Et

Son derece masum sucuklu bir tost için, kağıtta pastırma için, salamlı bir Basri sandviç için, cızbız köfte için, en çok da rahat rahat dişleyebileceğim kaburgalar için...

Canımı verebilirim ben.

O haldeyim.

Ne aşk, ne kariyer ne de para görüyor gözüm.

Et istiyorum, et!

Bakın, kıymalı börek de olabilir.

Mantı da...

Kebaba da, ‘‘hayır’’ demem.

Adanalıyım ben.

Lahmacuna mı ne derim?

Deli misiniz, ‘‘Ah keşkeeee’’ derim.

Şöyle güzelce rulo yapsam ve ağzıma tıksam...

Uffffffff peki şöyle şahane bir kuzu şiş...

Ya da İskender döner...

Söylesenize bir etobur, nasıl olur da ‘‘Et almayayım, alana da mani olmayayım’’ der?

Diyemez.

Et sevgisi, pardon tutkusu diye bir şey cidden varmış.

Özlüyorsunuz, istiyorsunuz, burnunuzun direği titriyor, tekrar et yiyeceğiniz günler gözünüzde tütüyor.

Şehvetle bir adamı değil, bir ‘‘t-bone’’ yemeği hayal ediyorsunuz.

Eti bu kadar severken, bir gün küt diye et yemeyi kesmeniz için de, tabii sağlık sebebiyle değilse, benim gibi ruh hastası olmanız ya da kendinize söz vermeniz gerekiyor.

Oysa ben elaleme verdiğim sözleri tutamam.

Ama işte hayatımda ilk defa kendime verdiğim bir sözü tutuyorum. Ve sebebini anlayamadığım bir şekilde 8 aydır et yemiyorum.

Söz vermek, ‘‘Karar verdim, bundan sonra şunu şunu yapmayacağım’’ demek bu yüzden saçma sapan bir şey ya.

Çünkü sözünüzü tutamayınca kızıyorsunuz kendinize.

Benim durumumda olduğu gibi bazen tutunca da kızıyorsunuz...

Bir tür perhizdi, çok sevdiğim bir şeyden kendimi mahrum edecektim.

Kendi kendimin işkencecisi olacaktım.

Bakalım becerecek miydim?

Becerdim.

İyi halt ettim!

Dertsiz başıma dert açtım.

Bir söz verdim dönemem durumları.

Bir tür deneydi yani.

Ne beden ne ruh sağlığımla alakası vardı.

Ulvi amaçlarım da yoktu.

Tamam Nepal'da karar vermiştim ama oradan Hippi olarak dönmemiştim.

Peki 8 ayın sonunda ne oldu?

Rüyalarıma giriyor.

* * *

Aklı başında bir insan, geceleri hamburger görür mü rüyasında? Ben görüyorum. Dev bir şey. Bana doğru yaklaşıyor. Bütün baştan çıkarıcılığıyla havada asılı duruyor, dudaklarım resmen ona değiyor, o kadar mutlu oluyorum ki, önce mis gibi kokusunu içime çekiyorum. Sonra bir telaş etrafa bakıyorum, beni gören var mı diye, yok, içim rahat, ağzımı açıyorum ve kocaman bir ısırık...

Ama işte o anda uyanıyorum.

Tadını alamadan.

Lanet olsun!

Hoşuna giden bir adamı rüyanda görürsün...

Ama rüyanda bile bir şey yaşayamazsın ya...

O hesap.

İçimde derin bir hüzün yemeye hazırlandığım hamburgeri hayal etmeye çalışıyorum. Big Mac miydi, Burger King mi yoksa bir ev yapımı hamburger mi? Ama o, ne yazık ki sadece bir rüya idi.

Bazen şeytana uy, git kasaptan bir kilo pirzola al, mangalı yak, boş ver uzun sürer, tava da idare eder diyorum, yanına da bir yeşil salata yap ve ölene kadar ye...

Ama sonra...

Mahrum olmak, kendini mahrum etmek böyle bir şey işte, iyi yoldasın, bakalım bundan sonra nasıl bir eşiğe geleceksin, sakın yeme, dayan diyorum ve kendi kendime işkence etmeye devam ediyorum.

Son durum şu:

1. İnsanların tabaklarındaki etlere hayran hayran bakıyorum

2. Onları et yerken görmek hem zevk hem acı veriyor

3. Kasapları eskiye oranla çok önemsiyorum, tavuk alma bahanesiyle uzun uzun içeride vakit geçiriyorum

4. Hatta geçenlerde kendimi çiğ ete dokunur ve okşarken yakaladım

5. Eve bol bol salam alıyorum, amacım güya gelenlere ikram etmek, yalan tabii, vakit buldukça onları buzdolabından çıkarıp kokluyorum

6. Ama tırnak etlerimi yeme izni verdim kendime, ellerim felaket halde

7. Vejetaryenlerle ayrı dünyaların insanları olduğumuza kesinlikle karar verdim

8. Benim için et yer misiniz bugün? Hani insanlar birilerini anar, aşka gelir, kadeh kaldırır ya, gözünüzü seveyim bugün bir yerlerde, yani denk düşerse, şöyle iyi pişmiş bir bonfile yiyin. Sonra bıçakla küçük bir parça kesin. Ve ağzınıza atarken beni düşünün. N'olur yani. Yapın yani. Benim için yani... Afiyet olsun!
Yazarın Tüm Yazıları