Erbil-Barcelona ve "Janus Türkiye"...

Mihail Saakaşvili'yi dinliyorum "Avrupa'nın Kapıları"nda başlıklı konferansın açış konuşmasında. Barcelona'da. 2008 Ağustos'unda Rusya'nın Gürcistan'a askeri müdahalesi ve Güney Osetya ile Abhazya'nın Gürcistan'dan kopmasına gereğince niçin karşı koymadığına ilişkin sorulara ilginç bir cevap veriyor.

Haberin Devamı

"Ne yapmalıydım?" diyor, "Gürcistan küçücük bir ülke. Gürcistan'ın Çeçenistan ya da Afganistan haline gelmesine izin veremezdim. Bakın Gazze'nin başına neler geldi..."

Güç karşısında "küçük ve zayıf"ın çaresizliğine ve buna karşı ne yapılması gerektiğine ilişkin çok eski bir tartışmanın öğeleri var Saakaşvili'nin söylediklerinde.

Gürcistan, Rusya'ya karşı Abhazya ve Güney Osetya'yı yitirmemek için etkili bir silahlı karşı koyuşta bulunabilir miydi?

Bundan daha önemli ve öncelikli soru ise, bulunmalı mıydı?

Çeçenistan, Afganistan ve Gazze örnekleri karşısında "Avrupa değerleri"ne sarılmak, "ABD koruması" aramak ve geleceği AB'de görmek; Gürcistan'ın Rusya'ya karşı koymak için vurguladığı araçlar. Elinden daha fazlası gelmiyor.

Bu arada, Saakaşvili'nin bir başka soruya verdiği cevapta, Türkiye ve dış politikası için çok övücü sözler sarfettiğine tanık oluyorum. Türkiye'yi ilkeli ve doğru dış politika için örnek gösteriyor. Kendisi AB'yi ve hatta NATO'yu hedef almış bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak, pek tabii ki, Türkiye'nin AB üyeliğini hararetle destekliyor.

***         ***        ***

Haberin Devamı

Saakaşvili, "Avrupa'nın Kapıları"nda başlıklı konferansın açış konuşmasını yaparken, kendisini dinleyen 100 dolayındaki insan arasında tek Türk benim ve benim varlığımdan haberi yok.

Ben de kendimi biraz iğreti hissediyorum doğrusu; "Avrupa'nın Kapıları"nda tartışmasının konusu Gürcistan dışında Türkiye, Ukrayna, Sırbistan ve Arnavutluk ile Batı Balkanlar. Aklımdan "Türkiye, niçin 'Avrupa'nın Kapıları'nda bekleyenler arasında Ukrayna, Gürcistan ve hatta Arnavutluk ile birlikte mütalaa ediliyor ki?" sorusunu geçiriyorum. Konuşma sırası bugün bana geldiğinde, biraz "snob" bir eda ile "Bizi karıştırmayın; Ukrayna'ya, Gürcistan'a, Arnavutluk'a, Sırbistan'a benzer bir halimiz yok. Biz, AB'nin katılımcı üyesiyiz. Katılım müzakereleri kararı alınalı 5 yıl, müzakereler başlıyalı 4 yıl, ilk fasılları kapatıp arkamızda bırakalı 3 yıl, aday üye ilan edileli 10 yıl oldu. Türkiye'nin dışında bu toplantıda temsilcileri yer alan ülkelerin hiçbiri henüz aday bile değil" demeyi tasarlıyorum.

Haberin Devamı

Bu konuşma tasarımımı karıma açtığımda, "O kadar emin olma. Bunlar Türkiye'den daha önce AB üyesi olabilirler. Onlar AB üyesi değil ama Avrupalı. Biz, AB ile katılım müzakerelerine oturmuş olabiliriz ama ne kadar Avrupalı olduğumuz tartışılır" diye uyarıyor.

