Fatih Akın Türk sinemasında duvar bırakmamış

Altın Ayı, pornocu Sibel, töre cinayeti falan derken ‘Duvara Karşı’ bitip ışıklar yandığında ‘ohhhh’ diye derin bir nefes aldım. Çarptı... Fatih Akın fena çarptı. Kimse çıkıp ‘yok Alman sineması, yok göç sineması, yok melez sinema’ falan demesin Fatih Akın’ın yaptığı resmen Türk sineması. Hem de beni yerime iki saat mıhlayan (yalan söylemeyeyim arada çıkıp kahve içtim) saate ilk baktığımda da ilk bir saatin nasıl geçtiğini anlamadığım bir Türk sineması.

Teşekkürler Fatih Akın. Bugüne kadar hiçbir Türk filminde bu kadar iyi dolma yapma sahnesi, rakı sofrası hazırlama sahnesi ve buz gibi rakıyı yudumlama sahnesi görmedim. Kadir İnanır’ın, Tarık Akan’ın, Cüneyt Arkın’ın, izlemediğim filmi kalmamıştır. Bugüne kadar ne Türkan Şoray’ın, ne Fatma Girik ‘in ne de Hülya Koçyiğit’in Sibel’in Cahit’e hazırladığı rakı sofrası gibi bir rakı sofrası hazırladıklarını görmedim. Sibel gibi biber dolması yaptıklarını da. Tamam, paranın para zamanında ‘duvarlar vardı’ Türkan’lar, Kadir’ler, Fatma’lar seyircinin önünde Sibel’le Cahit’in seviştiği gibi sevişemiyorlardı ‘duvarlar’ vardı’, bir gün olsun Türk sinemasının jönlerinden birinin penisini görme şerefine erişemedik ama söyleyin ne olur, Türk sinemasında iki dolma içi dolduracak kadar da becerisi olan yok muydu?

Kendi adıma söyleyeyim, Cahit ve Sibel’in farklı kültürler arasındaki geliş gidişlerini, uyuşturucu ve seks arasındaki kayboluşlarını, ‘karşılarındaki Çin seddine karşı’ tükenişlerini izlerken, gerildim, bir ara ‘yanlarında’ olmayı, Cahit ve Sibel ile bazı şeyleri paylaşmayı çok istedim. Fatih Akın ‘gerçeklik’ duygusunu geçirmenin yollarını çok iyi kapmış çok da cesurca uygulamış. Tecavüzcü Coşkun Türk sinemasında tecavüz edilmedik kadın bırakmamıştır, siz hiç Coşkun’un Duvara Karşı’daki bar sahibi gibi gerçekten tecavüz ettiği hissine kapıldınız mı?

Duvara Karşı’da sevmediğim iki nokta var. İlki senaryonun ikinci yarıdaki temposu. İlk yarı, öyküyü sindire sindire giderken ikinci yarıda Fatih Akın’ı arkadan atlı kovalıyor. Örneğin Sibel’in çocuğunun yaşı hapishanede geçen zamanı tahmin etmemize yarıyor ama bu gösterge zamanın akıp geçtiği hissini veremiyor, sıçrama öyküyü sindirmeyi engelliyor.

İkincisi Sibel’in annesi ve bazı figürasyonlardaki zoraki oyunculuk. Acemi oyunculuk bu sahnelerde gerçeklik duygusundan daha çok ‘kıroluk’ duygusu yaratıyor. Esas kahramanlara gelince... Birol Ünel mükemmel bir oyunculuk sergiliyor. Sibel Kekilli’nin oyunculuğunu çok sevmedim, hatta sıradan buldum. Güven Kıraç her girdiği sahneye renk katıyor. Meltem Cumbul ise az da olsa her zaman olduğu gibi rolünü ciddiye alıp hakkını veriyor. Bize de Duvara Karşı’yı ve Fatih Akın’ı mutlaka izleyin demek düşüyor. Duvara Karşı bu hafta sonunun, Fatih Akın ise geleceğin en iyi alternatifi.

Duvara Karşı’da 16 yaşın altına dikkat

Film ‘ratingi’ işini bir türlü beceremedik. Burada sözünü ettiğimiz sansür falan değil. Ailelerin, bir filmin çocuklara, gençlere gösterilip gösterilmeyeceği konusunda uyarılmasından söz ediyoruz. Örneğin biri sizi uyarmamışsa ve Duvara Karşı’ya 16 yaşın altındaki çocuğunuzla gitmişseniz, filmin ilk yarım saatinde kendinizi dışarı atmanız çok normal. Çünkü filmde hem ciddi müstehcen sahneler, hem uyuşturucu kullanımı hem de küfürlü konuşmalar var. Böyle bir şeyden haberiniz olsa çocuğunuzun gelişme durumunu tartar ona göre götürür ya da götürmezsiniz. Çağdaş olan bu. Biz ise çağdışılığa devam ediyoruz. Fişlenmek en doğal hakkımız.

Poptrinam: Kıraç mümkünse söylemesin

Geçen haftayı iki albümü dinleyerek geçirdim. Biri Kıraç’ın albümü ‘Kayıp Şehir’, diğeri Erhan Güleryüz’ün albümü ‘Doğum Günü’. Kıraç’ın kendine özgü bir rock tarzı var, değişik müzik yapıyor kabul ediyorum ama bu kadar da Cem Karaca taklit edilmez ki. İşçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları! İnsaf yani! Müziklere bir şey demiyorum müzikler gerçekten farklı, dinlemesi de hoş. Ama Kıraç’ın yorumu insanı bitiriyor, bence mümkünse söylemesin sadece çalsın yeter!

Ayna’nın solisti Erhan Güleryüz ise Doğum Günü’nde Ayna’lığa devam ediyor. Güleryüz’ün sesini beğenirim, bu albümde de beğendim. Yeni şarkılar, oldukça dinlendirici ama yine de insan kendini ‘Aynı Ayna gibi’ demekten alamıyor. Güleryüz ‘çayımın şekeri’ gibi dillere pelesenk olacak, hiç olmazsa bir şarkı yapsaymış, albüm daha keyifli olurmuş. Bu haliyle neredeyse ‘hafiften şiir albümü olmuş’ desek yeri. Erhan Güleryüz’ün albümünün dinlenir tarafları var ama gelecekte ondan daha iyi albümler bekliyorum.

CUMA ALINTISI

Zevk kutsanmış bir hayatın başlangıcı ve sonudur (Epiküros)

CUMA TAKINTISI

Bu hafta sonu Çatı Restaurant’ta fener balığı kavurmaya takmanızı istiyorum. Farklı, değişik bir lezzet. Mümkün olduğunca böyle farklı lezzetleri tadıp, göz açık gitme hadisesini en aza indirmek lazım.
Yazarın Tüm Yazıları