Fischer efekti

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

İktisatta, ‘‘nominal faiz oranları içindeki enflasyon beklentilerinin etkisini’’ ilk savunanlardan birinin, iktisatçı Irvin Fischer olduğu biliniyor. Şimdi artık herkesin kanıksadığı bu görüş, ‘‘piyasadaki faiz oranlarının enflasyon ve bunun üstündeki reel faizden oluştuğu, reel faizi belirleyen en önemli unsurlardan birinin de enflasyona ilişkin beklentiler olduğu’’ biçiminde, günlük dile bile girmiş durumda.

Irvin Fischer'ın, geçen hafta sonu, ‘‘özel olarak’’ İstanbul'a gelip, Başbakan ve Devlet Bakanı ile görüştükten sonra, güzel demeçler vererek Türkiye'den ayrılan Stanley Fischer ile ilgisi yok.

Ortak yanları ikisinin de tanınmış birer iktisatçı olmaları.

Ancak IMF'nin ikinci adamı olan ‘‘Bizim Fischer’’ın yarattığı ve yaratacağı çok önemli efektlerin bulunduğu da kesin.

Zaten anladığımız kadarıyla ‘‘Bizim Fischer’’ da güzel efektler yaratması için çağrılmış. ‘‘Bizim Fischer’’ diyorum, çünkü verdiği demeçlerle bu hafta içinde ‘‘faiz indirimleri’’ni hızlandıran bu kişi, eğer gerçekten kendisinden umulan yararlar sağlanabilir ise, çok yakında medya tarafından ‘‘Kahraman’’ bile ilan edilebilir.

Ancak, Türkiye istediklerini yapmadığı için, IMF anlaşmaya yanaşmazsa ya da anlaşma yapılır da 3 ay sonra belirlenen kriterlere uyulmadığı için bozulursa, o zaman ‘‘Bizim Fischer’’ aniden ve aynı medya tarafından rahatlıkla ‘‘Düşman Fischer’’ ilan edilebilir.

Şimdi Ankara'da Fischer'ın manşet olan sözlerinin yarattığı sonuçlar ve anlaşma yapıldığı takdirde neler olabileceği tartışılıyor.

Bir de tarafların bu anlaşmadan ne bekledikleri tartışma konusu.

Aslında Hükümetin bu anlaşmadan beklediği sonuç açık:

- Hükümetin IMF'yle anlaşmadan beklediği tek sonuç; taze dışborç sağlayıp önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere rahat girmek.

IMF NE BEKLİYOR?

Bürokratlar ve Maliye Bakanı'nın anlaşma istemelerinin sebebi şu:

- Faiz oranları düşüyor ama hâlâ çok yüksek reel faizler sözkonusu. Böyle giderse 1999 yılı bütçesinin yarısı faiz ödeneklerinden oluşacak. Biz mali disiplini sağlayıp faiz dışı fazlayı artırırken mümkün olduğu kadar bu fazlayı içborçların tasfiyesinde kullanmak istiyoruz. Ama yeni dışborç sağlayamayıp, dışborç geri ödemelerini de içborçlanma ile karşılamaya devam edersek bunu sağlamamız hemen hemen imkansız. Bu nedenle IMF'yle ‘‘teknik işbirliği’’ anlaşması yapıp, taze dışborç bulmamız gerek.

Bürokratlar ikinci yarıdan 5 milyar dolarlık taze dışborç sağladıkları takdirde, 1999 yılı bütçesindeki faiz harcamalarını 3 katrilyona indirebileceklerini, ancak bu takdirde enflasyonda kalıcı düşüş yaratabileceğini söylüyorlar.

Tabi bu arada Hükümet alınan dışborcu başka yerlere harcamazsa...

Neyse bürokratlar, şimdilik böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyorlar.

IMF'nin bu anlaşmaya neden yanaştığına gelince. 1994 deneyimini yaşamış, Türkiye o dönem sözlerini yerine getirmediği için artık güvenini kaybetmiş olan IMF'nin, neden böyle bir anlaşmaya yanaştığı gerçekten merak konusu.

Bu konuda bir-kaç senaryo var. Bunların ilki ‘‘ABD'nin siyasi etkisi’’ne dayanıyor, ‘‘ABD seçimlere kadar bu Hükümetin başarılı olup, seçim sonrasında rejim tartışmalarının yeniden başlamasını istemiyor’’ deniyor.

İkinci senaryoya göre daha teknik kaygılar sözkonusu. IMF, eğer Türkiye dışborç bulursa içborçlanmasını azaltır, seçime kadar enflasyon düşmeye devam eder, seçimde gelecek Hükümet de artık bu düşüş trendini sürdürmek zorunda kalır, Türkiye de enflasyon sorununu halleder diye bakıyorlarmış.

Bütün bunlar tabi ki yine gelip ‘‘Hükümetin alınacak dışborçları başka yerlere harcayıp harcamayacağına’’ dayanıyor.

Tarımsal kredi faiz oranları düşürülür, memura yüzde 20'den fazla zam verilir, yatırımlar canlandırılır ise o zaman ne olur?













Yazarın Tüm Yazıları