Ergenekon davası sendikacıları kaça böldü

Ergenekon davası sadece toplumu değil sendikaları da ikiye böldü.

Haberin Devamı

Belki de üçe böldü demem gerekiyor.

Ergenekon davasında 11. dalganın Türk Metal Başkanı Mustafa Özbek'e uzanması sonrasında üç ismin verdiği tepkiye özellikle dikkat kesildim.

Acaba Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-İş Başkanı Salim Uslu ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ne diyecekti?

Türk-İş Başkanlar Kurulu'nu olağanüstü toplayan Kumlu sessizliğini dün bozdu ve tabandan gelen tepkileri de dikkate alarak halen

Ergenekon davasından tutuklu bulunan Mustafa Özbek'e sahip çıktı:
"Hukukun üstünlüğüne inanan Türk-İş, bağımsız yargının vereceği adil karar ortaya çıkana kadar 11. dalgada gözaltına alınan Türk Metal Genel Başkanı Mustafa Özbek'in yanında olacaktır."

Geçen yıl Türk-İş'e başkan seçildiğinde "AK Parti hükümetinin adamı" olmakla suçlanan Kumlu'nun bugün AK Parti hükümetini gündemi

Ergenekon ile saptırmakla suçlayıp Özbek'e sahip çıkması bazılarını şaşırtabilir.

Fakat ben iki sebepten dolayı şaşırmadım.

Bir, Türk Metal, 300 bini aşan üyesiyle Türk-İş'e bağlı en büyük sendikal örgütlenmenin başında geliyor.

Yani bir anlamda ATO Başkanı Sinan Aygün TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu için ne anlam ifade ediyorsa Özbek de Kumlu için "kurumsal" anlamda onu ifade ediyor.

Hatırlarsanız Aygün'ün Ergenekon kapsamında gözaltına alınmasına en sert tepkiyi Hisarcıklıoğlu vermişti.

O dönem herkesi şaşırtan bu tepkiden sonra Hisarcıklıoğlu ile uzun bir sohbet yapmıştım. Özetle söylediği şuydu:
"1- Ne olur ne olmaz diyerek basın açıklamasından önce gerekli araştırmaları yaptım, gerçekten de Sinan'ın illegal bir örgütlenmenin içerisinde olması söz konusu değil.

2- Demokrasi adına hepimizin önemsemesi gereken bu dava siyasi bir hesaplaşmanın aracı haline getirilmemeli."

Kumlu'nun açıklamalarına baktım, Özbek'e yüzde yüz kefil mi orasını tam belli etmiyor ama o da operasyonlarda "sapla samanın karıştırıldığına" inanıyor.

Dolayısıyla Kumlu'nun kendini Özbek'e sahip çıkmak zorunda hissetmesi hem kurumsal refleksleri hem de operasyonun algılanması açısından beni şaşırtmadı.

Fakat "Türkiye'nin küresel krizin etkisi altında gerçek gündemi işsizlik ve yoksulluk iken Ergenekon adı verilen operasyonla gerçek gündemi gölgelenmektedir" açıklamasını doğrusu anlamakta güçlük çektim.

Bir kere Türkiye'nin gerçek gündemi gerçekten de küresel ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluksa, Türk-İş Başkanı olarak Kumlu'nun Başkanlar Kurulu'nu olağanüstü toplayıp sadece Özbek'e destek atan açıklamalar yapması ne kadar tutarlı?

Kasım ayının başında Türk-İş "Ekonomik Krize Karşı Önlemler" başlıklı yüzeysel bir rapor açıklamıştı. O günden bugüne ben Kumlu'dan küresel ekonomik krize ilişkin somut bir adım görmedim.

Dahası ülkede işsizlik-yoksulluk var diye yargı aşamasında olan bir dava ve o davaya bağlı operasyonlar gündem dışına mı itilmeli?
Toprağın altından çıkan bombalar görmezden mi gelinmeli?

Doğrusu "sapla saman karıştırılıyor" dedikten sonra Kumlu'nun sapla samanı bu şekilde karıştırmasını anlamak zor.
Gelelim Hak-İş Başkanı Salim Uslu'ya..

Dün Hak-İş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na sunulmak üzere yoksulluk uyarısı yapan bir çalışma açıkladı. Açıkçası ben tüm ideolojik kavgasına rağmen birçok konuda alabildiğine objektif olabilmeyi başarmış Hak-İş Başkanı Uslu'dan bir sendikacı olarak Türk Metal'e yapılan operasyona usul açısından tavır koymasını beklerdim.

Kimse 34 yıldır Türk Metal'i padişahça yöneten Özbek'e ve Karun misali servetine sahip çıkmak zorunda değil.

Hatta Hak-İş'in birçok fabrikada Türk-İş ile kıran kırana rekabet içinde olduğunu da biliyorum. Fakat yine de Uslu'nun kimi zaman "muhalifleri susturma operasyonu görüntüsü" veren Ergenekon davasına demokrasiye yürekten inanmış bir sendikacı olarak, Özbek'e kişisel anlamda sahip çıkmasa da şerh düşmesi gerekirdi.

Nitekim bu kavga ve gürültü arasında beklediğim incelikli yaklaşımı bir tek DİSK Başkanı Süleyman Çelebi gösterdi.

Hem demokrasi adına "sonuna kadar soruşturmanın arkasındayım" dedi hem de benim çok önemsediğim şu açıklamayı yaptı: "Özbek, siyasal veya sendikal alanda bugüne kadar karşılıklı mücadele ettiğimiz, dava açtığımız bir kişidir. Ancak kim, hangi makam ve unvanda olursa olsun hukuk; herkes için adil, eşit ve objektif kriterlerle uygulanmalıdır."

Bu kadar, nokta.

Demokrasi, hukuk ve adaleti rakibimiz hatta düşmanımız için bile istemek zorundayız. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi'yi bu duyarlılığı gösterdiği için kutluyorum.

Dün Milliyet'te yayımlanan A&G Araştırma Şirketi'nin hazırladığı anket çok çarpıcı sonuçlar içeriyor.

Halkın yüzde 61,7'si "Ergenekon örgütünün var olduğunu" düşünüyor. Ancak yüzde 32,8'i "Dava sürecinde her şey hukuk içinde işliyor" görüşünde.

"Devlette çeteleşme var ama bazı kişileri de gözdağı vermek için davaya dahil ediyorlar" diyenlerin oranı yüzde 26,9.

Türkiye'de kayıtlı işçi sayısı 5 milyonun biraz üzerinde. Sendikalı sayısı ise 3 milyon civarında. Dedim ya Ergenekon davası sadece toplumu değil sendikaları da ikiye böldü.

Çelebi'yi yani yüzde 26,9'luk hakkaniyetli kesimi de katarsanız üçe bölündü.

Ki katmalıyız belki de şu sıralar en çok onların sesine kulak vermeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları