Erdal Sağlam: Para programında ilk hedef tuttu

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Merkez Bankası, aralık ayı içinde açıkladığı kur ve para programıyla piyasalara belirli bir yön vermeye başlamıştı. Para programında yer alan, ancak açıklandığı zaman çok fazla önemsenmeyen likiditeye ilişkin hedefler ise şimdilerde, piyasaların en fazla anlamaya çalıştıkları hedef haline geldi.

Kısacası tekrarlamak gerekirse, Merkez Bankası aldığı dövizin karşılığı Türk Lirası'nı piyasaya vererek net dış varlıklara sınır getirmeyip, net iç varlıklarda ise -1.200 miktarını koruyacak. İşte bu hedef, yani Merkez Bankası'nın sürekli, 1 katrilyon 200 trilyonluk likiditeyi piyasada tutma hedefi, şimdiye kadarki piyasa gelişmelerinde kilit rol oynadı. Döviz girişi olduğu zaman, piyasada faiz oranları yüzde 10'lara kadar düştü. -1.200 hedefi nedeniyle piyasalar zaten sürekli likit tutulduğu için Hazine faizleri yüzde 30'lar düzeyinde seyretmeye devam etti.

Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, para programını açıklarken, performans kriteri olan net iç varlıklar hedefinin hesaplanma yöntemini de açıkladı. Buna göre, 30 Eylül 1990 tarihinde -1.400 olan bu rakam, 31 Aralık 1999 tarihinde -1.200 olacak ve 2000 yılı sonuna kadar aynı düzeyde gidecekti. 30 Aralık 1999 tarihinde net iç varlıkların -1.200 düzeyinde olması hedeflenirken, bu rakamın değerleme hesabı düşülerek hesaplanacağı belirtilmiş, ayrıca ‘‘31 Aralık 1999 tarihine ilişkin olarak 10 Aralık 1999 ve 20 Ocak 2000 tarihlerindeki ortalamalar ve 31 Aralık 1999 tarihindeki kurlar göz önüne alınacak’’ denilmişti. 2000 yılında ise, üç ayın sonundaki son 5 işgünü ortalamalarının esas alınacağı kaydedilmişti.

İşte programda kilit rol oynayan, dolayısıyla da niyet mektubunda performans kriteri olarak yer alan net iç varlıklara ilişkin ilk hedefin tutup tutmadığı dün hesaplandı ve tuttuğu ortaya çıktı. Yani 10 Aralık 1999 ile 20 Ocak 2000 tarihlerindeki ortalamalar, belirlendiği gibi, -1.200 oldu.

HAZİNE AZ BORÇLANIRSA

Bu hedef gerçekten kilit bir hedef. Bankacılar ilk günlerde bu hedeften bihaber davranırlarken, yavaş yavaş bunun önemini kavramaya başladılar. Piyasaların sürekli likit tutulup, döviz geldikçe likiditenin artması, faizlerin beklenenin altına inmesini beraberinde getirdi.

Erçel, önceki gün ‘‘faizlerin beklediklerinin altında gerçekleştiğini’’ söylemiş. Bu arada, buna da biraz daha açıklık getirelim.

Bildiğimiz kadarıyla, niyet mektubu yazılırken IMF'yle yapılan görüşmelerde faiz hesapları, 2000 yılı ortalaması için yüzde 50 seviyesine göre yapıldı. Program başlangıcında, yani ocak ayı içinde ise faizlerin yüzde 60 düzeyinde olabileceği, hatta 70'lerde bile gerçekleşebileceği konuşuldu.

Bu yılın faiz geri ödemelerinin yaklaşık yüzde 90'ı, 1999 yılından bağıtlandığı için, faizlerin beklenenin altına inmesinin, mali olarak bu yıla fazla bir katkısı olmayacak. Asıl faiz gideri katkısı 2001 ve 2002 yılında gerçekleşecek.

Ancak faizlerin bu kadar düşmesi, moral açıdan programa büyük katkı yaptı. Kur sabit arttığı için faizde dalgalanma öngörüldü ve ekonomi yönetiminin herhangi bir ‘‘faiz kompleksi’’ bulunmuyor. Buna rağmen bu oranların, kısa süre içinde fazla artmayacağı tahmin ediliyor. Örneğin, önümüzdeki hafta 777 trilyon itfa yapacak olan Hazine, yapacağı ihalede 600-700 trilyon lira arasında borçlanacağını açıklamıştı. Tabanda borçlanırsa piyasada artı bir para kalacak. Kısacası, Hazine az borçlandıkça, dış borç aldıkça faizler böyle sürüp gidecek.

Yazarın Tüm Yazıları