Erken okuyup yazan çocuklar

Bir ay önceydi, Pınar bir mail göndermişti. Meğer, pek çok insan aynı dertten mustaripmiş.

"Dert ne?" diye soracaksınız, açıklayayım: Erken yaşta okuyup yazan çocuklar. Biz, kısaca onlara "üstün zekalı" diyoruz. Pınar, iki yaşında okumaya başlayan çocuğu için destek ve öneri rica etmişti. Denk düşmedi, bir türlü fırsat olmadı. Kısmet bugüneymiş, konuyla ilgili gelen mail’lerin bir kısmını yayınlıyorum.

AYNI ŞEYLERİ YAŞIYORUM

İki yaşındaki oğlum, daha doğru dürüst konuşamazken, okuyup yazmaya başladı. Şimdi dört yaşında. Son aylardaki en büyük tutkusu, coğrafya. Coğrafya bilgisi, üniversite mezunlarının genelinden çok daha üstün. Dünya haritasını resmen ezberledi. İlkokul çağına yaklaşmasıyla beni bir telaş aldı; çocuğum için en iyi olanı bulma telaşı. İki hafta önce nihayet kafamın yattığı özel bir okul buldum, başvurduk. Ama tabii biz Amerika’da yaşıyoruz... Böyle özel bir çocuğa sahip olmak, hem çok güzel hem de çok zor bir şey. Çünkü anne-babaya çok büyük görevler düşüyor. Pınar Hanım’a tavsiyem, okuldan bağımsız olarak, oğlunun bir ilgisini gördüğünde onu desteklemesi, kaynaklar sunması ve yol gösteren olması. Anne çocuğunu en iyi tanıyan, onun için en iyisini isteyen insandır. O nedenle de onun için en iyi öğretmendir. Her gün oturup ders çalıştırmak değil bahsettiğim, zaten bu tip çocuklarda buna gerek kalmıyor, çünkü bilgi için aç oluyorlar. Bence yapılması gereken, çocuğun liderliğinde keşfe çıkmak, kaynakları bulup çıkarmak, kütüphaneyi bol bol ziyaret etmek, onun için kapalı kapıları bizzat açmak... (Nil)

BİZİMKİ DE BENZER DURUM

Biz de küçük kızımızla ilgili benzer bir durum yaşadık, paylaşmak istedim. İki yaşında okudu, yazdı ve dört işlem boyutunda matematik yapıyordu. Okuduğu için evdeki kütüphanede ne görürse okuyordu. Ben ve eşim lise öğretmenleriyiz, evde olmadığımız zamanlarda okuduğu kitaplardan bize sorduğu sorular, yaşıyla o kadar alakasız ki, problem oluyordu. Böyle çocuklar karşısında, anne-babaların kendi eğitimleri ve bilgileri zaman zaman yetersiz kalabiliyor. Biz İl Rehberlik Merkezi’ne başvurduk. Onlar kızımızı bir seri testten geçirdiler, testlerin sonucunda üstün zekalı olduğunu ve özen göstermemiz gerektiğini söylediler. "Beş yaşına gelince tekrar getirin" dediler, götürdük. Okula 2. sınıftan ve seçilmiş öğretmenle başlamasına (öğretmen isminde öneride bulunuyorlar) birlikte karar verdik. Rehberlik Merkezi uzmanları, Ankara’da Gazi Üniversitesi bünyesinde özel bir birim olduğunu, istersek raporla bizi gönderebileceklerini söylediler ama biz sıcak bakmadık. Biz "genel"in arasında olmasını uygun gördük. Şimdiki durum: Okul yaşamında oldukça başarılı oldu. Tabii ki hep özel bir çocuktu ve farklı uğraşılması gerekti. Aynı zamanda her normal dışı gibi zor bir durum. Şu an Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp’ta okuyor. Üçüncü sınıfta ama sadece 19 yaşında. Umarım yaşanmış bir tecrübe, konuyla ilgili başka anne babalara ışık tutar. (M. Akıncı)

TEŞHİSE GÖRE ÜSTÜN ZEKALIYMIŞIM

Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü tarafından konulmuş bir teşhise göre, üstün zekalıymışım. Ama bu, hayatımı hiç kolaylaştırmadı. İki kez hafıza kaybına uğradım. İkincisinin tıbbi tedavi sürecinde iyileşmeyi başardım. Çocuk Gelişimi Eğitimi aldım ve bu konuda uzmanlaştım. Pek çok öğrenciye etüt yaptırdım. Hatta birinin kemoterapi sonrasında -ilkokul öğrencisiydi- yeniden okul hayatını yakalamasını sağladım. Kendim de çok erken okuma yazma öğrendiğim için, onları anlamam kolay oluyor. Söylemek istediğim bir şey var: Öğrenmeyi durdurmak çok güçtür ve büyük zarar verir. Ama vaktinden önce öğrenmeye zorlamak da tehlikelidir.(Bilge O.)

