Galatasaray Muhabbeti

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

GEÇEN perşembe Fatih Terim’in Fenerbahçe’ye cevabi mektubu açıklandı. Hürriyet mektubun tam sayfa resmini yayınladı.

Spor sayfalarında bir sürü yorum çıktı. Ancak benim düşüncelerimi dile getirenini görmediğim için bu satırları yazmak gereğini hissettim.

Öncelikle başlıktaki GS amblemli antetli kağıttan tutun da alttaki imzaya kadar mektubun her yanı inceliklerle doluydu. Hele metnin her kelimesi tartılıp kullanılmış ve mektup tümüyle son derece diplomatik bir dille kaleme alınmıştı.

* * *

Herkes kurum olarak Galatasaray’ın, bu kurumun futbol takımının ve bu takımın yöneticisi Fatih Terim’in büyüklüğünden söz ediyor.

Doğru. Ancak bunu da maç sonuçlarına bakarak yapanlar yanılıyor.

Galatasaray’ı 'büyük' yapan, maç sonuçları kadar, hatta ondan daha çok, o bir sayfa mektuptaki saymakla bitmeyecek incelikler, satır aralarında görülen zarif ifadeler, o çok beğendiğim medeni davranış biçimi.

Bir spor kulübün arkasında 550 yıllık bir geçmişi olan büyük bir eğitim kurumu olunca sonuçta ortaya böyle bir tablo çıkıyor.

Hem Galatasaray Lisesi mezunu, hem de Galatasaray Spor Kulübü üyesi olmaktan o gün bir kere daha gurur duydum.

Mektubu düşünüp yazanlar sağolsun!

Bayram Başlıyor

BU, bayram tatili öncesi son yazım. Önce Müslüman okurlarımın bayramını kutlamak isterim.

Sonra İstanbul’da kalacak olanların şanslı sayılması gerektiğini söyleyeceğim. Çünkü hemen her uzun tatilde kent önemli ölçüde boşalıyor. Bence iyi de oluyor. Kent biraz nefes alıyor. Birbirini ezen kalabalıklar ortadan kalkıyor. İstanbul’un doğal güzellikleri daha iyi göze çarpıyor.

* * *

İstanbul New York gibi mutlaka kalabalıkla hayat bulan bir kent değil. Galiba hiç de öyle olmamış.

Osmanlı döneminin İstanbul’u bir konaklar ve yalılar kenti olarak tasvir edilmekte. Sükunet kentin neredeyse simgesi. Frenk mukalliti Pera dışında her yer bahçelerle, bostanlarla, ağaçlarla çevrili. Öyle olmasa Voltaire Zadig’i niye bir bahçıvana muhatap edip, insanın bu dünyada yapacağı en iyi şeylerden birinin kendi bahçesini düzenlemek olduğunu söyletsin?

Hele büyük mimar ve kent tasarımcısı Le Corbusier’nin çizimlerine bakılırsa, burası yakın zamanlara kadar bahçe-şehir imiş.

İstanbul’da kentin acımasızca yağmalanması ve insanların biribirinin üzerine basmaya başlaması çok yakın bir tarihin damgasını taşıyor.

Bayramlarda boşaldığı ender günlerde ise bu kentin adeta kendine geldiğini ve geçici bir saadet yaşadığını hayal ediyorum. O günlerde İstanbul’da kalarak da bu mutluluğu kendimce paylaşıyorum.

* * *

Bütün bunları züğürt tesellisi sayanlara söyleyecek bir sözüm olamaz.

Öyle de olsa, ben İstanbul’u tenhayken daha fazla seviyorum.

Bilmem bu görüşümü paylaşır mısınız?

Gezilmesi Gerekli Sergiler

BAYRAMDA İstanbul’da kalanlara bu uzun tatilden yararlanıp, gündelik telaş içinde atladıkları bazı şeyleri yapmalarını önereceğim.

Bunların başında elbette cebine kitabını koyup, Boğaz kıyısına gitmek var. Orada bir yandan serin iyot kokulu havayı ciğerlerine çekip öte yandan sıcak bir bardak çayı yudumlayarak kitap okumak ne güzel olur?

Açık olan sanat galerini gezmek de, tatili güzel geçirmemezi sağlayabilecek bir başka imkan.

Ben, bütün bunlara ek olarak Sarıyer’deki Sadberk Hanım Müzesi’ndeki Halep’ten gelmiş çeyiz sandığını görmeye gideceğim. Bir Osmanlı kenti olarak Halep’in gizemli havasını keşfetmeye çalışacağım.

Bayramda yapılacak işlerden söz etmişken Naile Akıncı’nın resim sergisini anmamak olmaz. Bu çok sevdiğim sanatçının eserlerinden bir kısmı, 25 Mart’a kadar Bebek’teki Evin Sanat Galerisi’nde olacak.

Naile Akıncı adı resimseverler için hiç de yabancı sayılmaz. Son sergisi ile ilgili basın duyurusunda, Akıncı’nın bugüne kadar dört yüzü aşkın sergiye katıldığı belirtilmiş. Ayrıca birçok müze de eserlerini sergilemekte.

Ben sanatçının Eyüp’le ilgili tablolarını görmüştüm ilk kez. Sonra Marmara’daki Ekinlik Adaları ile ilgili olanlarını gördüm.

Önce, tanıdığımı sandığım Eyüp’ün ne kadar da farklı olduğunu görünce şaşırdım. Sanatçının gözüyle bakılınca herşey bambaşka oluyor. Naile Akıncı’nın tablolarında Eyüp ne güzeldi.

Çocukluğumun bir kısmı bir tütüncü, zeytinci ve balıkçı kasabasında geçtiği için Ekinlik Adaları’nın insanları da, manzarası da bana aslında hiç yabancı sayılmaz. Oysa Akıncı’nın tablolarında bu tanıdık yerlerin ve tanıdık simaların değişik ve şimdiye kadar hiç farkına varmadığım yanlarını buldum ki, bir kere daha şaşırmadan edemedim.

Sanatın güzelliği burada. Sanatçı varolanı yeniden yorumlarken bildiğimizi sandığımız bir çok şeyi yeniden yaratarak bizi hayrete düşürüyor, güzellikleri keşfetmemize öncülük ediyor, bize farklı bir perspektif sağlıyor. Kısacası hayata yeni bir bakış açısı, yeni bir soluk getiriyor.

Sanatçı daha ne yapsın?

Yazarın Tüm Yazıları