politikalarının egemen olduğu ve kurşunu atanın da yiyenin de şerefli sayıldığı bir dönemde...

Yani Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde...

"Başbakan Danışmanlığı" gibi çok mühim bir görev ifa ediyordu...

Şaka değil!

Boru da değil!

Dönemin politikalarının oluşturucusuydu yahu!

Sonra?

Gün oldu, devran döndü ve AKP iktidara yerleşiverdi.

Ardından da bizim Mümtazer Bey’e bir şey oldu, güzel bir şey!

Kürt politikasında demokratikleşmeyi savunmaya başladı...

Liberal tezler saçtı ortaya...

Ben de bunun üzerine dedim ki:

"Mümtazer Bey! Mümtazer Bey! Tebrikler! Bu ne güzel değişim böyle! Ama Mümtazer Bey bu güzellik nasıl oldu? Hadi bize hikayeni anlat! Hadi bize macerandan söz et! Hem belki anlatacağın bu hikaye nedeniyle bugün hálá rutin dışına çıkılmasını savunanlara da güzel bir örneklik teşkil etmiş olursun."

Budur... Bu kadardır...

Şimdi soruyorum: Samimi olarak kanaat değiştirmiş bir insan, böyle bir çağrı karşısında ne yapar?

Ne yapacak?

Bu çağrıyı şahane bir fırsat bilir...

"Hay hay dostum, anlatayım" der ve büyük bir iştahla macerasını anlatmaya başlar...

Hálá şahinlikte direnenleri ikna etmek için bulunmaz bir gerekçe olarak görür bu çağrıyı...

Kendinden emin, macerasına güvenen bir adam, "Şöyleyken böyle oldu" diyerek öyle bir anlatır ki, susturabilene aşk olsun!

Ancak...

Mümtazer Bey böyle yapacağına, tuttu, bir yığın mugalatayla işi tavsatmaya kalkıştı...

Daha da fenası kendi macerasını anlatacağına bana "eyyamcı" falan diyerek hakaret etti...

* * *

Son durum şudur:

Mümtazer Bey bu "sorunlu" ve "anlaşılmaz" tutumunu ısrarla sürdürüyor!

Hem hikáyesini anlatmamakta direniyor, hem de bana hakaret etmeye devam ediyor.

Dün Zaman Gazetesi’ndeki sütununda bana "Geçmişini Pazarlayan Adam" diye saldırmış...

Yine minderden kaçış... Yine macerasını anlatmamakta direnme... Yine diz boyu üslupsuzluk... Yine pahalıymış intibaı bırakmaya çabalayan bir yığın ucuzluk...

Ben geçmişimi pazarlıyormuşum!

Sanki bu köşede...

"Hiç unutmam... Abdullah Gül bir gün bana demişti ki..." ya da "Tayyip Erdoğan kulağıma şöyle fısıldamıştı..." türünden ifşaatta bulunuluyor...

Sanki eski dostların emanet ettiği sırlar, bu köşede şerefsizce açık ediliyor.

Oysa...

Bu köşede yapılmak istenen sadece şudur:

Biraz ironik bir üslupla, kişisel macera üzerinden, "Birbirinin karşısında gibi duran insanlar"ın birbirlerini anlamaya çalışmasını sağlamak!

* * *

Ama diyelim ki...

Mümtazer Türköne haklıdır ve ben gerçekten de burada bir tür "pazarlamacılık" yapıyorum...

O zaman şöyle bir gerçek var:

Ben hiç de iyi bir pazarlamacı değilim!

İyi bir pazarlamacı, en zor gününde Tayyip Erdoğan’ın yanında olup, ikbal gününde uzak düşer mi?

Yeryüzünün neresinde "alçak bir eyyamcı" ya da "şerefsiz bir oportünist", istediği makama gelme olanağının üzerine gitmeyi tercih etmek yerine başka yollara sapar?

Böyle oportünizm ya da eyyamcılık var mı dünyada?

Ama ille de eyyamcılıktan, oportünistlikten ya da pazarlamacılıktan söz edeceksek...

Şu anda elimizde "şahane bir pazarlamacı" örneği var...

Çiller döneminde şahin olup danışmanlık yapan, Erdoğan döneminde güvercin olup karısının AKP’den milletvekili olmasını sağlayan ve Zaman Gazetesi’nde köşe kapan bir pazarlamacı...

Ne yani?

Bu durumda ben de Mümtazer Türköne için "Geleceğini Pazarlayan Adam" mı demeliyim?

Neyse...

Ben yine de "Hikayeni anlat Mümtazer" diyeyim ve efendiliğimi bozmayayım...
Yazarın Tüm Yazıları