BAŞKA SORUNLARA YOL AÇIYOR

Üç yaşında okumayı söktüm ve yazmaya başladım. Sene 1986’ydı, İzmir’in Karaburun İlçesi’ne bağlı Mordoğan Köyü’nde yaşıyorduk. Köyde sadece iki sınıfın bulunduğu bir ilkokul vardı. Sabahın altısında annemden gizli bir şekilde evden kaçıp, okulun kapısında bulurdum kendimi. Şadiye Öğretmen’in ısrarıyla okula erken başladım. Birinci sınıfın ikinci döneminde İstanbul-Cihangir’e taşındık. Cihangir’deki okul, kaydımı yenilemek istemedi, çünkü yaşım küçüktü ve onlara göre oradaki öğrencilerden geriydim. Ama elime tutuşturdukları Ayşegül serisine ait kitapları su gibi okumaya başlayınca, hemen kaydımı yaptılar ve beni özel bir sınıfa yerleştirdiler. Şu an 23 yaşındayım. İki yıl önce üniversiteden mezun oldum. Üniversiteye başladığımda 16 yaşındaydım. Kişisel gelişimimle ilgili bir sürü zorluk yaşadım. Belki de bu yüzden, 21 ve 22 yaşımda, aşırı strese bağlı troid kanserinden kurtulabilmek için çabalamak zorunda kaldım. Bilgi, eğitim ve hayata erken başlama konusunda evet, gururluyum ama benim gibi çocukları olan ailelere bir önerim olacak: Ben pek çok kez, tabiri caizse, sıyırmanın eşiğine geldim. O nedenle aileler, gurur duydukları kadar dikkatli de olmalılar. Çocuklarının gerekli olan eğitimi alması iyi bir şey ama birtakım şeyleri yaşı gelmeden yaşamak ve yaşatmak, başka komplikasyonlara yol açıyor. İnanın bana, tecrübe konuşuyor. (S.)

Bu dünya bir penceredir

Her gelen baktı geçti

Bir meslektaşınız olarak, yazılarınızı pek okumadığımı, ilgi alanıma giremediğinizi ve aynı dünya görüşünü paylaşmadığımızı belirtmek isterim. Çünkü elinizdeki kalemi fikir dünyamıza ve insanlığın temel sorunlarına çare üretecek sahalara yöneltmesini ya bilmiyorsunuz, ya da dünya görüşünüz, aldığınız dünyevi ve laik kültür buna müsaade etmiyor. Yine de arada bir, İslamcı kalemlerle yaptığınız söyleşide, karşınızdaki insanın konumu gereği, bu görüşünüzü bir an için askıya alarak, "öteki"ne yer verebiliyorsunuz. Ama yine de elinizde olmadan, çapraz suallerle başvurarak, o güzel söyleşilerin ırzına geçmekten kaçınmıyorsunuz. Ahirete, öteki aleme inanıp inanmadığınızı bilmiyorum, bildiğim bir şey var ki, o gün kesindir ve gelecektir. İşte o gün, herkes yaptıklarından, yapması gerekirken yapmadığı şeylerden hesaba çekilecektir. İçerisinde bulunduğunuz renkli nostaljik hayat bir gün biter, merak etmeyin. Kara toprağın altına girdiğinizde, sizi Allah’tan başkasının kurtaramayacağını bilmeli ve yaşantınızı ona göre tanzim etmelisiniz. Bilirsiniz; bu dünya, üç günlük oyun ve eğlenceden ibarettir. Şairin deyimi ile: Nehirler aktı geçti/ Kurudu vakti geçti/ Bu dünya bir penceredir/ Her gelen baktı geçti. (Ömer S.)