"Kültürel" vurgu bakımından çok yanlış değil söz konusu uyarı. Kürdistan'ın merkezi Erbil'den Katalunya'nın merkezi Barcelona'ya ayak basmam arasında 24 saatten pek az fazla bir süre geçti. Erbil'de de gök açık, hava güneşli, bir bahar havası kıvamındaydı. Barcelona'da da hava sıcaklığı Erbil gibi; gök Akdeniz göğü, masmavi, güneş bulutlarla kendisini paylaşmayan bir cömertlikte kendisini sunuyor.

Haberin Devamı

Benzerlik orada bitiyor. Olağanüstü güzel, eski ve estetik bir şehir Barcelona ve gece yarısı dahil, her lahzası cıvıl cıvıl bir beşeri dinamizm içinde, gelecek kaygısı olmadan yaşıyor.

Dünyanın en eski şehirlerinden biri olmakla övünen Erbil'in ne şehir estetiği, ne yaşam tarzı, ne dinamizmi hiç Barcelona'ya benzemiyor. Gelecek kaygısı ise berdevam.

Buna rağmen, Türkiye'nin AB amacına en dost Avrupa ülkelerinden birinin, İspanya'nın "Özerk Katalunya bölgesi"nin merkezi Barcelona'da mı, yoksa "Irak Kürdistan Bölge Yönetimi"nin merkezi Erbil'de mi "kendini evinde hissediyordun" diye sorsalar, tereddüt etmeden "Erbil'de" cevabını verirdim.

Bu, nedeni nasılı pek kolay açıklanamaz, kendiliğinden bir duygu.

Haberin Devamı

Peki, "gelecek perspektifi" olarak Erbil'i mi, yoksa Barcelona'yı mı kerteriz alırsın diye sorulsa, yine tereddüt etmeden, "Barcelona" cevabını veririm.

***                  ***            ***

Bu, kişi olarak bana özgü bir durum değil, biliyorum. Türkiye'nin özelliği. Türkiye, mitolojideki "Janus" gibi, yüzü iki ayrı yöne, iki ayrı yüz ile aynı anda dönük bir ülke.

Mitolojideki "Janus", kapıların, kapı yollarının, başlangıçların ve çıkışların tanrısıdır. Genellikle, geçmişten geleceğe geçişleri ve değişimi sembolize etmesi anlamında kullanılır. Sanat ve edebiyatta, bir yüzüyle geçmişi görürken, diğer yüzüyle geleceğe bakan bir figür olarak bilinir. Wikipedia, Janus'tan barbarlık ile uygarlık, kırsal alanlar ile şehirler, ergenlik ile erginlik arasındaki orta noktanın temsilcisi olarak söz ediyor.

Haberin Devamı

Türkiye'ye uymuyor mu? Kürdistan ile Katalunya'yı, Irak ile İspanya'yı birbirine bağlayan bir jeopolitik halka, Türkiye'nin bir ucu Kürdistan'ın Zagros dağlarına dayanan Şark'ın büyük devleti, diğer ucu Batı Akdeniz'de Katalunya'daki Barcelona'yı etkileyen, Doğu Roma'nın mirasçısı bir Akdeniz gücü olduğunu görmeyebilirsiniz. Ama, Türkiye AB'de olmadan Batı Balkanlar ile Kafkasya buluşabilir mi? Avrupa parantezi Türkiye olmadan kapanabilir mi?

Biz, Ukraynalılar, Gürcüler, Sırplar, Arnavutlar gibi Avrupa kapılarında değiliz. Bir ayağımız içerde. İkincisinin de girmesini, Erbil'dekiler ve en önemlisi Diyarbakır'dakiler de istiyor.

Barcelona'nın Roma döneminden, Ortaçağ'dan kalma Gotik mimarisinin ve modern zamanlarda Gaudi ile, Miro ile süslenmiş estetiğinin büyüleyici eski mahallelerinde dolaşırken ben de...

Yazarın Tüm Yazıları