Emin Çölaşan: Şehit çocuğu yazıyor

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

1974 yılında Kıbrıs'ta şehit düşen bir subayımızın oğlu olan Ergun Sokulluoğlu'ndan aldığım mektubu size aynen iletiyorum. İlginç bulacaksınız:

‘‘Yıllardır bizleri huzursuz eden ve kimsenin aklına bile gelmediği için çözülemeyen bir konudan bahsetmek istiyorum size.

31 yaşındayım. Bundan tam 25 yıl önce, ben 6 yaşında iken Kıbrıs Barış Harekátı'nda babam şehit oldu. O zaman Islahiye'deki Mekanize Birliklerde görevli bir üsteğmendi. Hayatımızın akışını değiştiren bu olaydan sonra Ankara'daki akrabalarımızın yanına taşındık.

Ancak, göğsümüzü kabartan bu kutsal olayda bizleri huzursuz eden bazı noktalar var. 1974 yılından bu yana her sene Türk devleti, Kıbrıs Barış Harekátı'nı Kıbrıs'ta gururla kutlar. Fakat ne yazık ki her alanda olduğu gibi, Kıbrıs şehitleri ve aileleri bu noktada da unutulur. Bugüne kadar bir kez bile Barış Harekátı kutlamalarına bizleri davet etmek Türk devletinin aklına gelmemiştir. Sözlerimi yanlış anlamanızı istemem. Davet derken kastetmek istediğim, devletimize maddi bir yük getirmesi değil elbette. Sadece biri 1.5, diğeri 6 yaşında iki küçük çocuğuyla kalan, 27 yaşında eşini bu vatan için kaybetmiş bir anneyi onore edecek basit ama anlamlı olan bir káğıt parçasından söz ediyorum.

Bu olay şimdiye kadar sadece bir kez özel bir durumda gerçekleşti. Bundan yıllar önce Omorfo'da yapılan bir tatbikata babamın adı ‘‘Şehit Üsteğmen Yavuz Sokulluoğlu’’ verildiğinde, dönemin alay komutanı albay, tatbikatı izleyebilmemiz için davet etmişti. Şu anda ismini maalesef hatırlayamadığım albayın inceliğini ne yazık ki kimse bugüne kadar akıl edemedi.

Doğu ve Güneydoğu şehitlerimiz hep gündemde. Elbette öyle olacak. Oysa Kıbrıs Şehitleri'nden bahseden hiç kimse yok. Sanki onlar tümüyle unutuldular. Bu arada bizlerin yaralarını sarmak için mümkün olan her şeyi yapmaya gayret gösteren o günlerin Kıbrıs Türk Federe Devleti, günümüzün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bizlere daha fazla sahip çıktı.

Devletimizin bugün anneme layık gördüğü maaş, 25 yıl önceki bir üsteğmen maaşı üzerinden ödenen emekli üç aylığıdır. Oysa ki, o dönemin üsteğmenleri şu anda albay ya da general emeklisi olmuşlardır.

Buraya kadar anlattıklarım işin duygusal kısımlarıydı. Oysa çok enteresan ve mantık dışı bir yanı daha var. Babamızı kaybettiğimiz yıllarda Kıbrıs Devleti bizlere vatandaşlık hakkı tanımış ve annem hem kendisi, hem de çok küçük olan iki çocuğu, yani bizler için bu haktan yararlanmıştı.

Yani bizler şu anda hem TC, hem de KKTC vatandaşıyız. Fakat günün birinde başıma trajikomik bir olay geldi. Ben üniversiteden mezun olduktan sonra normal askerlik tarihim geldiğinde, yani 1990-1991 yıllarında askerliğimi Genelkurmay Karargáhı'nda kısa dönem çavuş olarak yaptım.

Yaklaşık 5-6 yıl sonra Kuzey Kıbrıs Karargáhı'ndan resmi bir çağrı aldım. Beni Kıbrıs'a askere çağırıyorlardı. İnanamadım ve bir yanlışlık olduğunu düşünerek gerek Ordu ve gerekse Büyükelçilik kanalıyla araştırma yaptım. Fakat ne yazık ki sonuç olumsuzdu. Yani olay gerçekti. Aslen Kıbrıs vatandaşları askerliklerini Türkiye'de yapabiliyor ve her iki devlet bu hizmeti yapılmış kabul ediyor. Fakat aynı durum, sonradan Kıbrıs vatandaşı olan bizler için geçerli değil!

Bunu zamanında biliyor olsaydım, askerlik hizmetimi Kıbrıs'ta yapar ve şimdi böyle bir sorunla karşılaşmazdım. Konuyu daha da araştırınca olayın Türkiye'den kaynaklandığını, 6-7 yıl önceki bir yasa ile Kıbrıs'taki asker sayısının azlığı gerekçe gösterilerek bu durumun gerçekleştiğini öğrendim. Benimle aynı durumda olan topu topu 80 kişi varmış. Yani devlet bu durumda haksızlığa uğrayan 80 kişinin peşine düşmüş. Askerlik zamanı yaklaşan kardeşim de muhtemelen bu tip bir durumun içine düşecek. Umuyorum devlet bu duruma da en kısa sürede bir çözüm getirecektir.

Sonuç olarak ben babamın uğruna canını verdiği Kıbrıs'a yıllardır gidemiyorum. Gittiğim anda silah altına alınmam söz konusu. Bu yıl 20 Temmuz kutlamalarını yine televizyonda gururla seyretmekle yetindim. Türkiye sınırları içinde babamın anısına ziyaret edebileceğim yer sadece Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümeni'nde adı verilen bir cadde ve kendisinden bahsedilen bir pano.

Ben en doğal hakkım olan babamın Kıbrıs'taki mezarını bile ziyaret edemiyorum.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Kıbrıs Barış Harekátı'nın ilk gerçekleştiği çıkarma plajı bir kaç yıl önce, sanıyorum özelleştirilmesi nedeniyle isim değiştirmiş. Çıkarmanın yapıldığı o plaja o dönemde babamın ismi verilmişti. Yıllarca ‘Yavuz Çıkarma Plajı' adını taşıyan yerden bu tabela kaldırılmış.

Bunu iki yıl önce Kıbrıs'a giden annem ve kardeşim, plaja yakın olan şehitliği ziyaretleri sırasında üzüntüyle görmüşlerdi. Yani hep ailece tanıştığımız diğer şehitlerimizin isimlerinin verildiği yerler bugün bile aynen ayakta dururken, bir Ercan Havaalanı, Karaoğlanoğlu Müzesi hálá varlığını sürdürürken, ‘Yavuz Çıkarma Plajı' nedense artık sadece belgesellerde var.

Kıbrıs'taki değerli komutanlarımızın buna nasıl göz yumduğunu, veya önemsiz bir ayrıntı gördüğünü anlamıyorum.

Aslında bu mektubu Sayın Ecevit'le Sayın Denktaş'a yazmak isterdim. Eminim ki yıllarca Kıbrıs konusunda yılmadan mücadele eden bu iki devlet adamının kişisel duyarlığı yanında, bu konuda yapabilecekleri somut bir şeyler de vardır. Ancak araştırmalarım, benim normal bir vatandaş olarak bu makamlara ulaşmamın imkánsız olduğunu gösterdi. Ben de, bizler için önemli olan bu konuyu son çare olarak size iletmeyi uygun gördüm. Ergun Sokulluoğlu.’’

Evet, ilginç bir mektup. İlgili makamlar herhalde üzerinde düşüneceklerdir.



Yazarın Tüm Yazıları