- Sevgili Ömer. İsminiz ne güzel. Ben bu ismi çok severim. Anlayamadığım bir şey var: Aynı dünya görüşünü paylaşmıyor olabiliriz, ama din, Allah’la kul arasındadır. Araya insanlar karışmaz. Sorun şu, benden daha dindar biri olduğunuz ne malum. Ben de size bir tavsiyede bulunayım: Kimse hakkında peşin yargılarda bulunmayın, kimin nasıl biri olduğunu bilemezsiniz. Yine de bana yazmanız, kendiniz dürüstçe ifade etmeniz hoşuma gitti. Birbirimize benzemek zorunda değiliz ama birbirimizi anlayabiliriz. "Öteki" diye adlandırdığınız kesimden röportaj yapmamı istediğiniz isimler varsa, lütfen yazın. Sevgiler.

Sen yaptıysan ben de yaparım

26 yaşındayım. Hiç beklemediğim bir anda hamile olduğumu öğrendim. Daha bu şoku üstümden atamamıştım ki, bebeklerimin ikiz olduğunu öğrenip, iyice şok geçirdim. Benim için bu gerçeği kabul etmek çok zor oldu, çünkü eşimle ikimiz o kadar mutluyduk ki bizim hiç kimseye ihtiyacımız yoktu. Daha görülecek pek çok ülke, yapılacak bir sürü tatil vardı. Hem hiçbir arkadaşımızın çocuğu yoktu. Ben daha bire hazır değilken, iki tane birden geliyordu. Bütün bunları düşününce bebeğimin olacağını bilmek, çok üzüyordu beni...

Normal hayatta yapmadığım birçok şeyi hamileyken yaptım. Tırmanmadığım yer, davet edilip de gitmediğim bir yer yoktu. Bodrum’a mı gidiliyor? Hay hay. Antalya mı dediniz? Bayılırım diyerek, ikiz bebek beklememe rağmen her şeyi yaptım...

En büyük tesellim de sendin. "Bak, o hayatını değiştirmeden yaşıyor, sen de yapabilirsin!" diyordum kendime. Neyse bu maraton dokuz ay sürdü ve biri kız, biri erkek bebeklerim dünyaya geldi. Şimdi hayatımın değiştiğine çok ama çok mutluyum. "Kocamla ilişkimiz nasıl olacak?" diye çok korkuyordum. Biz birbirimize nasıl zaman ayıracaktık? Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak gibi geliyordu ama senin yazılarını okuyunca, "Belki bizim için de umut var" diyordum, "Biz de aşkımızı eskisi gibi yaşayabiliriz. Bunu o yaptıysa, belki biz de yaparız" diyordum.

Senden aldığım ilhamla ben de başardım, şu an çok mutluyum. Ve senin köşeni açıp, bebekle ilgili yazdıklarını okuyorum. Bu bir itiraftır: Artık diğer yazılarını okumuyorum, sadece bebeklerle ilgili olanları okuyorum. Şu sıralarda başım aldığım kilolarla dertte. Yine aynı şeyi yapıyorum: "Ayşe bunu da hallederse, ben de hallederim" diyorum. (Aslı.)

- Aslı, sana çok teşekkür ederim. Yazı yazan bir insana daha güzel şeyler nasıl söylenir bilemiyorum. Ben de senin mailinden güç aldım. Ama ne yalan söyleyeyim, fazla kilolar konusunda, doğurur doğurmaz normale dönen "o sinir kadınlar"dan olamadım. Daha yeni yeni toparlanmaya başlıyorum. İnat etmiştim, olabildiğince uzun emzirecektim. Artık kestim. Ve Allah seni inandırsın, haftada dört gün filan spor yapıyorum. Ben de itiraf ediyorum: Ne zormuş bu kilolardan kurtulmak. Ama şimdi, sadece zayıflamak beni kesmiyor, fit olacağım anasını satayım, başladım da olmaya. Senin de olacağına eminim. İkizlerinle mutluluklar dilerim. Bu arada ikiz annesi olmak nasıl bir şey, çok merak ediyorum. Biri daha baskın oluyor değil mi? O daha çok ağlıyor, sen ona koşmak zorunda kalıyorsun, sonra da öbürünü ihmal ettiğin için vicdan azabı çekiyorsun. Öyle mi? İkiz anneleri bana tecrübelerini yazsalar, şöyle bir "ikiz günü" yapsak, iyi olmaz mı? Öpüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları