AKP’nin anayasa taslağından çıkartılan kadın-erkek eşitliği yeniden taslağa giriyor.
TESEV’in düzenlediği bir toplantıda anayasa taslağı ile ilgili soruları yanıtlayan Prof. Ergun Özbudun, gelen tepkiler üzerine AKP’nin, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki "Kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yasama geçmesiyle yükümlüdür" ifadesinin korunmasına karar verdiğini açıkladı.
"Zaten taslakta kadın erkek eşitliği var. Ayrıca pozifit ayrımcılığın temelini inşa ettik ama duygusal tepkilerle karşılaştık" diyen Prof. Özbudun, "kadınların 9. maddeden ayrıldığını" söyledi.
Taslakta 9. maddede kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler ile birlikte toplumun özel surette korunmaya muhtaç kesimi olarak niteleniyor ve onlar için devletin sağlayacağı ek önlemlerin eşitlik ilkesini bozmayacağı değerlendirmesi yapılıyordu.
Anayasayı hazırlayan ekip, bu şekilde kadın hareketinin pozitif ayrımcılık talebine de kapının aralandığını iddia ediyordu.
Ama 10. maddenin olduğu gibi korunması, kadın hareketinin önerilerinin ciddiye alındığı anlamını taşımıyor.
Bu, "İşte size dokunmuyoruz. 10. maddede kalın ama diğerlerine dolaylı biçimde tanınan pozitif ayrımcılıktan da vazgeçin" anlamına gelmiyor mu?
Kadın hareketi, taslağa karşı çıkarken 10 madde olduğu gibi kalsın hiçbir değişiklik yapılmasın demedi, aksine kendi önerisini de ortaya koydu.
Anayasa Kadın Platformu, kadın erkek eşitliği toplumda fiilen sağlanana kadar devletin kota dahil hukuksal ve kurumsal geçici ve özel önlemler almasını öngören bir düzenlemenin yapılmasını istiyor.
* * *
IRAK ve terör gündemde çok önemli bir yer tuttuğu için referandum sonrası ortaya çıkan durum üzerinde fazla durulmadı. Daha önce başlayan tartışmaları derinleştirecek zaman olmadı.
Soru şu. Anayasa taslağı, Türkiye’ye yetkileri kısıtlı bir cumhurbaşkanı ve güçlü bir parlamenter sistem öngörüyor. Referandum sonucuna göre ise bundan sonra cumhurbaşkanını halk seçecek. Yetkisiz bir cumhurbaşkanı neden halk tarafından seçiliyor? Madem yapacakları son derece kısıtlı neye göre seçiliyor?
Prof. Özbudun bu soruyu yanıtlarken, Türkiye’nin başkanlık ya da yarı başkanlık rejimine kaymasının "tıkanmalara neden olacağı"na inanıyor. Yeni anayasanın 21 Ekim’de ortaya çıkan yeni durumun parametrelerinden sapamayacağını düşünüyor Prof. Özbudun, ama her şeye rağmen Cumhurbaşkanı yetkilerinin çok sembolik düzeye indirilmesi ile bu çelişkinin aşılacağı inancında. Finlandiya ve İzlanda gibi bazı örnekleri var. Halk cumhurbaşkanını vaatlerine göre değil, kişiliğine, birikimine, halkta uyandırdığı güven duygusuna göre seçiyor.
* * *
YA türban?
Prof. Özbudun’a göre "türban yasağı orada oldukça üniversitede normalleşme mümkün değil". Türban yasağının kalkması ile üniversitelere sarık ve cüppeyle girilebileceği eleştirilerini de yersiz bulan Prof Özbudun, "Bu eleştiriler doğru değil. Üniversitelere sarık ve cüppeyle girilemez. Bu İnkılap kanunlarına göre yasaktır" yanıtını veriyor.
* * *
CUMHURİYET’in 84’üncü yıldönümünde Türkiye dönüştürücü bir değişim sürecinden geçiyor. Küçük bir grubun değil, geniş bir halk kitlesinin farklı çıkarlarının sert pazarlıkları ile çalkalanan bu günlerden çok daha iyi bir Türkiye’ye çıkacağımıza inanmak aşırı iyimserlik mi? Hiç de değil.