Ercan Kumcu: Ekonomide tuzaklar

Ercan KUMCU
Haberin Devamı

Ekonomilerde yaşanan uç örnekler öğretici oluyor. 1920'lerin sonunda Dünya Buhranı sırasında yaşananlar bugün ders kitaplarında anlatılıyor. O dönemde faizler son derece düşük. Üretim geriliyor ve fiyatlar düşüyor. Faizler sıfıra yaklaştığı halde talep canlanmıyor. Herkes likit kalmak istiyor. Bankacılık sistemi krize giriyor. Birçok banka da batıyor.

Ünlü iktisatçı Keynes bu duruma likidite tuzağı adını veriyor. Ekonomideki bireylerin mal ve hizmet piyaslarına güvensizliğinden doğan bu dengenin kırılabilmesi için devletin talep yaratması öneriliyor. Devletin talep yaratması ile üretim canlanıyor. Ekonomi yeniden faizlere tepki vermeye başlıyor. Likidite tuzağıdan çıkış devletin finansal açıklar vermesiyle sağlanabiliyor. Enflasyon yaratmadan büyüme gerçekleştirilebiliyor.

JAPON EKONOMİSİ

Altı ay evveline kadar Japon ekonomisi de bu durumdaydı. Mal ve hizmet piyasalarına güvensizlik üretimi yavaşlattı. Fiyatlar düşmeye başladı. Japonlar likit kalmak istediler. Bankalar zor duruma düştü. Japon Merkez Bankası faizleri neredeyse sıfıra indirdiği halde üretim buna tepki göstermedi.

Keynes'in yetmiş yıl önceki önerisi yine geçerliydi. Japon devleti harcamaları artırdı. Bankalara yarım trilyon dolardan fazla para koyarak bünyelerini güçlendirdi. Sonunda Japon ekonomisi tepki gösterdi. (Japonya'da enflasyon yaratmadan büyüme yeniden pozitif oldu.)

Ekonomilerde bir başka tuzak daha var. Bazı durumlarda bireyler milli paraya olan güveni kaybediyorlar. Devletin finansman açıkları kontrol edilemiyor. Enflasyon çok yükseliyor. Milli paraya olan talep ancak yüksek faizler sayesinde canlı tutulabiliyor.

Devlet borçlanamadığı durumlarda daha yüksek faizler veriyor ve durumu bir süre daha idare ediyor. Yükselen faizler ileride daha da yüksek finasman açıklarına neden oluyor. Bir noktada yatırımcılar yüksek faizlere de tepki göstermemeye başlıyor. Buna da güven tuzağı diyebiliriz.

Bu tuzağa düşen ülkelerde yatırımcılar mali yatırımlarını çok yüksek faiz veren milli para cinsinden araçlara yatırmıyorlar. Aksine, reel değeri daha istikrarlı varlıklar tercih edilmeye başlanıyor. Devlet açıklarını borçlanma yoluyla finanse edemeyince, doğrudan para basmaktan başka çare kalmıyor. 1920'lerde hiperenflasyon yaşayan Almanya, Fransa ve Çek Cumhuriyeti'nde, 1970'lerden sonra Latin Amerika ülkelerinde durum buydu. Bu ülkeler güven tuzağına düşmüşlerdi.

PARA HUKUKU

Milli paraya olan güven ancak para hukukunun değişmesiyle sağlanabildi. Bütün bu ülkelerde devletin para basma yetkisi ortadan kaldırıldı. Bazı devletler merkez bankası kanununu değiştirerek devletin dolaylı ya da direkT olarak merkez bankasından borçlanmasını yasakladı. Bazı devletler ise merkez bankasını Para Kurulu'na dönüştürdü. Döviz yoluyla para basmanın dışında merkez bankalarının olağan işlevlerinin tümü yasaklandı.

Hukukun değişmesi milli paraya olan güveni geri getirdi. Tüm örneklerde enflasyon çok kısa bir sürede tek haneli rakamlara indi. 1920'lerdeki deneyimlerin hepsinde enflasyonu düşürmek fazla acı vermedi. 1970'lerden sonraki deneyimlerde ise herkes çok acı çekti.

Artık acı çekmeden enflasyon düşürülemiyor.



Yazarın Tüm Yazıları