Fazıl Say dosyası ne kadar özenli?

İSTANBUL Cumhuriyet Savcısı Erhan Gülcan’ın dini değerleri aşağıladığı gerekçesiyle Fazıl Say hakkında hazırladığı iddianameyi okurken gözüme çarpan noktalardan biri metnin Türkçesi oldu.

Haberin Devamı

Savcı, bakın iddianamenin ikinci sayfasının üçüncü paragrafında şüpheli Fazıl Say’a suçlamasını yöneltirken ne yazmış:
“Şüpheli tarafından... üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik HİSSELERİNİ nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleri aşağılamak kastıyla yazıldığı kanaatine varılmıştır“.
Çoğul “hisseler” sözcüğüne ayrı bir anlam atfedilmek istenmiş olabilir mi diye düşünerek birkaç kez daha okudum bu bölümü.
Bir müminin Allah, cennet ve cehenneme dönük hisseleri olabilir mi? Hisseler incitilebilecek değerler midir?
Kuvvetle muhtemeldi ki, “hisler” denmek isteniyordu.
Üstelik bir üst paragrafa baktığımda orada benzer kavramların “hisler” sözcüğü ile eşleştirildiğini fark ettim.

Haberin Devamı

* * *
  
Savcı, iddianameyi bir an önce yetiştirmek telaşı içinde metni süratli bir şekilde yazmış olabilir. Belki de savcı aldığı notları zabıt katibine dikte ettirirken meydana gelmiştir bu yanlış anlama. Hal böyleyse, katibin iddianameyi bilgisayarda yazdıktan sonra metnin son şeklinin kontrol edilmediği ya da edilirken pek titizlenilmediği anlaşılıyor.
Bu işin iddianame faslı. Peki Fazıl Say hakkındaki karar bu açıdan farklı mı? Gerekçeli kararı okuduğumda, bu iddianameyi inceledikten sonra kabul edip davayı açan hâkimin de çok farklı davranmadığını gördüm, biraz daha şaşırdım.
Şimdi İstanbul 19’uncu Sulh Ceza Mahkemesi’nin Hâkimi Hulusi Pur’un Fazıl Say’ı 10 ay hapis cezasına çarptırdığı mahkûmiyet kararının girişinde iddianame aktarılırken bakın ne yazılmış:
“... Allah, cennet, cehennem gibi kavramlara yönelik hisselerini nedensiz yere incitecek... ”
Burada gerekçeli karar yazılırken, hâkimin “kes-yapıştır” tekniğiyle hareket ettiğini varsayabiliriz. Belki de hatayı fark etmiştir, ancak iddianameyi aktarırken bu hatayı düzeltmesinin doğru olmayacağı, aktarımı otantik haliyle yapmasının gerektiğini düşünmüş olabilir.

* * *
  
Doğrusunu söylemek gerekirse, hangi ihtimalin geçerli olduğu beni o kadar da ilgilendirmiyor. Ben bir vatandaş olarak bir olguyla, karşımda duran sonuçla ilgiliyim. Benim açımdan hem savcı hem de hâkimlik aşamalarında tekrarlanan bir hata söz konusu.
Bu arada, kararda “... Allahçı sözleri yukarıda belirtilen tweet ve tweet içeriklerinde yer verilmiştir” ifadesine de takıldım. Burada “ve” bağlacı kullanıldığına göre, tweet’ten sonra farklı bir sözcüğün olması gerekmez miydi? Belki de “retweet” olacaktı bir sonraki sözcük? Kim bilir?
Ayrıca, Fazıl Say hakkında dava açılmasına neden olan müştekilerden birinin mahkemede verdiği “Görsel medyadan öğrendiğimize göre sanığın otizm hastası olduğu kanaati olduğu yönünde şüpheler vardır” şeklindeki ifadesini gerekçeli kararda okuyabiliyoruz.
Ama savunmanın, suç atfedilen mesajların çoğunun “retweet” (başkasının mesajının tekrarlanması) olduğu yolundaki beyanını kararda göremiyoruz. Bu anlamda şikâyetçi tarafla suçlanan taraf arasında dengenin tam olarak tesis edildiğini söyleyebilmek mümkün değil. 

* * *

Haberin Devamı

Savcıların insanları suçlarken, hâkimlerin bireylerin özgürlüklerinin sınırlandırılması anlamına gelen kararlarını verirken azami dikkat ve özeni göstermelerini beklemem size çok naif bir düşünce gibi mi gözüküyor?
Yalnızca Fazıl Say değil, herhangi bir davada hukuki metinler kaleme alınırken esirgenen özenin, karar aşamasında takdir yetkisi terazide tartılırken gösterileceğini, bu konuda endişe etmemem gerektiğini düşünenlerdenseniz, zaten bir mesele yok.
Ama ben galiba biraz şüpheciyim.
Terazi derken, gözü bağlı kadının elinde tuttuğu teraziden söz ediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları